Doğru kaç tanedir?

İnsanların kendi doğrularına olan inançları ve bunların gerçekliği üzerine düşündüren, toplumsal normlar, adalet ve ego kavramlarını sorgulayan, güzellik algısı üzerinden doğruluk kavramını tartışan felsefi bir deneme. Herkesin doğrusunun kendine ait olduğu düşüncesini eleştirel bir bakış açısıyla ele alıyor.

yazı resim

Doğru Kaç Tanedir? Herkesin doğrusu kendine midir?

Öyle deriz toplumca. Sanki baştan kabullenmişiz gibi anlaşmazlığı, çatışmayı, “bana göre böyle” diyerek sıyrılmışız sorumluluktan. Peki, doğru tek midir?

Ben inanmıyorum. Tek bir doğru yok bence.

Ama her doğru, gerçekten doğru mudur?

İşte orası flu. İkircikli. Saçma gibi.

Adalet mesela. Kendi adaletimizi sağlamak doğru mudur? O zaman hukuk niye var?

Bizi yöneten nedir sizce? Korkularımız mı? İlk aklıma o geldi. Ya da çıkarlarımız? Egomuz?

Ego, bizi yöneten olabilir mi? Doğrularımızı şekillendiren, haklılığımıza gerekçe arayan o iç ses?

Peki, herkes kendini haklı mı bulur? O zaman kaç doğru vardır? Ve bu doğruları kim belirler?

Hindistan’da kadınların %96’sı kendini güzel buluyor. Türkiye’de %91. Rusya’da %81. Çin’de %73.

Güzellik gibi mi doğruluk da?

Bir Hindistanlı kadın gibi, kendimizi fazla güzel —ya da fazla haklı— mı görüyoruz dışarıdan bakıldığında?

Güzellik göreceli, tamam. Ama bir de simetri, oran, bilimsel “doğru” var.

Peki ya doğrularımız? Bilimsel mi, kişisel mi?

Ortada bir yalan varsa: yanlış. Bir emek sömürüsü varsa: yanlış. Haksız kazanç, çıkar, saklı niyet varsa... Bunlar büyük yanlışlar bana göre.

Ama çevrene göre öyle mi? Belki küçük detaylar. Belki önemsiz.

Netlik sizin için ne kadar önemli?

Herkes açık olmak zorunda değil. Ama doğruluk dediğimiz şey, şeffaf olmadan var olabilir mi?

Herkes birbirinin hakkını korusaydı mesela… Dünya daha güzel bir yer olmaz mıydı?

Geçenlerde Ankara Tıp Fakültesi’nde yemek kuyruğundaydım. Arkama biri dahil oldu, sıra ortasından. Uyardım. Tartışma çıktı.

“Sana ne?” dedi. “Senin önüne geçmedim ki.” “Arkandaki yüz kişi boşuna mı bekliyor?” dedim.

Böyle şeyleri çok yaşadım. Belki de gerçekten önüme geçmediler, ama yine de sorun çıkaran hep bendim.

Peki ya doğru olan neydi? Susmak mı? Görmezden gelmek mi?

Ben haksızlık karşısında susamam. Ama fark ettim ki biz insanlar sadece bize yapılan haksızlıklarda ses çıkarıyoruz.

Bize yapılanı unutmuyoruz. Ama bizden küçük olanların hakkını duymuyoruz.

Eskiden tuttuğumuz insanlık dışı nöbetleri anlatır, bugün şikâyet eden asistanlara “Biz günaşırı tutuyorduk,” diyerek sustururuz.

Çünkü biz hak aramayı bilmeyiz. Bize öğretilmedi.

Biz insanlar garibiz. Birbirimizi anlamaya çalışmayız. Herkesin doğrusu kendine. Ve herkes kendi doğrusunu tek doğru sanır.

Haklısınız. En doğrusunu siz bilirsiniz.

Benim dünyam küçüktür. Az insan vardır etrafımda. Dinlemeyi bilen. Haksızken “haksızım” diyebilen.

Ben severim kendimi böyle. Gereksiz öfkemi tanırım. Sorgularım. İçime dönerim. Yazmayı da, dinlemeyi de severim.

Hepimizin doğruları ve yanlışları var. Hangilerini asla tolere edemiyorsak, ve hangilerini “önemli değil” diyorsak, etrafımızı da ona göre seçiyoruz. Çocuklarımızı da ona göre yetiştiriyoruz.

Doğrularımız ne kadar örtüşüyorsa, o kadar yakınız.

Doğru kaç tanedir? Tek bir doğru var mıdır?

Cevap bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Doğrularıma ne kadar aykırıysanız, o kadar uzağız birbirimize.

Ben çıkar yerine doğrularıyla yaşayan, küçük insanları severim. Kendim gibi. Elbette ben de önce kendimi düşünürüm. Herkes gibi.

Ama bir çocuğa şöyle demek isterim: “Oyuncaklarını paylaşmak güzeldir, Derin. Ama oynamak isterken elinden alınmasına izin verme. Çünkü o senin.”

Öyle yetiştirmek isterim.

Sevilmek değil tek kriterim. Onaylanmak hiç değil.

Aynı çarkta adilce yaşamak tek dileğim. Ve sağlayamadığım yerden bir gün, mutlaka giderim.

Yorumlar

Başa Dön