BU NASIL AŞK: DOKUNAMIYORSUN, KOKLAYAMIYORSUN
Bazı aşklar var, içinde olup da uzağında kaldığın… Sesi var, dokusu yok. Sözcükleri var, teni yok. Ekranların arkasına sıkışmış, satırlarda sürgün edilmiş bir yakınlık bu. Ne göz göze gelebiliyorsun, ne el ele tutuşabiliyorsun.
Fotoğraflara bakarak özlemekle, bir ses kaydında teselli bulmakla yetiniyorsun. Belki saatlerce konuşuyorsun ama bir sarılma kadar iyi gelmiyor hiçbir kelime. Kokusunu unutmamak için yastıklara başını gömüyorsun, ama hiçbir şey onun teni gibi kokmuyor.
Aşk, hep yan yana olmak mı? Belki hayır. Ama birlikte susabilmek, beraber suskunlukta huzur bulmak değil midir? Şimdi ne zaman sustuğunda, hatırlamak bile yorgunluk oluyor. Uzaklık, yollarla değil; zamansızlıkla, dokunamamakla büyüyor.
Söyle şimdi:
Bu nasıl aşk?
Yalnızca çevrimiçi olduğunda var, çevrimdışı olunca yarım kalıyor.
Bu nasıl aşk?
Bir emojide “kalp” var ama çarpmıyor.
Bu nasıl aşk?
Özlemek her gün daha da çoğalıyor ama sarılacak bir omuz yok.
Ve yine de vazgeçemiyorsun.
Çünkü bazı aşklar, ne kadar eksik yaşansa da tamamından daha fazla yer ediyor kalpte.