"Yazmak, aslında ölmek için bir bahanedir; okumak ise bu bahaneyi ertelemenin en zarif yoludur." - Umberto Eco"

Hayat Üstüne…

"Hayat Üstüne..." yaşamın kısalığı ve zorluğu üzerine düşündüren samimi bir iç döküş. Yazar, hayat yolculuğundaki dönüşümünü anlatıyor: utangaç bir gençlikten özgüvenli yetişkinliğe, sonra iflas sonrası içine kapanmaya. Zaman kavramı, bekleme sanatı ve beklentilerin tehlikeleri üzerine derinlemesine bir düşünce akışı sunan, hayatın karmaşık doğasını sorgulayan içten bir metin.

yazı resim

Hayat çok uzun sanılan ama aslında çok kısa; çok kolay sanılan ama gerçekte oldukça zahmetli bir yolculuktur.

Bu yolculuğa başladığım ilk yıllarda çekingen, hatta utangaç bir delikanlıydım. Bir söz söylerken kırk kez düşünür, kalabalıkta eli ayağına dolaşan biriydim. Üniversite yılları ise hayatın insana attığı sert ama öğretici bir düğüm gibiydi. Zamanla törpülendim, olgunlaştım; özgüvenim yavaş yavaş büyüdü. Kendimi daha net duymaya başladım.

Ta ki iflas edene kadar…

İnsan kaybetmenin ne demek olduğunu gerçekten kaybedince anlıyor. Maddi yıkımın ötesinde, özgüvenin sessiz çöküşünü izlemek insanın içini oyuyor. O günlerde yeniden kabuğuma çekildim. Omuzlarım düştü, sesim kısıldı, bakışlarım ağırlaştı. Hayatın ne kadar hızlı yükseltebildiği gibi, bir o kadar hızlı yere indirebildiğini orada öğrendim.

Sonra zaman devreye girdi. Durdurmayı hayal ettiğimiz ama asla durduramadığımız o zaman… İnsan, beklemenin ne demek olduğunu zamanın içinde öğreniyor. Hayat bazen koşarak değil, durarak anlaşılıyor. Bekleyişlerde sabrı, sessizlikte kendini, kayıplarda kabullenmeyi öğretiyor insana.

Bu bekleyişlerin içinde umut etmeyi de öğreniyorsun. Ama umutla beklenti arasındaki ince çizgiyi fark ettiğinde ayakta kalabiliyorsun. Çünkü beklenti arttıkça hayal kırıklığı büyüyor; umut ise insanın içindeki ışığı besliyor. Aynı kökten doğan ama insanı iki ayrı yola götüren bu iki kelimenin arasında olgunlaşıyoruz. Sabretmeyi, susmayı, gerektiğinde gülümseyip yolumuza devam etmeyi öğreniyoruz.

Ve anlıyoruz ki olgunlaşma denen şey hiçbir zaman tamamlanmıyor. “Oldum” dediğin anda hayat önüne yeni bir sınav koyuyor. Yeni insanlar, yeni kayıplar, yeni sevinçler… Hayat bizi ilmek ilmek işleyen bir usta gibi; ipimiz kısalırken deseni güzelleştirmeye çalışıyor.

Bu yolculukta gerçek dostla sahte olan da ayrışıyor. Hayat, aileyi ve yüreği temiz insanları yanımızda tutuyor. Sahte dostlar ise rüzgârın savurduğu yapraklar gibi bir bakmışsın ki sessizce uzaklaşmış. Gidişleri bile bir ders; kalanların kıymetini daha iyi anlamayı öğretiyor.

Unutmamak gerekir: Asla yalnız değiliz. İnsan bazen gecenin en karanlık anında tek başınaymış gibi hisseder ama bir omuz, bir ses, bir telefon kadar yakındır sevenleri. Sen istemedikçe seni yalnız bırakmayacak olanlar…

Bu yüzden hayat defterinin ilk sayfasına bir cümle yazmak gerekir: “Her işte bir hayır vardır.” Her düştüğünde gözün ona takılsın diye… Çünkü kapanan bir kapı bazen daha doğru bir yol açar. Acıyla gelen bazı kayıplar, insanı farkında olmadan güçlendirir.

Hayat sadece bir imtihan değil; aynı zamanda bir armağandır. Düşe kalka yürüdüğümüz bu yol, kendimizi tanımamız için verilmiş eşsiz bir fırsattır.

Ve bu yüzden, son sayfaya kadar umutla yürümek gerekir. Çünkü hiçbir karanlık, sabahı gelmeden kalmaz.

KİTAP İZLERİ

Çalıkuşu

Reşat Nuri Güntekin

Bir Ulusun Doğuş Sancısında Bir 'Çalıkuşu'nun Kanat Çırpışları: Reşat Nuri Güntekin'in Ölümsüz Eseri Üzerine Türk edebiyatının temel taşlarından biri olan ve yayımlandığı günden bu yana
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön