Öküzün rengini dışında, insanın rengini içinde ara. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
-00:54. Ücra bir istasyondan, Enveriye istasyonundan 11320 sefer sayılı Meram Ekspresi’ni karşılıyorum. Makinistler iniyor trenden. Birer çay ısmarlıyorum, birer de sigara veriyorum onlara. İçinde “Şefim” hitabının asla eksik olmadığı cümleler kuruyoruz birbirimize. 71319 sayılı Meram Ekspresi o sıralarda Porsuk istasyonu civarlarında. Benden yirmi yedi yaş büyük bir makinist dost geliyor bir 43 binlikle. Kör yolda trene atlıyorum. Bir sigara yakıyorum ve başlıyoruz muhabbete. “Uçkuruna sahip ol oğlum.” diyor bana o dost. “Kadınların onurunu incitme sakın.” Aynen şöyle cevaplıyorum: “Sen merak etme ağbi. Kadınların onuru kadar kendi onurumu da düşünüyorum ben. Damarımdaki kandan ya da aklımdaki aciz mi yoksa yüce mi bilemediğim bir yerden geliyor bu düşünce. Ben erkeğin orospusu olmam ağbi, olamam.” Gözleri gülüyor sonra. “Hayırlı işler şefim!” diyerek trenden atlıyorum. Yolun yarısında arkama dönüp bakmak geliyor içimden. Son vagonun kırmızı ışıkları son virajda kaybolana dek izliyorum. Sizi bilemem ama tren ışıkları bana her zaman yaşamı sorgulatmayı becermiştir. Giden ya da gelen hiç farketmez. Sarı ya da kırmızı hiç farketmez. O gördüğüm ışık son zamanlarımı sorgulattı bana. Ne kadar çok sigara içtiğimi farkettim. Ne kadar çok alkol aldığımı. Ne kadar çok çalıştığımı. Ne kadar çok uyuduğumu mesela ya da ne kadar çok sevdiğimi annemi. Vesayir bir ton şey. Sonra mesela seni ne kadar çok seviyorum, aslında onu bilemezsin. Bazen mesela, Tanrıyı bile çok sevebiliyorum. Çok ender zamanlarda. Dürüst insanların Tanrı’yla arasında hep bir çekişme olmuştur. Çok yaşamamaları da dikiş tutturamamaları da bu yüzdendir. Yirmi senedir dikiş tutturamamış adamın tecrübeli konuşmaları bunlar. Aramızda yaklaşık kırk iki saniye kaldı. İşlerin nasıl gideceğini düşünmeye başladım. Çok kadın seviyorum yahu. Çok basit ve çok gereksiz kıskançlıklarım var. Saniyeler içinde bir kadını görüp, evlenme teklif etmeyi düşünüp, sonra sevgilisine sarıldığını görüp kırılıyorum birden. “Amına koyduğumun orospusuna bak, sevgilisi varmış kahpenin.” Şimdi şu var. Ben orospu dedim diye o kadın orospu olmadı değil mi? O yüzden ağzımdan çıkan orospu kelimelerini sorgulamanıza gerek yok. Yirmi dokuz saniye kaldı sanırım. Canım fena halde demli çay istiyor. İnce belli bardaktan, üç şekerli. Bizi sevgisizlikle suçlayan kadınlara seslenmek istiyorum tam şu an; bizler size olan sevdamızdan çay bardaklarını ince belli yapmışız. O kumdan eritip yaratmışız sizleri. Tanrı nasıl ki bizleri topraktan eritip yarattı, bizler de sizleri topraktan yarattık. Canınız kaburgamızdansa eğer, nefesiniz bir bardak sıcak çayımızın o efkarlı dumanından. Biz erkekler sevme konusunda Tanrı’dan üstünüzdür bu yüzden: Kendine saygısı olan bir Tanrı yanacağını bile bile nefes vermez insanın ciğerlerine. Ve biz yanmayacağını bildiğimiz çay bardaklarını yaptık, efkarlı soluğumuzu içinden bir sıcak çekerek size aktaracak biçimde. Ve gırtlağımızı yaktık, ve midemizi. Ama yalan değil tabii. Tadınızı da aldık. On iki saniye kaldı, eminim. O iki treni gördükten sonra canım tren yolculuğu çekti. Tren yolculuklarının ilahi bir tarafı var bence. Nedenini ve niyesini size anlatmayacağım, ibnelik deyin siz buna. Her insanın giyeceği ve bavuluna koyacağı elbiseleri olduğu gibi yolculuklarda; benim de üzerimde olacak ve bavuluma sığacak sırlarım var. Dediğim gibi anlatmıyorum. Yedi saniye kala, makine numarasını görüyorum. E43012. Bir bardak daha çay içemeden ölüp gideceğim sanıyorum. Artık son sözlerimi söylemenin zamanı geldi. Gün gelir, belki toprağımdan eriyen bir bardaktan çay içeceksin bundan uzun zaman sonrasının kadını. Çok tanıdık tatlar bulabilirsin o bardakta. Ve sayemde tren yolculuklarını sevebilirsin; Haydarpaşa’dan Kars’a bile olsa. Çok uzun ve yorucu bile olsa. Gideceğin trenlerde olacağım ben, oturacağın tekli koltuğun hemen yanındaki çiftli koltukta tek oturan adam olacağım. Vagon aralarında sigara içerken sen, ben de orada cereyan yapan iki açık kapının arasında olacağım. Çakmağın sönmesin diye keseceğim rüzgarımı. Ben Tanrı’ya hesabımı çoktan sormuş olacağım. O yüzden açık adresim yanındır, beni sağ elini tutarken bulursan öldüğünde hiç şaşırma. Ciddiyetle şaşırma hem de. Samimiyetle şaşırma. Hem ciddi ol, hem samimi ol. Olduğunda olamayacak şeyler öldüğünde olur çünkü. Olduğunda ölemediğin yerler olacak, öldüğünde ben olduğun yerde olacağım. -03:09. 11208 sefer sayılı Anadolu Ekspresi’nin duruşu olmayan yerden trene aldığı tek yolcuyum. Hem de biletsiz yolcuyum. Ölmenin güzel tarafı şu, kondüktör biletinize bakmaya gelmez ve yemekli vagonda sınırsız ahiri bira içebilirsiniz. Şerefe! Sigaram yol kenarında hala yanarken hem de.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Karaçıray, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |