ELLİYİ DEVİRMEK (KONTROL IŞIĞI YANDI AMA YOL AÇIK)
Lynda Lemay’ın o meşhur şarkısını Aydın Demirer’in bir yazısında okuyunca, insan ister istemez duruyor. Çünkü bazı şarkılar vardır; kulağınıza değil, doğrudan hayatınıza çarpar.
“50 yaşında bir adam arıyorum” diyordu şarkı. Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş… Her şeyi istemiş ama artık ne istediğini bilen…
Dur dedim kendi kendime. Bu adamı ben tanıyorum.
Şarkı ilerledikçe tanıdık bir yüz beliriyor: Her borca girmiş, her borcu ödemiş… Yeterince para edinmiş ama paradan gözleri kamaşmamış…
Burada bir duraksadım. Çünkü her borca girdim, evet… Ama “yeterince para” kısmı biraz iyimser bir yorum. Ev hâlâ kira. Gözlerim paradan kamaşmıyor; elektrik faturasından yaşarıyor. 🙂
Kadın meselesine gelince… “Yeteri kadar kadın tanımış ve artık başkalarını aramayan” kısmı tam isabet. Az sayıda insan tanıdım; içlerinde en değerlisi olan eşimi buldum. Aramayı erken bıraktım, memnunum.
Derken şarkı vurucu yerinden yakalıyor insanı: Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış… Ama şimdi yaşamaya başlamış.
İşte tam burası. Çünkü insan elliden sonra anlıyor: Gelecek küçülmüyor aslında, geçmiş büyüyor. Ve o büyüyen geçmişle barışmadan, bugünü yaşamak mümkün olmuyor.
Bu ay itibarıyla ben de elliyi devirdim. Aynaya baktım. Kırışıklıklar artmış, saçlar beyazlamış. Ayna dürüst; filtre yok, yalan yok.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu bir yazısında elli yaşını deviren erkeklerde testosteronun azalmasından söz eder. Bu azalma sadece bedeni değil, ruhu da etkiler. Kimileri kuzulaşır, kimileri azgın teke moduna geçer. Kimisi kontağı kapatır, kimisi sigorta attırır.
Bende durum nedir? Otuzluk bir zıpır değilim, doğru… Ama kontağı da kapatmadık çok şükür. 🙂
Daha hoşgörülü oldum. Daha mazbut. Daha uyumlu. Bu durum başta hanım olmak üzere çevremdekilerin çok hoşuna gitti. Benim de.
Artık yeni bir çocuk değil, sevecek bir torun hayali kuruyorum. Evet, bu bir yaşlılık belirtisi. İnkâr etmiyorum. Elliyi devirdim kardeşim.
Peki elli yılda ne öğrendim?
Öfkemi öğrendim. Öfkenin neleri alıp götürdüğünü…
Paranın en çok elliden sonra lazım olduğunu öğrendim. Çünkü kimseye muhtaç olmadan yaşamanın lüks değil, huzur olduğunu…
Başarısızlıklarımı öğrendim. Ama yine de hayatta güvenilecek insanlar olduğunu…
Ölen annemin ne kadar büyük bir anne olduğunu, onu ne kadar çok özlediğimi…
Ve şunu: Parası olmasa da büyük bir mutluluğun, sağlam bir evliliğin içinde kurulabileceğini.
Şanssızken bile şanslı olunabileceğini…
Yaş geldi. Kabul ettim. Onunla kavga etmeyi bıraktım. Onunla mutlu olmayı öğrendim.
Kontrol ışığı yandı belki… Ama yol hâlâ açık.

