İnsani Anlamak

yazı resim

İnsanı anlamak öyle zor ki, anlamsız bir çaba, büyük bir zaman kaybı ve hep bir başa sarış gibi bir şey. Daha çok içinde kaybolunan bir soru gibi; insan nedir, sonsuz, sınırsız, komplike ve içinden çıkılması güç bir karanlık. Her kayboluşumuz başka bir insanı daha kolay tanımamıza yardım edecek bir kıvılcım, bir aydınlatma sağlıyor mu diğer bir insanın karanlığında?
Buna cevabımın, biraz da olsa evet olmasını isterdim, ama bence değil.
Artık emin olduğum tek bir şey vardı, insanı kendisiyle yüzleştirmek kadar acı veren çok az şey vardı insan için. İnsan kendinden kaçtıkça mutluydu, kalabalıklarda kayboldukça keyifliydi, kendi varlığıyla barışık değildi insan. İnsan sevilmek istiyordu, kabullenilmek, normal olmak istiyordu, toplumun normalleri tarafından değerli hissettirilmek. Mutlu olmanın yolu buydu, insanoğlu mutluluğun peşindeydi.
Öğürme hissinden nefret ediyordu. Ama onu gördükçe kusuyor, kusup rahatlayarak ancak iletişime geçebiliyordu. Kendisini o kadar çok seviyordu ki bu insan, başkasına kendisini sevmesi için yer bırakmıyordu. O dolup taşırdığı kendine olan sevgisi etrafa berbat bir koku saçıyordu, bu kokuyu alan herkes kusmak istiyor olmalıydı.
Ya da ben,
Sadece ben,
Kakozmik ben.
Bu defa başka bir insandı karşısındaki.
Herkesin üzerine ayrı ayrı düşünmek zorunda mıydı? Bu bir hastalık mı yoksa gereksiz bir farkındalık mı? Öylece akıp gitmesine neden izin vermiyordu, bilmiyordu. Git aklımdan insan. Git.
Çünkü yapayız, yapaylaştık, çünkü bilerek ya da bilmeyerek kırdık, sonra kırıldık, kırıldıkça konuşmak yerine sustuk, sustukça kaybettik bizi. Ben gerektiğim için olmak istemem, ben eksikliğimi hissedersen buradayım. Lütfen şimdi git.
Ne olmuştu ne değişmişti arkadaşlıklarında? Çizgisini aşmıştı belki, uyandırmaması gereken hisleri uyandırmıştı, belki yatıştırmak istediği duygularını ayaklandırmıştı. Bilerek ve isteyerek mi yapmıştı? Belki.
Elinde değildi, kendi doğrularının peşinde koşuyordu. Onu değersiz kılan normlarla uyuşmamasıydı, elinde değildi, dışında kalıyordu. o bunu seviyordu, toplumsa normalleri.
Diğer insan.
Duymak istiyordu her desibeldeki tüm sesleri. İnsanların işitme aralığının dışındaki sesleri ne yapacaktı ki? Zaten bazen duyduklarımız, duymak istediklerimizden fazlası değil miydi? Kulaklığını takmış, dünyayla bağlantısını kesmiş, beni dinlemiyordu. Kulaklığını çıkardı ve sormaya başladı, dağıldı sorularda işitmek istediği tüm desibellere indi, çıktı ve kayboldu seslerde. Başı çok ağrıyordu. Lanet etti kulaklığına, neden kulağında değildi ki? Sanki soruları soran kendisi değildi. Dünyaya kulaklarını kapatmak isteyen de, her desibeldeki sesi duymak isteyen de oydu halbuki. Kendi gerçekliğiyle yüzleşmektense cevap veren kişiden kaçmak kısaca duymamak daha kolaydı. Başını tutarak uzaklaştı. Duymak bir tercih değil, dinlemek belki, üzerinde düşünmek ve yorumlamak ise bir tercih, başının ağrıması da. Beynimizdeki süzgeçlerimiz bence karakterlerimiz, hepimiz aynı şeyi duyup farklı yorumlamıyor muyuz?
Hadi biraz düşünelim.
Uzunca düşündüm üzerine, soruyorum size, neden kendimizi her halimizle kabul etmek yerine, bize bizi anlatanlara kızıyoruz, neden onları susturuyoruz? Sahte tebessümler, derin olmayan sohbetler, çıkarların çatışmadığı yerde atılan kahkahalar neden insanın tercihi? İnsan neden hep iyiyi duymak ister? Neden hepimiz kendi içimizdeki kötüyü bilmemize rağmen, hakkımızda kötü düşünülmesinden bu kadar korkarız? Neden hep sevilmenin peşinde koşarız? Neden kendi gerçeğimizden ve gerçekliğimizi bize hatırlatanlardan kaçarız?
İçimizde iyi de var kötü de, belki sorun içinizdeki kötüyle barışık olmamamızdır, olabilir mi? İçimizdeki kötüyü, acizi, zayıfı, sevilmeyeni kabullensek mesela, bize bunları gösterenden kaçmak yerine, kendimizi her halimizle sevsek. Çevremizde ne kadar insan olduğu, bizi seven insanların filan hiç umrumuzda olmasa, bizim kendi içimizdeki iyi ve kötüyü beraber ne kadar çok sevdiğimiz önemli olsa mesela.
Bana samimiyetsiz, öylesine ve uzak, olması gerektiği için, gerektiği gibi gelmeyin. Bana benim gerçekliğimle gelin; iyimle kötümle doğrumla yanlışımla. Kabullenmem zaman alır belki olumsuzu ama kabullenirim, kendimi öyle sevmesini de bilirim.
Bence siz de deneyin.
Kendinizi dozunda sevdiğiniz zaman çok keyifli bir yanılsamanız olacak, herkesin sizi sevdiğini düşünmek gibi.

Yorumlar

Başa Dön