Sana ne zaman yazmaya karar verdim, hatırlamıyorum. Belki de içime attığım ilk cümlede başlamıştı bu yazı… Her susuşum bir harfe dönüşmüş meğer. Her “önemli değil” deyişimin arkasında, sesini sana ulaştıramamış binlerce kelime saklıymış. Sen hiçbirini duymadın.
Ben yanındayken bile uzakta kalmayı başaran birine, en yakınım gibi bağlandım. Sevmenin nasıl susturulacağını seninle öğrendim. Bense hâlâ bir çocuktum; bakışlarında büyümeyi uman, dokunmadan da sevebileceğine inanan bir çocuk. Ama sen hiç denemedin. Deneseydin bilirdin, ben yıkılırken içimde nasıl bir savaş verdiğimi...
Giden sen oldun belki ama kalan hep bendin. Seni içimde ağırladım, senden kalan sessizliği ses belleyecek kadar sevdim. Sen bitirdin sandın ama ben hâlâ tamamlamaya çalışıyorum.
İçimde bir yer hâlâ sana açık. Ama bu, geri dön diye değil... Sadece bil diye.