..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Fantastik > Evreniz




30 Kasım 2002
Bir dedenin anatomisi...  
Evreniz
Belki de dedeler, hikayeleri dilden dile anlatılsın diye var olan simülasyonlardan ibaretler. Belki de gerçekte dede filan yok.


:AIBD:
Dedem küçükken iki katlı bir köy evinde yaşarmış doğuda ailesi ile birlikte. Huzrulu bir ailenin ortanca oğluymuş kendisi. İki abisi, bir kücük kız kardeşi ve birde erkek kardeşi warmış benim Hasan dedemin. Her sabah uyandığında çatı katındaki odasının camından dısarıya bakarmıs uzun uzun. Evlerinin hemen karşısındaki göle bakıp bir gün önce yaptıklarını, ve o gün yapması gerekenleri düşünürmüş sorumlu bir şekilde küçük olan yaşına rağmen. Kardeşleri uyanana kadar sürermiş göl ile karşılıklı bakışmalar ve kardeşleri uyandığında, dedem ve iki küçük kardeşi, abilerinin işe gitmeden önce yaptıkları kahvaltının kendilerine ayrılan kısmını yemek için inerlermiş aşağıya. Kahvaltı kısa sürermiş her sabah. Kardeşlerini giydirir, okula gidermiş onlarla birlikte. Köye 25 dakka uzaklıktaki evlerinden okula dogru giderlerken bu yolun 15 dakikası evlerinin karşısındaki gölün yanından yürümekle geçermiş. İçine kapanık fakat yetenekli bir çocukmuş dedem; resim çizer ve zaman zaman da kimseye okutmamak üzere şiirler yazarmış.. Öğlen okuldan döndüklerinde ise üstlerini başlarını çıkarıp hergünkü gibi evlerinin karşısındaki göllerine giderlermiş 3 kardeş oyun oynamak için.. Anneleri temizlikçilik yaparmış. Para karşılığında, ne Hasan dedemin, ne de kardeşlerinin tanımadığı insanların evlerini tertemiz yaparmış her gün. Temizlikten geldiginde de onları gölün yanından toplar yemeklerini yedirirmiş onlara. Hasan dedemin doğduğundan beri o göle olan bağlılığı aile içerisinde hep sohbet konusu olmuş. Fakat kimsenin mantıklı bir fikri yokmuş o pis gölde ne bulduğu ve onu neden bu kadar sevdiği hakkında. Aslında bunu Hasan dedem de bilmiyormuş. Ve bunu siz de bilemeyeceksiniz.

Doğuda hayat monotondur. Yapacak pek fazla şeyi yoktur insanların ve çocukların. Bu yüzden, okul sonralarında dedemin arkadaşları oyuncaklarını, kovalarını alıp yanına gelirmiş gölün hep beraber oyun oynamak için. Çok kıskanırmış dedem onları, ama allahın gölüymüş işte o göl, hadi gidin burdan burasi benim gölüm diyemezmiş. Demiş belki bi kere, bir arkadaşı göle taş atarken, ve belki arkadaşı onu öyle bir pataklamış ki bir daha asla kimseye göl hakkında bir şey söylememeye karar vermiş, kim bilir. Ne de olsa biliyormuş gölün de onu sevdiğini ve birbirlerine ait olduklarını bildiğini. O kadar çok anısı varmış ki bu gölle ilgili dedemin daha o yaşta, anlatmakla bitmezmiş. Bir keresinde sınıfın güzel kızı Hatice gölün kenarına çiş yaparken onun poposunu görmüş. Bu popo kardeşlerinden sonra gördügü ilk yabancı popoymuş. O öyle bakarken dalmış bir şekilde o minik ve yabancı popoya -son derece masumane-, Hatice de aniden arkasını dönüvermesin mi.

Günler böyle geçerken, ortaokulun ikinci sınıfına gelmiş dedem. İlk dönem sona ermiş karne almışlar vesaire. İşte o 15 günlük tatil döneminde havalar o kadar soğumuş ki, dedem yanlızca camdan bakabiliyormus çok sevdiği küçük gölüne ve yazın çabuk gelmesi icin dua ediyormuş devamlı. Aslında soğuklar onun için bir engel değilmiş ama, sinüziti yüzünden annesi kesinlikle dışarıya çıkmasına müsade etmiyormuş. Gene bir tatil günü dedem camdan dışarıya bakarken, ufukta bir karaltı görmüş hızla büyüyen. Daha bunlar ne demesine kalmadan anlamış bunların yollarını şaşırmıs bir ördek sürüsü olduğunu. Ördekler gelmiş, gelmiş ve gözlerinin içine baka baka dedemin gölüne konuvermişler müsadesiz. Bu kısa molalarının sona ermesi için deliriyormuş dedem. Tam o anda, nasıl olduysa koskoca göl donuvermiş aniden ördeklerin ayakları henüz içindeyken. Dedem o kadar şaşırmış ki, iki elini cama koyarak seyretmeye başlamış dışarısını. Tek şaşıran o değilmiş elbette. Ördekler telaş içinde havalanmaya kalkışmışlar korkuyla. Ama donmuş olan göl onların uçmasına müsade etmiyormuş. Dedem de onların bu telaşını korku içerisinde izliyormuş heyecanla alıp verdigi nefesinin buğulandırdığı camı arada bir silerek. En sonunda inanılmaz bir sey olmuş gözünün önünde, ördek sürüsü o kadar azimli bir kanat çırpış yapmış ki, buz halindeki koskoca göl yerinden kıpırdamaya başlamış ve bir kaç hamle sonra az önce ufuktan bir karaltı olarak gelen hain ördekler aynı yöne dogru ayaklarına bağlı koskoca buzdan bir göl ile uzaklasmaya başlamış. Bu enteresan olayı ondan başka kimse görmemiş o an. Dedemin hayatında o kadar çok yer kaplıyormuş ki bu çirkin göl, içinden kopan ve giden bu parçayı kovalamak için kapıdan dısarıya fırlamış ev halkının gözü önünde. Su yerine bitki kökleri ve donmuş çamur olan göl yatağının içinden koşarak bu ördekleri takip etmeye başlamış. Koşmuş koşmuş... Abisi onu belkide 10 kilometre uzakta bitkin ve baygın halde yerde yatarken bulmuş. Eve getirdiklerinde hemen sıcak battaniyelere sarmışlar onu. O kadar çok koşmus ki nerdeyse kasları eriyecekmiş dedemin. Zatürre olmuş o soğukta o kadar çok koştuğu icin. Ve yarı yıl tatilinin sonunda, okul artık onun için açılmıyormuş. O hasta yatağında, gölünün özlemi ile kıvranıyormuş. İçinde öyle büyük bir eksiklik ve acı varmış ki, nerdeyse bu boşluğu doldurmak icin ona o göl kadar bir sey gerekliymiş. Eski sağlığına kavuşması 2, 3 ay sürmüş Hasan dedemin, ama evdeki hiçkimse ile bir daha hiç konuşmamış. Belki onları sorumlu tutmuş bu gölün gidişinden, belki annesi yaptırmış böyle bir şeyi artık o gölün yanında oynamasın diye. Okula gitmiyormuş. Sabahtan akşama kadar camın kenarındaki -dedesinin- sallanan koltugunda oturup, kimse ile konuşmadan çocukluğunu geçirdiği gölün boş ve kasvetli yatağına bakıyormuş. Derken dedemin babası artık bu duruma bir çözüm bulmak gerektiğine ve onu bu evden uzaklaştırmanın en iyi yol olacağına karar vermiş sağlığına yeniden kavuşması için. Yıllar önce ailesinden ayrılıp Antalya yakınlarındaki Altıgöller yöresinde otomobil plakacılığı yapan abisi gelmiş dedemin babasının aklına. Evetmiş, onu oraya yollamak en güzel hareket olacakmış. Aile bireylerine anlatmış bu fikrini ve herkes hak vermiş aile reislerine, kutlamalar geç saatlere kadar devam etmiş. Dedemi amcasının yanına, Altıgöller'e göndermişler.

Dedem kısa süre içerisinde plakacılık işini öğrenmiş ve amcasının sıtrtındaki yükü kendi omuzlarına almış. Ve bu işin varisi olmayı hakettiğini ispatlamış bu işi yapamayacağını düsünen herkeze. Amcasının kızı ile evlenmiş sessiz sedasız bir düğün ile. Kendisi gibi sessiz bir kızcağızmış bu kız ama neden sessizmiş anlam verememiş hiç. Altıgöller'de yaşayan birisi neden sessiz olsunmuş ki? Bölgenin tek plakacısı olmuş 34 yaşındayken amcasının ve kayınbabasının vefatı ile birlikte. Herşey olması gerektigi gibi ilerliyormuş hayatında. Kısa sürede pek fazla nüfusu olmayan zengin Altıgöller de pek sevilen bir insan haline gelmiş dedem.

Fakat bir gün, ona hayal meyal hatırladığı çocukluğundan miras kalan bir görüntü ile karşılaşmış ta uzaklarda. O zamanlar gördüğü karaltı ile aynı manaya mı geliyormuş acaba bu havada ki koca kütle? Hemde ta kendisiymiş. Yıllar önce çocukluğunu ve hayatta en sevdigi şeyini, gölünü elinden alan ördeklermiş bunlar. Ve ayaklarının altındaki buz kütlesini taşımaktan yorgun düşmüş halde yaklaşıyorlarmış kendisine utanmazca ya da belki özürdilercesine. Yaklaşmış yaklaşmışlar. Bir kaç kilometre ilerdeki ağaçlığın dibine doğru alçalmaya başlamış ve gözden kaybolmuşlar. Dedem o kadar şaşırmış ki, aynen çocukluğunda gölünün peşinden koştuğu gibi koşmaya başlamış o koruluğun arkasına doğru delirmişçesine. Evet gerçekten bo ördekler o ördeklermiş. Nerde görse tanırmış onları. Hiç unutmamış ki. Fakat bu sefer bu inanılmaz filmi izleyen tek kişi kendisi değilmiş. Bu doğa üstü olayı izlemek icin bütün Altıgöller halkı oraya gelmiş kısa sürede. Altıgölleri'in sıcak ikliminden ötürü buz halindeki göl, ördekler yere konar konmaz erimiş ve çocukluğunun yıllar önce içinde donduğu gölün erimesiyle beraber, bütün anılar havaya karışmış dedemin yaşlara boğulmuş şaşkın gözlerinin önünde. Ellerini cebine sokmuş dedem. Bir sigara yakıp etrafına bakınmış. Bu inanilmaz hikayeyi anlatacağı kadar kudretli bir kimse göremeyince etrafında -belkide üşendiğinden-, çalıştıgı dükkanın üst katındaki tek gözlü odasına dönmüş hanımının yanına. Sessiz, kırgın, şaşkın ve elleri cebinde bir vaziyette.

Ertesi günkü manşetler şöyleymiş: "İnanılmaz olay. Altıgöller yöresinin artık bir gölü daha var.", "Altı göllerdi Yedi göller oldu.", "Ördekler uzaydan mı geldi?","Dr. Nurullah Hasımoğlu: Bu doğanın bir dayatmasıdır"... Bu enteresan olay o zamanın sınırlı medyasında uzun süre yankı bulmuş, daha sonrasında da meclis-i mebusan, Altıgöller yöresinin adını bu inanılmaz olayla beraber Yedigöller olarak değiştirme fikri üzerinde çalışmaya başlamış. Daha önce örneği görülmemiş olan bu enteresan karar tasarısı, açık fark ile kabul görmüş ve böylece, yıllar önce dedeme hayatının en büyük darbesini vuran ördekler -belki de bilmeden- ikincisini indirmişler. Harfe göre sıralandığında ilk sıralarda yer alan Altıgöller yoresinin, değişen adından ötürü sırası sonlara düşmüş. Ve değişen sıradan plaka numaralarıda etkilenecekmiş haklı olarak. Eski plakaları yenileri ile değiştirmek bölgenin tek plakacısı olan dedeme düşmüş. Dedem gelen her arabanın plakasını değiştirmeye başlamış. Her araba bir ördekmiş belki onun için. Dolayısıyla dedemin kendisi gibi ufak olan plakacı dükkanı tarihinde görmediği kadar iş yapmış bir süre. Bu tempoya, bu anormalliklere, bu haksızlıklara daha fazla dayanamayan dedem, işi başında vefat etmiş. Ve onu yeni gelen gölün yanına gömmek kimsenin aklının ucundan bile geçmemiş...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Tutanaktır. [Deneme]
Herşey çok güzel olacak... [Deneme]


Evreniz kimdir?

Öyle arkadaşlarım var ki, bana "kendi seçtiğim yanlızlığı, kalabalıklar içinde yaşayacağım yanlızlığa tercih ediyorum" diyorlar :(

Etkilendiği Yazarlar:
Amin Maalouf, Irvin Yalom, Oğuz Atay


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Evreniz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.