İnsan hasta olduğu için mutlu olabilir mi? Mutluydu çünkü kendi yatağında anlamsız ve telaşsız başlamıştı güne. En son ne zaman böyle uyanmıştı, hatırlamıyordu. Her zaman yapması gerekenler vardı, alarm kur, uyan, uyandır, kreş, vizite yetiş. Ne güzel bir cümleye sığmıştı aslında sabahın o inatla başlayan bazen ağlamakla biten o saatleri.
-Hadi Derin uyan.
-Biraz daha dinleneceğim.
-Derin’cim okula yetişeceksin, ben de hastaneye.
-Biraz daha uyuyalım.
-Hadi canım, hadi güzel kızım.
Sevimli sevimli kedi sesleri, hadi minik kedi, zıp zıp tavşan uyan bakalımlar..
DERİN!
Hadi bak geç kaldım. Üzerini uyurken giydireyim, sen beş dakika daha uyu derken pazarlık ve ee hadi artık dediğimde;
-Benle böyle konuşma, kibar kibar konuş. Bana kötü davrandığın sürece kalkmayacağım.
Sonra neden gerildiğimi anlatırım, geç kalınca neler olacağını, geç kalma telaşından acele etmesini istediğim için, belki kaba olduğumu sandığını...
Tabii ki kabul etmez.
-Hala kibar konuşmuyorsun, der.
Babası devralır. Babası anlatır bu defa neden çıkmamız gerektiğini, inadı kırılmadıysa, babası da tolere edemez çünkü ameliyata yetişecektir, acelesi vardır onun da.
SONRA;
Telaşla poliklinik başlar, bazen aralarda ameliyatlar, haftanın iki günü akademik toplantılarımız, ayda yedi nöbet, nöbet çıkışı Derinimle kalşteli zaman geçirme çabası, özlem giderme, oyun oynama saatleri. Bir yandan akademik işlerin telaşı, data gir, yazı yaz, veri topla. Diğer yandan canım ülkemin içler acısı hali, her gün artan benzin fiyatları, markete her gittiğimizde, bugün bu alışveriş şu kadara mal oldu, bugün bu şehirde şu hastanede bir doktora şöyle şiddet uygulanmış. Bu ülkede artık yaşanmaz vs.lerle geçen günler, haftalar, aylar. Ayda üç kez geçirdiğimiz grip, farenjit, bronşit atakları, dinmeyen öksürükler, ben çocuğumla yeterli zaman geçirebiliyor muyum telaşesi.
Bu ülkede kendine bir gelecek görememek ve gitme isteği. Herkesin adım adım ya da koşar adım bencilleştiğini görmek, toplum olmaktan aile olmaktan uzaklaşmak, bireyselleşmek ve kendi kendine kazanma, öğrenme, kısaca kendi yağında kavrulma zorundalığı.
Herkesin herşeyi kendi yapmak istemesi, daha doğrusu herkesin her şey olmak istemesi. Nasıl mı?
Ülkede ekonominin bu kadar kötü olması neleri mi etkiler? Ben ekonomist değilim. Peki asistan eğitimini nasıl etkiler derseniz belki bir cevabım olabilir. Şimdi uzun uzun anlatmak istemiyorum belki ileride ayrıca yazarım ama size söyleyebileceğim birşey varsa o da şu; herkes artık her şey.
Şöyle düşünün bir çocuk allerji uzmanı aynı zamanda çocuk cerrahisi yapıyor, çocuk kardiyolojisine bakıyor, çocuk nörolojik hastalıklarını değerlendiriyor. Hani mesela işte.!?
Sizin her şey olmak istediğiniz yerde, ben her şey değil ama bir şey olmak istiyorum. Yaptığım işte çok iyi olmak istiyorum. Her şey değil bir şey olmak.
Bu ülke bizi bencilleştiriyor, öfkelendiriyor, içimizdeki insan sevgisini kaybettiriyor ve biz buna alışıyoruz.
Ben insan olarak kalmak istiyorum.
Çok değiştim, biliyorum, değişiyorum da.
Gitmek istiyorum.
Çünkü Şirin’in daha fazla değişimini kendinden kayboluşunu görmek istemiyorum. Bu ülkede bir şey olmak, her şey olmaktan daha zor, iyi bir insan olarak kalmak da.
Ben ‘Giderlerse gitsinler.’ deki giden olmak istiyorum.
Apar topar hastanede duş al, evde zaman kaybetme, yüzüne bir nemlendirici dahi süreme, hastanede insanlarla sohbet etme, data gir, oku, yaz ki kızınla geçirmediğin bu zaman, zaman kaybı olmasın. Zaten akademik işlere nöbet dışında ayıracak bir zamanım yok ki. Evde bir çocuk var ve ayda yedi gün sizden ayrı uyuyor.
Telefona veremediğimizde, sosyal medyadan kolay ulaşılabilir olduğumuzdan bize bir şekilde ulaşanlara dönüş yapamadığımızda sitem edip doktorunu değiştiren hatalarımız oluyor zaman zaman. Nadiren de olsa oluyor, tıpkı ulaşamadıklarında sitem eden aile üyeleri gibi. İşte bu zamanlarda şunu söylemek istiyorum;
BEN DE İNSANIM!
Evet ben de insanım.
Ya insan telefona iki dk da mı dönemez diyen yakınlarım; evet dönemiyorum. Öyle anlatılınca olmuyor yaşayanlar bilir sadece mekik dokumayı. Yetişememeyi, yetersizlik hissini, beyninde sürekli bir iş listesi ile gezmeyi ve ona atılan tiklerle hafifleyip yeni eklenen her iş ile yeniden ağırlaşmayı. Daha burada yaşamakta olduğun evin sorumlulukları çamaşır, bulaşık, temizlik, oyuncak toplama, market alışverişinden filan bahsetmedim.
Nöbet çıkışı elinde 5 poşet, kolunta çantan ve bilgisayarın kucağında minik bir kız çocuğu.
En son ne zaman hastane forması dışında birşeyler giyindim?
Yeşillerle yaşıyorum, cerrahi forma, en pratiği.
Bugün biraz hastayım ama mutluyum, alarmsız uyandım. Sesim çıkmıyor ama olsun evimde uyandım, yarım saat hesapsız sıcak su altında kaldım, sonra nemlendirici sürdüm yüzüme mesela kahvemi kantinden almadım, evimde makinemde yaptım. Manzaramı izlemeyeli epey olmuş, tadını çıkardım. Az sonra yarım kalan bir yazımı tamamlayacağım, biraz ultrason bakacağım. Biz okuyarak yazarak çalışarak mutluyuz zaten bu bizim için bir keyif. tek isteğimizse anlaşılmak aslında, derdimiz, sizin sandığınız gibi bu doktorların okumaları hiç bitmiyordaki okumak değil, bizi motive eden şey bu zaten okumak. Biz sadece insanca yaşamak istiyoruz.
Eğer fedakarlık yapıyorsak da kendimizden, çocuklarımızdan, sevdiklerimizden, karşılığını almak istiyoruz. Hepsi bu. Bizler de insanız sizler gibi. Canım hastalarım bazen der ki, hocam ben şimdi doğum yapacağım ama evdeki çocuğum bensiz yapamaz. Ne olur yukarı yanıma çıksa ya da beni erken taburcu etseniz. Biz sizi öyle çok anlıyoruz ki, haklısınız.
Biz ayda yedi gün çocuklarımızdan ayrı uyuyoruz öyle zor ki. Bu yüzden sizi anlıyoruz ama biz anlaşılmak da istiyoruz. Bazı hastalarım ama siz alışıksınız, sizin çocuklarınız alışmıştır hocam, der. Aslında biz alışmış olsak da onlar çocuk ve hayır alışmadılar. He nöbet sonrası öyle çok oyunlar oynarız ki, dünü telafi etme çabasıyla ertesi gün çocuğum okula gitmek istemez, ev çok eğlencelidir onun için.
Uyanmak istemiyorum anne, biraz daha dinlenelim der.
Yirmi beş aylık olduğu anda kreşe başlayan kızım, severek gittiği okuluna bazı günler gitmek istemez. Her okula gitmek istemeyişi benim nöbet günümden sonraki gün olur nedense.
Hadi DERİN uyan, Deriiin.
-Derin’cim okula yetişeceksin, ben de hastaneye.
-Biraz daha uyuyalım.
-Hadi canım, hadi güzel kızım.
Sevimli sevimli kedi sesleri, hadi minik kedi, zıp zıp tavşan uyan bakalımlar..
Her şey basa sarar ve günler böyle geçip gider.
