Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
-Peki kolay gelsin. Bir günde zamanında eve gidebilsem harika olurdu. Şehrin koşuşturması ,kovuşturması , gazı , feryatları , el kaldıran preslenmiş yüzler adeta kulaklarımda çınlıyor . Suphi Erek lisesinin yolu da tozdan geçilmezdi vakti zamanında. Saçlarımızı beyaza boyamışçasına okula nasıl geldiğimi öyle iyi hatırlıyorum ki .Usumdan yiten geceler ve bütün çaresizlikler tek ağızlık bir gülüşle öylece nihayetleniyordu sanki . Ama aslında yaptığım şuydu : haksızlığa , açlığa , yokluğa , sabırla dayanma gücü ve o küçük ongunluklarımın başlangıcıyla birlikte bir kıvılcım görebilmekti tüm arzum. Dörtnala koşup oynadığım futbol zamanları kadar belki güzel her şey, ama yokluk düşü kurduğum mehtaplı geceler pek içten yanmalı geldi hariciye. Kişilikten el çektirmeler , yoksul hayatın “yoksunluğunu” ayrımsamadan belleğe kazımak, nede beter işmiş. - Yolu tamamıyla açamadık sanayi yolundan geçiş vereceğiz. - Size kolaylıklar diliyorum. - Sağ olun iyi yolculuklar. - Hangi cehennemde kaldın be adam ? - Canım geliyorum yol kapalıydı. - Çocuk açlıktan bayılacak. Her zaman olduğu gibi yine bir bahane bulursun. - Ayy canım olmazsa hafif atıştırsın o ama masadan kalkmayın. - Oldu efendi kendine bir emir eri tut sen. - Tamam tamam nasıl isterseniz öyle yapın siz. Bize ne öğütler verirlerdi. “İleride ailen olur ve çok değişirsin “ diye .”Örnek bir baba olmalısın” demişti bir ahbap. Verimli bir uzlaşma sağlamadan zorla biriyle yatağa girmek ne denli kötü bir şey biliyor musun? bunları hiç dememiştin bana. Bağrına basılacak yerde böğrüne de vurulursa hangi erdemlilikle buyur edersin insanı? Budalalıkların sınırı çizilmez oldu. - Patron! - Efendim Gökay. - Kamyon yüklendi . Ödemeyi de az önce aldık. Yarın şirketin hesabından alabilirsiniz. - Çok iyi . Yarın sizinde paranızı vereyim . - Evet , bu ara çok sıkışığım kızı ehliyet kursuna yazdım. - Tamam sabah ofiste olacağım inşallah. Müsterih ol . - Oldu o zaman iyi akşamlar. - Sana da Gökay’ım. -Kepçeciler kralı unuttun beni . - Kimsiniz? - Yuhh yani ben ya Zeren. - Senin telefonun değişmiş. -Hayır , sana verdiğim ikinci hat bu. Ne kadar dikkatsizsin. Allah bilir üst üste telefonlar geldi yine “big boss”. - Doğrudur. İşler nasıl? -Senin kadar kazanamıyorum üzgünüm. -Duyanda dolar milyarderi olduk sanacak. -Niye hayatım oldukça zenginsin. -Allah herkese versin.Kimsenin malında gözümüz yok. -Vermiyor işte ondan diyorum . - Sende bir alemsin. - Evet . Yakında bir alem yapmak lazım. Bir yerlere gitmek için sabırsızlanıyorum. - Yarın büyük bir sitenin hafriyatı var. İlk gün olduğu için adamlarla bir görüşmem lazım. -Ya ondan sonra? - Uygun olursan ortağımın yazlığına gidelim. Benimde canım sıkkın aslında. -Seni çok özledim. Hele o salak salak konuşmalarını , yersiz somurtmalarını ve iğne gibi batan laflarını hiç sorma hele . -Peki peki şimdi eve geldim. -Hadi sana iyi harpler. Soğuk savaş hamlelerine boyun eğme.Makro dengeyi yakalayabilirsin. - Mersi canım mersi. Lamba bile yanmıyor .Neyi soracağım kendime? Durum sabit , dikenli gül sapı ama tüm zamanlarda olduğu gibi buyruk ve ısırgan. Söz hakkı bile doğmuyor, sözde içgüdüsel bir kin taşımıyor bu durum. Neleri okuyup öğrendiysem , şiddetli geçimsizlik hezeyanına takılıyorum imza attığım günden beri. Bir kadeh içesim geliyor mikrop buzu bile doldurmuyor .Allah bilir yine o cazgırları eve çağırıp gün yapmıştır . Bizi adam yerine koyan kim ki! Çıldırıyorum, çocuk edinmek için evlenilmez sesleri hala revaçta bu yüzyılda , oysa her şey çocuk sahibi olmak içindir sitilini hala moda gibi göstermekten vazgeçmediler bir türlü .Kotarılmış konserve yemekler gibi her şey önüne sunuluyor bugün , ancak evde uygulanan kota bildiğin hint inciri. -Abi nasılsın? -Merhaba koçum iyiyim. -Sabah kahvaltıya gel annem ıspanaklı börek yapacak. “Torunumu bana göstermez oldu” diyor. -Sanki ben görüyorum da sıpayı. -Efendim … -Yok bir şey .Şu sıralar çok yoğunum size döneceğim ellerinden öptüğümü söyle. -Peki abi . Yine taş oynayıp , borç takıp , utanmadan birde veresiye oynamıştır . Ispanaklı böreği seviyorum bahanesiyle tırtıklayacak yine beni zübük. Her defasında ayağına kadar gidiyorum ya , benden daha iyi bir keriz zor bulur. İt ,köpek yiyeceğine tabi ki sen ye ama kumar için olmasın be kardeşim.İstenilen birey olma yolunda yıllarca zihnimizde ne ucu açık saplantılar edinmişiz. Her şey şahane olacak , onla şöyle konuş , bundan bahsetme, öteki konuya hiç girme, saç kesimin falan modelde olsun . Çokça başkalarına rol oynadığımız gibi , kendimize de oynadığımız rolünde artık eskidiğini düşünüyorum . Kendimizi ve en yakınlarımızı bile değiştiremedik .“Patron” iyi geceler dile kendine boş ver, sırası değil. -Günaydın büyük patron. -Günaydın hayatım. -Hayatım mı? Senin hayatında bizimle birlikte bir hayat mı var? -Allah ıslah etsin ne diyeyim sana .Öğlen çocuğu gezdirmeye geleceğim beni bekleyin .Kahvaltıya zamanım yok. -Bütün gün buradayız seni bekliyoruz zaten. -Zahid efendi bizimkiler bir yere giderse beni ara. -Başım gözüm üstüne. -Haybeci börek pişti mi? -Anamla bekliyoruz çayı da demledik tez gelesin. -Biraz sonra oradayım. -Tamam abi. Babamın bize yadigarı diyoruz bu eve ama şu mahalle de kırk yıldır hiç değişmedi. Hırsız tipler , yan köşk yürüyüşler tam “küçük kabadayılar cenneti” desem yeridir. Kimi parlak çeker damlarda , öteki pantolonunun cebinden bilmem neyini avuçlar , tesadüfen geçeni sarı balgamıyla kendince bir çevre düzenlemesine sarar,canı sıkılanlardan elde kocaman müzik setiyle derin arabesk ziyafeti . Ne denir ki ? Elin adamı , günün şahlananı.Bize öğretilmeyen diğer insan , sağı solu belli olmayan , saydamlığı teğet geçmeye yüz tutan ve sonunda kopup gelen bir tufan.Kim ki , şahsiyetini savaşa savaşa koparıp almışsa imgesini feda etmemiştir ama. Nasıl böyle fundalıklar kesilir ,söylevler değişir , içi temizlenir ve gönüllülük esasından kopartılarak belli sınırlar içine alınırsa varlık, normal olanı da pervasyona çevirip, kırıp dökmesine mukabil birde yetmezmiş gibi , zorla kısıtlamalar getirir ve kimlerin onayıyla taçlanmaya çalışılırsa onuru! -Anne kapıyı aç. -Geldin mi? Oy kurban olurum yiğidim .Nasılsın? -Sağol anam çok şükür. -Torunum nasıl? -Herkes iyi merak etme. -Cukkacı nasılsın ? -İyiyim abi sağol. -Oğlum, abine çay koy. -Ana börek yine Murat ırmağı gibi çoşuyor. -Afiyetler olsun aslanımmm. -Abi yolsuzum ha. -Zaten geciktin meramını anlatmayı.Ulan bir günde farklı bir temayla karşılasan beni. Yeşil mi? -He yeşil. -Ulan bedavacı seni az paramı yemedin. Oğlum bırak şu kahvehane köşelerini. Balık tutmaya gitsen bundan iyidir , hem karnın doyar ayrıca maddi kayba uğramazsın böylelikle. -Ah! Oğlum şu kumarı bir türlü bırakmadı. -Ulan şu zar oynamayı bırak sana karı alacağım Allah’ıma. -Yok abi istemez. -Ulan başkasına desem bunları adamın gözleri ışıldar. Fazla mı bekarların veya kadın haklarını savunanların içinde kaldın ? -Yok abi ne alakası var. Asıl erkekler eziliyor bu memleket de. Cenab-ı hak Türk erkeğini korusun. -He şöyle.İşte böyle konuş fazla para vereyim sana. Anne seninde bir eksiğin var mı? -Sekreterin arıyor olursa herhangi bir ihtiyacım söylerim oğlum benim. -Peki anam ellerine sağlık. Mübarek elini öpüp gideyim . Bizim işler beklemez , sen bizim kumarbaza bakma. -Helal olsun . Hadi oğlum işin rast gele. Başımızın tacısın Rabbimden. -Güle güle abi. -Hoşça kalın. -Beyim, Zahid ben. -Buyur Zahid efendi. -Yengeyle , delikanlı çıktı.Kayınbabanız arabayla götürdü. -Tamam gözüm sağ olasın. -Sizde beyim . Allaha emanet olun. -Allah razı olsun görüşürüz. Baban bu kadar kıymetli ha .Çocuğu gezdirmek için plan yapıyorum kadının yaptığına bak şimdi. İnsanda biraz utanma olmalı. Kafamda tasarladığıma göre , bir görevi üstlenen , bununla sadece mükafatlandırılmıştır , bir yükümlülükten söz edilemez ve edilmemelide.Gerek olan ileri düzeyde ahenk.Yoksa suçluluk duygusu raflardan olmasa da , gönüllerden kalkardı bu vesileyle.İnsan nasıl da örseleniyor, tarumar oluyor. Aklım hep eskiye gider oldu ve ilk aşık olduğumda bir bankta kederli bir şekilde otururken , bir amca yanıma gelip ; “delikanlı derdini biliyorum” demişti. Olacak var ya, aynı adamı bir kerede umumhanede gördüm . “Büyüyorsun” dedi bıyık altından gülerek . Sanki bir baba şefkati vardı kendisinde içimde nüfuz eden. Yerin münasebetsizliği olmasa sarılıp dertleşecektim . O gece duygu yoğunluğundan gözüme uyku bile girmemişti. Babası erken göçenler bilmezler babasızlığı. Bir babadan şeker alamamak ne kadar yoksun bırakıyor insanı iyi biliyorum . -Kepçeciler kralım ne yaptın ? -Bir saate kadar ofise uğrayacağım . Saat üç gibi büyük köprüde bekle beni . -Çantamı alayım değil mi? -Tabi kalırız bir, iki gün . -Gecikme. -Özlem hanım merhaba. -Hoş geldiniz . -Hoş bulduk. -Çeki teslim etti mi Gökay? -Tabi buyrun efendim. - Ben bankaya gidip geliyorum. -Tamam çok iyi olur . -Çıktın mı Zeroş ? -Makyajımı yapıyorum. Hayırdır ne bu telaş ? -Güzel bende elemanların parasını verip hemen geliyorum.Programı biraz daha erkene aldık. -Tamam aşkım bekliyorum seni. -Özlem hanım şunu kasaya koyuyorsunuz , bunlarda sizin ve Gökay’ın maaşı. İşçilerin parasını hafta başı ödeyeceğiz. -Tamam patron. -Ben çıkıyorum. Acil bir şey olursa ararsınız. -Derhal. İyi hafta sonları. -Sağ ol sana da. Şükür nemasını alması gerekenler “aylık huzura” kavuştu. Kim ne halt ederse etsin şimdi yeter ki bana dokunmasınlar.Elimde olsa da hepinize bir tas çorba içirebilsem. Gönülle ,gamze kendine teselli veremez oldu.Kulak memesi değil ki ! Halis muhlis postu delinen dünya bu. -Hanımefendi benimle bir kahve içmeyi lütfeder miydiniz? -Sen miydin ya valla sövüp sayacaktım. Seni ilk defa balıkçı kazağıyla görüyorum. -Nasıl geçti günün? -Dün çok geç yattım. Betülle votka içtik. -Ya o kızın hali ne öyle Allah aşkına. -Sevgilisinden ayrılmış. Haçlı seferlerinde millet bu kadar tedirgin olmadı ya. -İşte kız hassas biraz be. -Ben ona bir sevgili bulurum. -Deli misin sakın bunu söyleme kendisine. -Betül’ü tülle de havada kapatıyor sanki. -Olsun biz açıyoruz , açılıyoruz. -Gözünü sevim senin işte daha adama bir şey mi işler?. -Yazlığın konumu iyi inşallah. Geçen ay gittiğimiz sitede, dişi sinek bizi görecek diye, pencereden denize bakamadık. -Ya sorma orasının kayınpederin sitesi olduğunu son anda fark ettim. Eve de intikal edince valla hiç geri dönmek içimden gelmedi. -Kendimi kaçak gibi hissettim. -Daha iyi işte belki bir gün bir senaryo yazarsın bundan feyiz alarak. -Nereden buluyorsun bu lafları. Taştan, kumdan para kazanan insanlara göre , daha sosyal ve yaratıcısın. -Aslında sıkıntım çokta ancak güreşmek durumundayım devranla. En azından bir yedi,sekiz yıl daha. -Sonra ne yapacaksın ki! -Küçük bir kasabada manavlık bile yaparım. -Ciddi misin? -Ciddiyim. Son olarak bir ,iki büyük iş alıp , şirketi devredip , makineleri satmayı düşünüyorum . -Sen altyapını sağlamışsındır. Ama elemanlar seni zor bırakır. -Onlar bırakmaya bırakmaz . Bir gün ayrılık olacak ama nihayetinde. -Deniz göründü. -Bence sen denizden güzelsin. -İltifat için teşekkür ederim . -Ben senin gibi düşünmüyorum . -Nasıl anlamadım? -Denizden güzel olmanı diyorum .Bu deniz kimlere mezar oldu fakat sen bana cennet oluyorsun. Güzel olmak için , iyide olmak gerekir ve sende ikisi de mevcut. -Çarpıcı bir bakış açısı. -Geldik, bu sefer çevremizde bina yok. -Çok şükür. -Ulan evin anahtarını nereye koydum . Göbekten eğilemiyorum , arka koltuğun altına bir baksana. Sanki az önce oradan bir ses geldi. -Evet burada. -Herhalde şu çitin arkasından gideceğiz. -Öyle görünüyor. -Üçünçü kat demişti burası olmalı. -Deniz ayaklarının altında. Yahu yine mi karalahna, şirket olarak içme konusunda ne kadar mutabıksınız? -İstikrar diyoruz tabiî ki. -Dolapta dolu . -İçerisi de dolu. -Güneş yüzünü asmadan bir tur atsaydık dışarıda. Nasıl olsa tandık çıkmaz diyorsun burada. -Bir soluk alalım ondan sonra. -Olur. -Şuan dünyanın en varlıklısı biziz. -Neden? -İki gün saltanat süreceğiz. Acil bir şey olsa dahi mesaj bırakmak durumundalar. Bütün iletişim ağını kapatmış durumdayım. -Bende kapatayım. Üç-beş saat de bir sadece kim bizi aramış diye bakarız. -Hadi inelim bakalım. -Oldukça yeni bir site burası. -İki sene önce aldı burayı. Biraz emekli grubu ağırlıklıymış gibi görünse de yazın genç kaynıyormuş. -Yani senin gençlik kuşağın. -Tabi tabi hatta benden biraz büyükler. -Bu denizin sonu nereye gidiyor? -Efkar stoklamaya. -Esin kaynağı olsun diye mi? -Çağlardan beri insanlar yaşıyor. Bazı unsurların etkisinde kalmasalardı , bu kadar buluş , değişim olmazdı zaten. Kısaca üretim olgusu diyeyim.. -Tartışmasız evet . İlk öpücüğünü alıyorsun böylece. -İyi bir mükafatmış. -İleride liman var herhalde. -Bana da öyle geldi . Aslında deniz taşımacılığı desteklenmeli kazalarda kontrol altına alınabilir bununla beraber. -Bizde bir çok şey son derece geç iyileştiriliyor. Uzun vadede tartışmaya açılacak bir konu bu da. -Ne o öyle , vadeli hesap gibi oldu. -Öyle görüyorum. -Neyse ki görüyorsun .Ya kör olsaydın ne olurdu? -Allaha çok şükür diyeyim. -Acıkmaya başladım. Ne yiyelim ? -Buzlukta dondurulmuş kalamar gördüm. Siteden ekmek ve peynir almadan , karşıdaki balıkçılara balık soracağım. Sen şimdi eve git kalamarı çıkar on dakikaya oradayım. -Hızlı ol . -Tamam merak etme. Yılların yaşam ezgisi ancak böyle yaşatılır .”Kendi kaçkınını “ yaratarak . Yoksa ne azlık çokluğa bölünür , hem de bağırmanla kalırsın.Nede olsa bizde hiçbir konu doğru dürüst tartışılamadığı, kavramlar birbirinin içine geçtiği, tartışan taraflar aynı kavramlara farklı anlamlar yükledikleri için, tartışmanın seyri içinde sık sık neyin tartışıldığı unutulur... -Merhaba koç. -Merhaba abim benim . -Emmioğlu sana ne soracağım tahmin et. -Hiç gerek yok. Elimde sabahtan daha şoklanmamış bir kilo yedi yüz elli gramlık levrek var. -Of harika işte bu. Sen onu acil poşetle gideyim. -Derhal . -Şu para yeter sanırım. -İstersen yarına da ayarlayalım. -Belki yarın bu zamanlar gelirim yine. -Tamam iyi akşamlar. -En iyi akşamlar. Ekmek , peynirde alındı. Ziyafet başlıyor ama keşke ızgarada pişirebilseydik.Kızartma nefis ancak insanı şişirmesi de aynı muhteşemlikte. Neyse doya doya olsun yine de. -Geldin mi? -Evet. -Her şey tas tamam be. Hadi şerefine karalahnacı seni. -Eyvallah. -Ne iyi oldu buraya gelmemiz anlatamam. -Bizim ülkede reformların hızıyla ömür ters orantılı. Değişim uzun , yaşam süresi kısa. Bizde böylelikle takvimi dolduruyoruz burada. -Hangi takvim bu Allah aşkına? -Bu baba hesabının “az hesaplı” olanı. -İşte buna içilir. Sosta yaparmış bizim “boss” . -Niye ya , saraydan mı çıktık sanki . -Saraya yaklaştın gibi ama . -Balık pişene kadar sana bir şey anlatayım .Benim bir çocukluk arkadaşım var Münih civarında oturan. -Eeeeeee. -Sabırlı ol biraz . -Peki peki. -Yaklaşık on altı sene önce evlilik yoluyla gitti oraya. Evlendiği kız dayısının kızıydı. İşte netice itibarıyla anlaşamadılar , iki yıl sonra boşandılar. Bizim arkadaş dayısının gönlünü fethetmiş bir kere. Dayı beyin çocukları esrarcı , içkici ve hovarda olunca kendisini marketin başına koydu. Üç yıl sonra inşaat işlerine girdi derken.Şimdi baya belini doğrulttu ve işleri büyüttü zaten boş yere para harcamayı sevmeyen birisi değildir. -Sonuca gelelim üstadım. -Şimdi bu birikimlerini ülkesinde değerlendirmek istiyor. -Yani şirkete yeni ortak mı olacak? -Hayır , turizme girelim diyor.Yaza burada olacak. -Ama sen uzun vadede hani işleri bırakacaktın. -İşte kapanışı bununla da yapabilirim. -Sürekli tatilde kalacaksın yani.Turizmci –kepçeci seni . -Bakacağız şuan tam bilemiyorum ve kestiremiyorum da . Hop tamam kuzu gibi oldu. -Yemede yanında yat cinsinden bu. -Bence sen yinede ye. -Hay hay . Sana verecek değilim zaten . -Balıkçıya , belki “yarın yine gelebilirim “ dedim. -Yenir gerçekten . Havaya baksana , yaşamın seçkin kıyıları hayali duygularla pekişiyor adeta. -Hayali olan duyguysa sorun yok . Eğer ki , duyu olursa işimiz karışık demektir. -Tabi tabi hemen pandoranın kapısını bir yokladın. -O değil de haberleri hiç bilmiyoruz . Kim öldü ? kim kaldı ? -Rutin işler artık bunlar. Sen yaşadığına göre akış devam ediyor demektir. -Yarı şerefe sana. -O niye? -Ezber ifadeler kullandın. -Haklısın biraz öyle oldu . -Dışarıya bak çok mey bir hava bu. -Kadehte dahil olmak üzere sevişmeye devam edebiliriz o zaman. -Tersi düşünülemez. -Keşke biraz daha kalabilsek tam terapi oluyor burası. -İnsan gerçeği, öz tınısına dönmeli kimi zaman. -Kesinlikle. -Hiç televizyonu aramadın güzel bu . -Ajansta bile zorla açıyorum . Haramzadelerimi dinleyeceğim her vakit . Hele ki asil zadeler yanımdayken. -Tabi tabi az bile dedin. Papandreu satacağı adalar için beni aradı ama cevap vermedim . -Nedenmiş? -Vaktinde eğrelti işler yapmıştı. -Ne kendisini , nede eğreltiyi hatırlıyorum. - O zaman sen “hatırlamak” olmalısın? -“Uyuyanlar” imasıydı aldım mesajını. Deki öyle olsun , değişen ney peki? -Yüzündeki çizikler ve deformasyonlar. -Sophia Loren gibi olacağım sen dur daha. - Monica Belucci ye benzeseydin hiç düşünmezdim ama. -Aman sende jakoben tramplen. -Zaten bir o yakıştırma kalmıştı yapmadığın. -Kalan kalıyor zati ama sen “ölmemesini becerenlere” bak haydi şerefe. -Sağlığına karalahna sevdalım. -Oyy oyyy gözlerimin yaşı manş denizini doldurdu. -Ne güzel su sorunu olmaz işte. Millet neler çekiyor Kuzey Kıbrıs , İsrail , Suriye ve Singapur’da.Hele o Singapur , komşusundan su alıp kendi kaynak suyu diye satıyor. -İyi geçinsinler komşularıyla o zaman devletler. -Peki söylerim . Uykum geliyor havada iyi çarptı . -İstersen uzan ama bunun üstüne hemen yatmakta iyi değil . -Haklısın divanda durayım biraz. -İstersen içeri geçelim. -Rezervasyonumuz elimizde yarın ne yapacağız. -Yarın belki terslik olur kim bilir ? -Peki sen kazandın. Aslında dışı kızarmış dünyanın kirpiklerinde yürümektir hoş anlar. İllallah demeden saçakları kaptırmamak , yığınla deneyimle sıradan insanlığı yoksun bırakmamış olmak.Yoksa katlanır dil alimallah ağız içine. Hemi de olgunlaşmadan yaşlanır insan. -Şefim günaydın . -İade-i itibar istiyorum . -Sen daha badem gözlü olmadı ki! Ölünce olur o . -İyi de dün şatolardaydık . -Kabul etmedin oraları bende seni gecekonduya indirdim tekrardan. -Tamam anladım şimdi . Yakında birilerinden örnek alarak hapsetmede bizi. -O kadar uzun boylu değil canım. -Artık bilemiyorum boyunu. Uzadı mı uzuyor , eli , ayağı. -Biraz limon sıkıyorum “bu ayaklara” . Tost makinesi yok mu? -Yok sanırsam. -Canım tost çekmişti. -Dert ettiğin şeye bak. Çek üstüne musmul bir şey kafe buluruz zahir yakınlarda. -Süper olur , hem birazda civarı gezmiş oluruz. -Memnuniyetle. -Saçını tarasana yahu. -Şekil almıyor. -Saçın bile “şekil almaya” kapalı maşallah. Allah ıslah etsin seni. -Amin hepimizi. Senin süsün uzayacak arabaya iniyorum . -Geldim be. -Şu yol şehre çıkıyor olmalı. İleride en azından bir kahvaltı salonu buluruz. -Bakalım. -Dağlara bak ya. -Denize göz dikmişçesine.Adamına göre büyük moral kaynağıdır bu. -Muhakkak. -Biraz ağırlaş zannedersem bulduk istediğimizi. -Tost makinesi var gözün aydın. Paket yaptırıp geliyorum, çünkü oturum yeri dar “tanıdık bir ülkeye” benziyor sanki. -Hadi hadi git. -Günaydın. -Günaydın size nasıl yardımcı olabilirim? -İki tost istiyorum ama biraz büyük olsun. -Yanında bir şey arzu eder misiniz? -Paket meyve suyu olabilir. -Beş dakikaya hazır hepsi . Güneş , deniz , nefes almak hayatsın be . Canından dahi bezdiğin buhranların içinde vazgeçemediklerindensin. Bilet gibi taşımalı seni ceplerde.Dünya da, ya da bende bir şeylerin daha iyiye gideceği umuduyla böyle davrandığım yok ama. Davranışımın nedeni , bir yerlere kendimi adamadan yaşamak ve her şeyi kutsamamak isteyişimden geliyor. -Ustam parasını vereyim . -Afiyet olsun. -Hayırlı işler. -Şu ileride park alanı gibi bir çıkıntı var orada denize nazır otururuz. -Olur. -Aman tanrım şu manzaraya bak . Aşık olanı tekrar aşık yapar. -Bence senin için sorun değil bu çünkü senin yakınından bile geçmiyor bu hususiyetler. -Ya bir gün olursa .Lazım olan mutlu olup bir başkasını sevmektir. -Tostumuzu yiyelim biz boş ver. -Ben bitireli yıllar oldu. Nostalji videosu hazırlayabilirim. -Çiğnemeden nasıl yiyorsun bravo doğrusu .Sen nostaljiyi resmetmeye bak , her zaman “yürüyen görüntü” iyi değildir. Biraz merak uyandır. -Meyve suyunu iç gidiyoruz. -Tamam boğazımıza tıkama.Eleştiri hoşuna gitmedi anladım. -Burasının sit alanı olduğunu biliyordum ama gördüklerim biraz şaşırttı. -Kapitalizm , sit -mit dinler mi? -Savarona yatında bize dinlettikleri yetiyor zaten . -Tabi sadece onunla kalırsa. Şu geçen arabayı gördün mü ? -Maalesef hayır. -Camaro. -Benzin istasyonunu sevenlerden mi ? -Evet ama ben bu arabayı görünce hep komşumuzu hatırlarım . -Kesin çekici bir adamdı. -Fazlasıyla ancak o arabanın içinde can verdi . -Allah rahmet eylesin . Ölüm Allahın emri , çokta üzülmemek lazım . -Soğukkanlılığına hayranım. -İleride çay bahçesi var. -Hakikaten çay içmeyi unuttuk sayende . -Hoş geldiniz efendim. -Hoş bulduk . İki çay rica edecektim . -Sessiz iç şunu köpürtme yahu. -Öyle zevk almıyorum ki. -Birer çay daha alır mıydınız ? -İçer misin bir çay daha ? -Olur. -Alalım tamam. -Bu gezme fevkalade iyi oldu . -Bence de. -Güneşin tebessüm etme saati yaklaşıyor şimdi . -Çayı içip biraz turlar döneriz .Merak ettiğim ilerideki mağaraları da inceleme imkanımız olur. -İyi olur hem bugün son gecemiz. -Yine geliriz bir ara. Ömrünün tek gecesi değil ya ! -Umuyorum. -Şirin görünme kaygısı olmayınca hayatın havası her dem iyi oluyor. -Hiç sorma o konuları. -Zaten sormadım. -Öffff yapma şunu gözünü seveyim. -Peki Peki. -İstersen kalkalım. -Arabaya geç hesabı ödeyip geliyorum. -Tamam. -Şimdi şekerleme zamanı aslında . -Yaşlılık belirtisi oluyor bunlar. -Sorunumuz salt yaşlılık olsun . -Öpeceğim seni o zaman. -Sululuktan hoşlanmam.Zeren hanım ne bu gayri ciddiyet? -Bak sen şımarıka . -Öyle bir sıkıntı bastı ki içimi anlatamam sana. -Biliyorum, yıldırma politikalarına geri( soğuk savaş) dönüş sancılarıdır. -Bu hayatın kitabı yazılmaz be cancağızım. -Aynen hayatım. Herkes kendi halinde hele sağ yanımız bir hayli çarpıcı doğrusu. Herif patlıcan karası gözleriyle , takmış sigarasını dudağına , “ Aristotelis Onasis servetini aslında bana bıraktı “ der gibi. En büyük varlıklar , darlıklar günün vadesi dolmayan nefeslerini ağırlıyor gerekçesiz bir şekilde. Bu belki sensin veya bir diğeri ama değişmeyen mutlak suretle “insan devinimi var” demesini bilenle her daim gideni. Kendi öz değerlerimiz , hükmü yiten anılarımız , titreyen düşleriyle karışıyor birbirine. O kadar mahkum ve sefilsin ki…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sayılgan Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |