Sevgi acımasızdır bazen. Yakar, acıtır, sanrıların sonu gelmez. Kişinin en büyük derdi kendi kafasındakilerle değil karşısındakinin kafasının içine girme sevdasıdır. Kimseye anlatmadığını karşısındakine anlatır. Karşısındakinin “tüm pisliklerin üstüne boşaldığı çöp tenekesi” gibi hissedeceğini düşünmeden, umursamadan. Yıpratır, yorar kendi çelişkiler ile sevdiğini. Yalın, düz olduğu gibi olmaya çalışan, anlamaz neden çöp tenekesi olduğunu. Anlam veremez. Uyur, çalışır, düzeni korumaya, gerçekten kopma mamaya gayret eder. Ama gayret yetmez olur, dilinin ucuna gel ipte söyleyemediklerin patlar. Sonrası toz dumandır. İlaç teskin eder ama yetmez. İnsan insanın kurdudur. Asıl ilaç dostlardır, yakınlardır. Çetin cevizin kabuğunu kırdığını an fark ettiği, dünyada mahremin olmadığıdır. Paylaşmak zordur aslında, ancak kafanıza kocaman bir taşın düşerse kaldırmak için imdat istersiniz.
Konuşmak, konuşmak, “ uçak düşüyor gaz maskemi takmam lazım”. Gaz maskesini gidip bulmak, bulupta, takmak. İnsan, kurdunu işte o zaman arar. Dökülüp saçıldıktan sonrası ise yorgunluktur. Pişmanlık, umut etme, yoktur o yorgunlukta. Sadece sonsuz bir yorgunluk. Huzuru kaybetmiştir. Acıklı şarkıların, filmlerin, trajedilerin anlamı kalmaz, hiçbir tanımlı özne ve kavram acıklı olamaz. Kişi acı olmuştur artık, ifade edilenin, söylenenin anlamı yoktur. Sözün bittiği yer şeklinde ifade edilen durumun olmadığını kavramaktır hayatı anlamak. Hayat devam eder siz ölseniz bile. Siz ölseniz bile, söylenecek söz vardır ve sizin söylediklerinizi binlerce defa kendi kelimeleri ile ifade edecektir insanlar.