"Bir kitabın kapağını yargılamayın, içindeki reklamlar daha komik olabilir." - Mark Twain (kurgusal)"

Severek üzülmek diye bir şey varmış...

yazı resim

Severek üzülmek diye bir şey varmış.
Ciğerini sökse de sevdiğin kin gütmezsin, dert etsen de bağışlarsın.
Aslında herşeye üzülürsün de sevdiğine başka üzülürsün
İçinde sevgi varken bile yürek yara alıyor
Kıyamazsın, kızamazsın; dertlenir, sonra bağışlarsın.
Her şeye üzülürsün; fakat sevdiğine duyulan üzüntü bambaşka olur daha derin, daha ince, yavaş yavaş içini kemiren bir sızı gibi.

Seversin ama ellerin boşta kalır, dokunamazsın.
Seni başka bilirler, yanlış tanırlar; sen buna üzülürsün.
Duyguların önemsenmez, söylediklerin rüzgâra karışır; nereye gittiğini bilmezsin.
Acısı dinmez. Canın yanar, ama aynı zamanda sen de kendi canını yakarsın.
Bir çifte sızı gibi içe dönük, sessizce yıkıcıdır bu.
Yokluğunda tükenirsin; varlığında da eksilirsin.
Üzüntülerin, sonu gelmeyen uzun yollar gibi uzar gider.

Her gün biraz daha eksilirsin ne gören olur, ne duyan.
Sessiz bir eriyiştir bu: Gürültüsüz, iz bırakmadan akan zamanın içinde, derinlere oyulan bir uçurumun kenarında savrulursun.
Ne uçurumun haberi olur, ne de yanından geçenlerin.
Yalnızlığın gölgeleri arasında mahsur kalırsın.

Bir kelebek ömrü kadar sevmiş olmak belki yeterdi; o narin anlara sıkışmış bir hayat...
Ama hangi hıncın, hangi nefretin nöbetiydi bu, hiç bilmedim.
Her sözün, içimde sessiz bir infazdı; beni öldürüp yeniden gömüyordu.
Kurşunlar gibiydi; kendi içime saplanıyordu.
Yıllar boyunca gönül takvimimden yapraklar kopardım; defalarca yırttım, defalarca attım.
Ama sen, yaşamadan hiç bilmedin.

Sığamadım yüreğine; küçücük bir oda bile bulamadım.
O kalp ki herkesin girip çıktığı bir limandı, ama ben yanaşamayan bir gölgeydim.
Sözlerin beni yerle yeksan etse de sana kin tutamadım.
Sevginin dalgalarında kırılan bir geminin enkazı gibi sessizce dağıldım.

İçimde biriken her üzüntü, gecenin derinliklerinde yankılanan bir şarkıya dönüştü; notaları acı, ezgisi hasret.
Her sabah biraz daha silik, her akşam biraz daha yalnız.
Seni sevmek, beni her defasında ince ince eriten bir kış rüzgârıydı:
Üşüten ama titretmeyen, yakmayan ama vazgeçilmeyen...

Sonunda öğrendim ki: Severek üzülmek bir zaaf değil, bir sadakatmiş.
Sevmek bazen affetmekle eş, bazen de acıya katlanmakla aynı anlama gelir.
Ve ben, her düşüşte, her iç çekişte senin için biraz daha eridim
İz bırakmadan, ama derinlerde bir yerde seni taşımaya devam ederek.

Yorumlar

Başa Dön