Umutsuzluk Çölü
bu yazıyla ilgili söyleyebileceğim tek şey, ilginç bir yazı. ötesi hakkında hiç bir fikrim yok. ne zaman yazdığımı bile hatırlamıyroum.
bu yazıyla ilgili söyleyebileceğim tek şey, ilginç bir yazı. ötesi hakkında hiç bir fikrim yok. ne zaman yazdığımı bile hatırlamıyroum.
duyduğum bir ölüm haberinden sonra çevremde yaptığım gözlemlerin parmaklarımdan klavyeye dökülmüş hali
akla gelen sözcüklerden örülü garip gelen ve giden adresinin belli olmadığı, sadece gönderenin belli olduğu, ancak kime gönderileceğinin asla bilinmediği bir mektup denemesi.
bir dost sons evgilisine dair bir şeyler anlatmıştı günün birinde. onu dinlerken garip düşünceler şimşek hızıyla üşüştü beynime birer birer. nasıl oynuyorduk hayatın karşısında? rollerimizi seçerken nelere dikkat ediyorduk? aşk dediğimiz neydi gerçekten? sanal bir yanılgı mıoydı tümüyle? yoksa çarpıtılmış gerçeklerden örülü fantastik kurgu bir öykümüydü? sevgi yüce
bir dizinin bri bölümünde karşılaştırılmıştı çöl ve deniz. ikisi de kocamandı. ikisinin de kendine göre fırtınaları vardı. ikisinde de ancak ve ancak olduğu kadardı insan. daha ötesi değil. düşlerimi denize tutsak ettiğim bir zamanda aklıma gelenleri aşağıdaki yazıda bulacaksın. ve ben! sana hiç bir şey için söz vermiyorum.
ilk politik denemem. her şeyi kendimize yonttuğumuz bu dünyada faşizm bazen bir grubu suçlamak ve o grubu külçümsemek ya da hakaret etmek amacıyla kullanıldı. bazen teknik bir terimdi, bazende politik açmazların toplamıydı. peki neydi gerçekten faşizm?
keman! yalnızca bir enstrumanmıdır gerçekten? yoksa bir sanatkarın parmakları aracılığıyla insanın diline kafa tutan başlı başına bir hayt formu mudur? neleri anlatır tınıları? nelere karşılık gelir sesleri?
ilginç bir deneme daha. hoş tavsiyeler ve bana göre hayata dair gerçekler.
eğer şeytan bizimle konuşsaydı neler söylerdi? kendini nasıl savunurdu? neleri yanlış bilip nelere yanlış inandığımızı kendince nasıl anlatırdı? bu soruları düşünürken parmaklarımdan klavyeye usul usul akan sözcüklerin genel toplamı.
hayran olduğum yazarlardan biri olan Samed behrengi için yazdığım bir mektup. sevgili okur. eğer ebeveynsen ya da ebeveyn olmak gibi bir düşüncen ya da bir planın varsa, veyahut çocuksan samed behrengiyi mutlaka tanımalısın. çünkü bence, samed behrengiyi tanımadan büyüyen ya da büyütülen çocuk büyümüş ya da doğru biçimde
yine yalnızlığa dair, yalnızlık içindeki en garip arayışlar.
yalnızlığa dair garip bir deneme. yalnızlığın ne olduğunu, bize neler katıp, bizden neleri götürdüğünü anlatmayı denedim.
Savaş korkularınla, / Haydi, korkma, savaş. / İnan kazanacaksın,
tıpkı erasmusun dediği gibi; delilik mutluluktur. bu düsturdan yola çıkıp beni delirten yazma tutkusunu özgür ve çılgın düşlerin, ve hayal gücümün en çılgın halinin emrine verdim. yazmak, yaratma tutkusunun insan zihnindeki tüm açmazlardan kurtulup, sözün ak ve kara büyüsüyle biçimlenmiş en gerçek halidir. çünkü söz büyüdür, gerçek söz deliliktir.
doğumum ve bebekliğim tümüyle rivayetten ibaret. rivayet olunur ki, 1978 tarihinde bir bahar günü öğleden sonra doğmuşum. ve yine rivayet olunurki tanrısal teknik bir sorun nedeniyle doğuştan göz adı verilen organ eksikmiş. küçüklükten beri hayatı anlamaya yönelik, bir çocuktan beklenen soruların çok daha ötesinde sorularla insanların başını ağrıtmam en belirgin özelliğimmiş. ötesi tarihsel ayrıntı...
antalya
hayata dair her şey. özgür ve deli bir kalem. düşlere tutsak hayal gücünün elindeki her şey. sevilecek ve nefret edilecek, kızılacak ve hoş görülecek her şey...
J. R. R. Tolkien, Samed Behrengi, Stephan King, R. A. Salvatore, Tess Geritson... ve daha nice güzel kalemler
Samed Behrengi, Saygın Ersin.