Tartışma Edebiyatı veya Adabı

Martin Heideggerin, Kastner ile olan yazışmalarında kullandığı güzel bir sözü var. Söz aslında Paul Valérynin. Der ki: Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır. Çok doğru ve yerinde bir söz. İnanın söyleyecek sözü kalmayanın yumruğu sıkılır, dili küfürlü konuşur ve nihayetinde son çare kavga etmeye başlar.

yazı resimYZ

Martin Heideggerin, Kastner ile olan yazışmalarında kullandığı güzel bir sözü var. Söz aslında Paul Valérynin. Der ki: Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır. Çok doğru ve yerinde bir söz. İnanın söyleyecek sözü kalmayanın yumruğu sıkılır, dili küfürlü konuşur ve nihayetinde son çare kavga etmeye başlar.

Diğer taraftan Valérynin bu sözünü biraz daha farklı bir noktaya çekmek istiyorum.

Şöyle ki, Valérynin cümlesinde kullandığı Attaquer fiilini Google yazdığımızda; Saldırmak, Hücum etmek olarak çeviriyor. Peki biz bu çeviriye saldırmak, hücum etmek değil de üstesinden gelmek desek ne olur?
Eğer önerdiğim şekilde çevrilirse bence cümle daha berrak ve daha net meramı ifade etmiş olacak. Çünkü, Üstesinden gelmek denildiği takdirde burada düşünceye saldırmanın amacı, onu yanlışlamak, çürütmek, geçersizliğini göstermek olduğundan anlam tam anlamıyla gediğe oturmuş olacak. Zira, saldıran kişinin entelektüel donanımı ve düzeyi, düşünceyi yanlışlayacak, çürütecek ya da tutarsızlığını gösterip geçersiz kılacak, kısaca onun üstesinden gelebilecek çapta değilse, o zaman muhattap düşünceye değil de düşünce veya düşüncelerin sahibine, yani düşünene saldırıp onun üstesinden gelmeye kalkışacak

Efendim ikili diyaloglarımda bu yaşıma kadar küfürlü hiçbir tartışmaya girmedim. Çünkü ben, tartışmanın, deneme, mektup, anı, öykü, gezi vb., gibi bir edebi bir tür olduğuna inanıyorum. Bunun için, öteki edebi türlerden söz edilirken söylendiği gibi Gezi Edebiyatı, Tartışma Edebiyatı diye bir edebi türün var olduğu inancını taşıyorum. Bu sebeple bu türün kendine göre kuralları ve incelikleri olması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi bu kuralların başında, Valérynin sözünden yola çıkarak düşünce düzeyinde nasıl yapılması gerektiğine hep birlikte bir bakıp düşünenin kişiliği düzeyinde bir tartışma nasıl olur ona bir bakalım.

Eskilerin şahsiyat yapmak dedikleri düzeysizlikten kaçınmak her düşünce sahibinin kârı olmalıdır. Bu tartışma da tartışmacının üslubu gidişatı da tayin edecektir. Yani tartışmayı kim tayin ediyorsa, tartışmanın o üslupta yürümesini olağan karşılamak gerekecektir. Beri taraftan, Sadinin; Edebsizlere edebsizlikle karşılık vermek edebdir, sözünü de her tartışmada düşünülüp yerinde kullanılması gerektiğine inanıyorum.

Şimdi size kendimle alakalı Şahsiyat yapmaya, mini bir örnek vermek istiyorum. Yaklaşık olarak 3 yıl önce bir arkadaşımın Türkçe ve dil yanlışları üzerine bir dergide yazılar kaleme aldığını duymuştum. Nasıl olduysa dergi çalıştığım kurumun matbaasında basılmaya başlandı. Ben de meraktan bizim arkadaş neler yazmış diye yazısını eleştirel gözle okumaya başladım. Makalede gördüğüm dil yanlışlarını, yazım hatalarını filan kibar ve nazik bir dille e-mail gurubumuzda paylaştım. Bu durumda arkadaşımdan beklediğim ya efendice yanlışlarını kabul etmesi ya da tam tersine, benim yanıldığımı, kendisinin yanlış yapmadığını kanıtlamaya çalışmasıydı. Fakat böyle olmadı: Hasbam, ne hatalı olduğunu kabul etti ne de asıl yanlışı benim yaptığımı söyledi! Ama o başka bir şey yaptı: Benim TGRT Haberde SEO için yazmış olduğum sinema, gezi ve kültür yazılarında bir kaç hatamı bulup üstüne bir de kurumda kışın bile kısa tişörtle dolaştığımı ve bunu da sırf ilgi çekmek için yaptığımı paylaştı. Evet, aynen böyle yazdı: O zaten kışın bile kısa kollu tişörtle çalışarak herkesin ilgisini kendisine çekmeye bayılır filan diye

Yahu, siz de olsanız şimdi bu ne kel alaka? diye düşünmez misiniz? Hasbam, aklısıra, benim kışın kısa kollu tişörtle dolaşarak, kaçığın biri olduğumu ima etmeye çalıştı! Türk tartışma edebiyatı (Sanal da olsa fark etmemeli), maalesef, bu tür incelik yoksunu, şahsiyat müsveddeleri ile dolu Hatta bu edebiyat tarihimizde kitap bile olmuş. Örneğin, Cumhuriyet döneminin en hırçın ve kavgacı yazarlarından biri olan, Peyami Safanın, Ahmet Haşime neler söylediği çoğunuzun malumudur. Haşimin de Safaya yaptığı salvolor yenilir yutulur cinsten değil..

Burhan Feleke dar pantolonlu kart züppe diyen Haşimdir. Peyami Safaya çolak diyen de Haşimdir!

Beşir Ayvazoğlunun, Peyami Safa üzerine yazdığı bir monografide, onun bir yazısını alıntılamış ve o dönemde bile koca koca yazarların kullandıkları küfürlere örnekler vermişti. Ayvazoğlu; Babıali köşelerinde pusuya yatarak genç ve masum yazarların üzerlerine çullanmak için fırsat bekleyen üç beş yazarın on yıldan beri birbirleri için ettikleri küfürlerin, yazılsa bir kitap olacağını yazmıştı.

Hatta Peyaminin bu küfürlerden hatırladıkları arasında: Mahalle piçi, lağım ağızlı, Şengül Hamamının sermayesi, cife, iğrenç cibilliyet, sefil, hergele türünden sözlerini okuyunca utanmıştım. Düşünün: Bu küfürleri edenler, 1928 yılında Türkiyenin önde gelen, muteber yazarları Yani koca koca adamların, birbirlerini bu sözcüklerle aşağılamaları olur şey değil, diye düşünmeden edemiyor insan

Bu durumun sadece bu topluma has bir şey olduğunu sanmayın! Aynı durum Batıda geçerli. Çünkü, Batı yazarların arasında da, ağzı bozuk kalemler var. Örneğin; Jean-Paul Sartre! 1966 yılında eski öğrencisi ve Fransız Komünist Partisi yöneticilerinden Jean Kanapa için Sartre, O, bir eblehtir! diye söz eder. Kimilerine göre, Kanapa çoktan hak etmişti bu nitelemeyi. Çünkü, Sartre ve dergisi Les Temps Modernes için ipe sapa gelmez şeyler yazdığı biliniyordu. Nitekim daha sonra, hocasından özür dileme inceliğini gösterecekti Batıda gene de ciddi bir tartışma geleneği, bir tartışma edebiyatından söz edilebilir. Antik Yunanda tartışmanın diyalektik sayılıyor olmasından alınacak büyük dersler olduğuna inanıyorum.

Bu tartışma konularında veya başlıklarında aşk veya aşıklar da olsa bir düzeye, bir düşünceye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum Düşünüyorum o halde vurun değil, düşünüyorum o halde çürütün demenin mantığa daha uygun geldiğini gönül gönüle sizlerle paylaşıyorum

Sağlıcakla kalın

Başa Dön