..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > Sinem Hazal Gün




1 Ocak 2012
"Seni Kıskanmak"  
Sinem Hazal Gün
O an şeytan tırnaklar yüreğimizi...


:AHJF:
Bir parça ekmeği, bir yudum suyu dağıtırız cümle âleme, son kuruşumuza kadar verebiliriz tüm paramızı pulumuzu, her şeyi gözümüzü kırpmadan paylaşırız da bir sevdiğimizi, paylaşamayız.

Amatör bir kıskanış değil bu. O an şeytan tırnaklar yüreğimizi, engerekler yalar içimizi, yer çekimini inkâr eden bu hal, yıldırım çekimine aşina . Bir ressamın tablosunu kıskanmak gibi değil, bir yazarın en meşhur mısralarını kıskanmak gibi hiç değil, ya da ünlü bir bilim adamının icadını…

Bencil bir deliye dönüşürüz. Şehir delileri olur hani, kendiyle konuşan işte onlarla bir olmak gibi. Habire mırıl mırıl, beynimizin içini kemirir ucube kemirgenler. Hani görürsünüz ya bir kâbus, uyanmak istersiniz, ama bir türlü uyanamazsınız öyle bir kâbusa demir atarız.O an sonsuza dek koşarak kaçmak isteriz ama hiçbir yere erişemeyiz.

Kulaklarımız uğuldar, ne diyeceğimizi, nasıl davranacağımızı bilemeyiz. Burun üstü düşeriz yersiz yurtsuz, püskürme arifesindeki bir yanardağa. Ölümcül bir sahiplenme hastalığı teşhisini koyar bize, psikanaliz. İncecik bir zehir tadı duyarız sanki dilimizde, önlemeye çalışırız önce, olmaz, olamaz. İkinci bir hamleyle kontrol etmeye çalışırız, o da başarısızlıkla sonuçlanır. Damarlarımızda ateş gibi, hızla yayılmaya başlar bu siyanürden bozma his, engelleyemeyiz.

Bir yerde okumuştum. Kıskançlık ve nazar arasında benzer bir kimya varmış. İkisi de negatif iyonlar saçarmış çevreye, tek farkla ama birincisi sahibine, ikincisi yöneltildiği kişiye zarar verirmiş.

Zarar vermek… Reddediyorum! O küçük zarar kelimesini! Küçücük, anlamsız, beyhude, yetersiz ve sığ kalıyor, onun bizde verdiği yıkımı anlatmak için. Bizi baştan aşağı yıkar, darmaduman eder “kıskanmak”.

İstemsiz bir şekilde aklıma kediler ve onların kıskandıklarında nasıl da huzursuz ve asabi oldukları geliyor. İşte; öyle çaresiz, öyle saçma sapan, öyle ölçüsüz bir kıskanış bu… Derin, depderin… Bir çukuru boylayıp, etrafında çıt diye bir sessizliğin olmasına benziyor. Bağırıyorsun, son sesinle, ama “çıt”… Sesinin yankısı bile yok, kendine dahi kayıpsın o çukurda. Ya da gökten iri taş yağmuruna yakalanmış, bir şaşkın oluruz, o bütün taşlar bir bir üzerimize yağarken, incinmedik bir tek yerimizi bırakmaz.

Kendi halinde, sulh içinde bir devletken… Birden güm diye ansız bir savaşın içine düşürür bizi “kıskanmak”. Tüm cepheler şimal. Kan revan top tüfek nasıl da kırmızı nasıl da gürültülü bir harp. Vurur bizi o his tam göğsümüzden, ıskasız, milim hatasız. Bedenimiz hafifliyor o sırada, ama içimiz ağırlaşıyor, içimize kan birikiyor.

İnsan ölmeden önce gülmeli son kez deriz ama olmaz. Akıl gülünecek her şeyi yakar. Bir tek kıskanırız o an, amansız, dur duraksız!

Sanki… Evren birleşir bize karşı, tüm evrenden “onu” kıskanırız. İns/ cins ne varsa akitleşir bize karşı, tüm gözlerden “onu” kıskanırız.

Güneşin, Ayın ışığından ve rüzgârın esişinden tenini.
Bakıp, gördüğü her manzaradan, gözlerini…

Öyle böyle değil, öyle böyle değil. Yediği çataldan, içtiği bardaktan dudağını… Parlaklığına hayretle baktığı yıldızdan imrenişini, bir başkasına söylenmiş her sözden dolayı sesini. Uyuduğu yastıktan başını, birinin tokalaşmak için uzattığı ele karşılık, uzattığı elden, elini…

Ve düşerse saçlarına bir gün aklar…
Biliriz ki siyahını beyazından, beyazını da siyahından kıskanacağız her daim...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şah Damarı - Günce
Öyle Diyorlar
Zaman Yırtığı
Ateşbâz


Sinem Hazal Gün kimdir?

Avuçlarımda kız çocuğu hayallerim, dudağımda dünde kalmış şarkılar. Harfler, kelimeler bir ağaçkurdu gibi oydu yaşamımı ve içimin boşalan yanında bir ses yankılandı "yaz" diye. Yazarlık ise kendi seçtiğiniz bir yalnızlığa adaylıkmış. Ve okundukça, içinizin yalnızlığı dirhem dirhem hayata döndü yönünü.

Etkilendiği Yazarlar:
Can Yücel, Nazım Hikmet, Orhan Pamuk, Ayşe Kulin, Nurullah Ataç ve daha niceleri...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Sinem Hazal Gün, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.