Sessizliğin içinden gelen bir ses var… Adını kimse koyamaz, tarifi yoktur. Ama herkes bir kere duymuştur hayatında. Uyanır uyanmaz yoklayan o eksiklik hissi, gülüşlerin ardına saklanmış bir boşluk, kalabalıkların ortasında boğazına dizilen görünmez bir yumruk… İnsan bazen çok şey yaşar, çok insan tanır ama bir türlü içini dolduramaz. Çünkü bazıları bu dünyaya kalabalıklar içinde bile tek başına yürümek için gelir.
Ben hep tek başımaydım
Bunu yeni anlamıyorum. Küçükken oyun alanında yalnız oturduğumda, arkadaşlar arasında araya giremeyip kenarda durduğumda da yalnızdım. Ama o zamanlar adına “dışlanmak” diyordum. Şimdi biliyorum; aslında hiçbir yere ait değildim. Çünkü ben kimsenin tamamlayamadığı, kimsenin eksik bırakmadığı bir boşluktum. Kendi içimde yarım, ama dışarıdan bakınca tam gibi görünen bir aynayım.
Yalnızlığımın sesi vardı; sessiz ama derin.
Kimseyle paylaşamadığım düşüncelerim, geceleri uykumun içinde yankılanan cümlelerim… Biri sorsa anlatamazdım, çünkü kelimeler yetmezdi. İnsan bazen kendi içinde bir dünya kurar da, başkaları o dünyayı görmez. Görse de anlamaz. Çünkü bazı duyguların dili yoktur, bazı acılar sadece hissedilir.
Kalabalıklarda kayboldum çokça…
Birilerinin gözünde anlam aradım, ama hep geçici bakışlarla karşılaştım. Kalbimi açtığım herkes bir parçasını alıp gitti. Bazıları istemeden, bazıları bilerek… Ama hiç kimse elinde kalanlarla beni geri tamamlamadı. O yüzden, bir noktadan sonra paylaşmaktan vazgeçtim. Çünkü anladım ki, herkes sevdiği kadar kalıyor; herkes kendi ihtiyacı kadar yanımda.
Yalnızlık bir tercihten öte, bazen bir yazgıdır.
Bunu kabullenmek zaman alır. Önce isyan edersin, sonra susarsın. En sonunda seversin… Sessizliği, kendiyle kalmayı, gece yürüyüşlerinde içindeki fırtınayı dinlemeyi… İnsan zamanla alışıyor. Acının bile sıcaklığına alışıyor. Yalnızlık, seni en iyi tanıyan aynadır. Ne saklarsan gösterir, ne kaçarsan getirir.
Biri gelse, gerçekten sorsa: “Nasılsın?”
“İyiyim” derim yine. Çünkü içimi anlatacak kelime hâlâ yok. Çünkü birini anlatmaya başlamak, tekrar hatırlamak demek. Ve bazı duygular sadece içimizde sessizce yaşamalı. Yalnız kalmalı. Büyümeli. İyileşmese bile kabuk bağlamalı.
Ben zaten hep tek başımaydım…
Ama artık bununla barıştım. Yalnızlık bir eksiklik değil; derinliktir. Kimsesiz kalmak, kendine en çok yaklaştığın yerdir. Ve belki de en gerçek “ben” o an ortaya çıkar: Suskun, yaralı ama dimdik.
Çünkü bazı insanlar kalabalıklarla değil, kendi sessizliğiyle tamam olur.
Ve bazı yalnızlıklar, en çok insanı büyütür.