"Yirmi beşinde yazar, otuzunda okur, kırkında eleştirmen olanın, ellisinde ne olacağı meçhul." - **Virginia Woolf**"

Hayat Üstüne…

"Hayat Üstüne..." yaşamın kısalığı ve zorluğu üzerine düşündüren samimi bir iç döküş. Yazar, hayat yolculuğundaki dönüşümünü anlatıyor: utangaç bir gençlikten özgüvenli yetişkinliğe, sonra iflas sonrası içine kapanmaya. Zaman kavramı, bekleme sanatı ve beklentilerin tehlikeleri üzerine derinlemesine bir düşünce akışı sunan, hayatın karmaşık doğasını sorgulayan içten bir metin.

yazı resim

Hayat Üstüne…

Hayat çok uzun sanılan aslında çok kısa, çok kolay sanılan aslında çok zahmetli bir yolculuktur.

Ben önceleri bu yolculuğa başladığımda ilk önceleri çok çekingen hatta utangaçtım. Hayat beni üniversite yıllarımda bayağı olgunlaştırırken özgüvenimi de arttırdı. Her geçen gün daha özgüvenli biri oldum. Ta ki iflas edinceye kadar. Tabii ki ondan sonra yine çekingen yine düşük omuzlu eskisinden çok daha kapalı birisi oldum.

Zaman geçiyor ve sen durdurmayı hayal ettiğin ama durduramadığın o zamanın içinde beklemenin tanımını ezberliyorsun. Hayatı öğreniyor; zamanın içinde olgunlaşıyorsun. Tüm bu umut etmeler ve beklemeler içinde paylaşmanın ve paylaşırken de beklentilerinize yenik düşmemeyi öğreniyorsunuz. Beklemenin paylaşıma pozitif katkısını bire bir hissediyor; beklentilerin sizi depresif bir kısırdöngüye ittiğini öğreniyorsunuz. Aynı kökten türeyen bu iki birbine zıt kelimenin arasında olgunlaşıyorsunuz.

Ve bu olgunlaşma hiç bitmiyor ve bitmeyecek, hatta ölünceye kadar da devam edecek. Öğreneceğim bir şey kalmadı derken yeni deneyimler yeni insanlar giriyor hayatımıza. İlmek ilmek işlerken bizi hayat, ip de gittikçe kısalıyor. Ama asla umutsuzluğa düşmeyelim diye de yanımızda ailemiz ve dostlarımızı da veriyor, sahte dostlarımızı da alıyor bir şekilde. Belki de onlar kendiliğinden ayrılıyor.

Yine de asla unutmamamız gereken bir şey var, ’Asla yalnız değilsin ve sen istemezsen seni asla yalnız bırakmayacak sevenlerin var.’

Her iste bir hayır vardır sözünü hayat defterinin ilk sayfasında bir yere özenle yerleştireceksin ki defterini her açtığında her iste bir hayır vardır cümlesini bir kez daha özümseyeceksin. Emin ol ki bu hayata pozitif bakmana ve arzuladıklarını gerçekleştirmene katkı sağlayacaktır

kısa ama yoğun bir yolculuktur. Göründüğünden çok daha karmaşık, çok daha ince ayarlı bir yolculuk…

Ben bu yolculuğa başladığım ilk yıllarda çekingen bir delikanlıydım. Bir söz söylerken bile kırk defa düşünen, kalabalığa karışınca eli ayağı dolaşan… Ama üniversite yılları öyle bir dönemeçti ki, insanı törpüleyen, büyüten, özgüvenine yeni bir gövde kazandıran bir ustalık dönemiydi sanki. Ben de o dönemde adım adım güçlendim, kendimi keşfettim. Kendi iç sesimi daha cesur duymaya başladım. Ta ki… hayatın bir anda yön değiştirip beni iflasın soğuk yüzüyle tanıştırdığı güne kadar.

İnsan, kaybetmenin ne demek olduğunu gerçekten kaybedince anlıyor. Maddi bir kaybın ötesinde, özgüveninin çöküşünü görmek… İşte o, insanın içindeki duvarları yıkan büyük bir sarsıntı. O dönem yeniden kapandım kabuğuma. Omuzlarım düştü, sesim kısıldı, bakışlarım yavaşladı. Hayatın ne kadar hızlı yükseltiyorsa, bir o kadar hızlı da yere indirebileceğini orada öğrendim.

Sonra zaman… Her şeyin ilacı dedikleri o zaman akmaya devam etti. Bir türlü durduramadığımız, durdurmak istedikçe avuçlarımızdan kayan zaman… İnsan o akış içinde beklemenin nasıl bir sabır imtihanı olduğunu öğreniyor. Hayatı, koşuşturmanın içinde değil; durup dinlendiği, nefes aldığı o bekleyişlerde anlıyor. Zaman sana öğretiyor aslında; bazen sahip olduklarınla mutlu olmayı, bazen de kaybettiklerini kabullenmeyi…

O bekleyişlerin içinde umut etmeyi de öğreniyorsun. Fakat o umutların ne kadar masum olduğunu fark edersen ayakta kalıyorsun. Çünkü beklentiler, umutların karanlık kardeşidir; biraz fazlası insanı karamsarlığın derin kuyularına atar. Beklenti arttıkça hayal kırıklığı büyür; umut ettikçe ise içindeki ışık çoğalır. Aynı kökten türeyen, ama insanı iki farklı yola götüren iki kelime… Bu iki kelimenin arasında büyüyor, olgunlaşıyor insan. Sabretmeyi öğreniyor. Bazen susmayı, bazen konuşmayı, bazen de sadece gülümseyip yoluna devam etmeyi…

Ve anlıyorsun ki, olgunlaşma dediğimiz şey aslında hiçbir zaman tamamlanmıyor. “Artık öğrendim, artık oldum.” dediğin her anda hayat önüne yeni bir hikâye bırakıyor. Yeni bir insan, yeni bir sınav, yeni bir sevinç ya da yeni bir sarsıntı… Bizi ilmek ilmek işleyen bir ustaymış meğer hayat; ipimiz kısalırken deseni güzelleştirmeye çalışıyormuş.

Bu süreçte gerçek dost ile sahte olanı da öğreniyoruz. Hayat, yanımıza ailemizi ve yüreği gerçek insanları koyuyor. Sahte dostlar ise rüzgârın savurduğu yapraklar gibi bir bakmışsın ki kendiliğinden uçup gitmiş. Onların gidişi bile bir öğreti aslında; her kayıp, geriye kalanların kıymetini daha fazla hissettiriyor.

Unutmamamız gereken bir gerçek var: Asla yalnız değiliz. İnsan bazen karanlık bir gecede tek başınaymış gibi hisseder ama bir telefon uzağında sevenleri vardır. Seni sen olduğun için sevenler… Sen istemediğin sürece yalnız bırakmayacak olanlar… Ailen, dostların, çocukların, hayatına değer katan herkes… Bazen bir omza, bazen bir tebessüme, bazen bir “İyiyim” demeye bakar insanın toparlanması. Ve iyi ki vardır o omuzlar…

Tüm bu yaşanmışlıkların ardından bir cümleyi hayat defterinin ilk sayfasına yazmak gerekir: “Her iste bir hayır vardır.” Bu cümleyi öyle bir yere yazacaksın ki, her düştüğünde gözün ona takılsın. Her umutsuzlukta sana “Dur, bu da geçer.” desin. Çünkü bazen kapısı kapanan bir yol, seni daha doğru bir yola götürür. Bazen bir kayıp, gelecekteki bir belanın önüne geçer. Hayatın hayırlı olanı bazen acıyla gelir ama sonunda insanı daha güçlü kılar.

Ve en önemlisi şudur:
Hayat, bize verilen bir imtihan değil sadece; aynı zamanda bir armağandır.
Düşsek de kalksak da bu yolculuk, bize kendimizi tanımamız için sunulmuş eşsiz bir fırsattır.

İşte bu yüzden, son sayfaya kadar umutla yürümek gerekir. Çünkü hiçbir gün bir diğerinin aynısı değildir. Ve hiçbir karanlık, sabahı gelmeden kalmaz.

KİTAP İZLERİ

Puslu Kıtalar Atlası

İhsan Oktay Anar

Bir Düşün Atlasında Gezinmek: İhsan Oktay Anar'ın Başyapıtı İhsan Oktay Anar’ın 1995 yılında yayımlanan ve yayımlandığı andan itibaren modern Türk edebiyatının kült eserlerinden biri haline
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön