..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bilim Kurgu > Ahmet Sav




4 Mart 2013
Uzay Zamanı  
Ahmet Sav
Sonun da kalkış sireni çaldı milli marş eşliğinde gemiler birer birer çalışmaya başladı Ahmet gemisini çalıştırdı ve mikrofona eğilerek tüm mürettebat görev yerlerine geminin monitöründe geri sayım başlamıştı itci motorlar aktif gemi 10 siniye içinde hareket edecek kemerlerinizi bağlayın 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1-0


:AFHF:

Yıl 2453 Türklerin İstanbul’u fetih etmelerinin üzerinden tam olarak 1000 yıl geçti. Gerçi artık ortada İstanbul’dan geriye pek bir şey kaldığı söylenemez
Yakın çağ 2107 yılında insanoğlunun ışık hızına çıkması ile son buldu ve uzay çağı başladı, uzay çağının ömrü 155 yıl kadar sürdü. 2262 yılında insanoğlunun ışık hızının üzerine çıkması ile hiper ışık çağı başladı. Hiper ışık çağı insanların hayrından çok zararına geçen bir dönemim başlangıcıydı insanoğlu yeni fetihler yapıyor her fetih bir savaşa neden oluyordu. İnsanlık 4 ırka ayrılmış durumdaydı Avrupalılar Asyalılar Amerikalılar ve evrenin süper gücü en güçlü kavim olan turanlar yani birleşmiş Türk kavimleri.

Sürekli olarak savaşlar başlıyor ve bitiyordu. Evrenin her köşesinde bir cephe açılıyordu. Koca galakside verimli toprak bulmak çok zordu. Verimli atmosferin suyun ve hatta canlı organizmaların bulunduğu verimli gezegenler paylaşılamıyor, uğrunda milyonlarca şehit veriliyor, savaşlar yapılıyordu. Hikâyemiz bu ahval ve şartlar içinde geçiyor.

KISIM: ÇOCUKLUK GENÇLİK VE OKUL

Ahmet 2 çocuklu bir ailenin büyük oğluydu kardeşi Mehmet’ten yaklaşık 5 uzay yılı daha büyüktü.. Ahmet turan kavminden bir aileden geliyordu. Babası yaşar uzay gemilerinin ısıtma sistemlerinin tamir bakım ve kurulumları yapan bir şirkette ustabaşı olarak çalıyordu. 2425 yılının sonbaharında dünyaya nur topu gibi, gürbüz bir bebek geldi, kim bilebilirdi ki bu küçük sevimli tatlı bebeğin bir gün evrenin kaderini değiştireceğini. Ahmet daha çocuk olmasına rağmen akranları arasında gerek zekâsı gerek hünerleri gerekse meraklı tavırları ile dikkat çekiyordu. Annesi şayeste hanım çocuğunun üzerine titriyor onu gözünden dahi sakınıyordu, oğlunun geleceğinin ne kadar parlak olacağını çok iyi biliyordu. Ahmet yavaş, yavaş büyüyor, öğreniyor ve gelişiyordu. Ahmet ilkokula başladığında kardeşi Mehmet dünya ya gelmek üzereydi. Küçük yaşta okula başlayan Ahmet çok hızlı bir şekilde okumayı öğrenmiş, atalarının kahramanlık dolu hikâyelerini okumaya başlamıştı. O yaşta ben bir kaptan olacağım ve evreni bir Türk galaksisi haline getireceğim demeye başlamıştı. O küçük çocuğa aldırmayan insanlar bu sözlerin bir gün vuku bulacak gerçekler olduğunu bilseler ne kadar da şaşırırlardı. Ahmet ilkokulu birincilikle bitirdikten sonra lise ye başladı liseyi de başarı ile bitirdiğinde askeri akademiye girdi dereceye girerek sınavı kazandı ve turanto askeri akademisini kazandı çalışkan bir öğrencilikten sonra okulunu beşincilikle bitiren Ahmet dereceye girmesi nedeni ile küçük bir gemiye kaptan olarak atandı. İşte hikâyemiz de tam olarak bu andan itibaren başlıyor


Ahmet artık bir askerdi, diplomayı alır almaz uzun bir yolcuğun ardından evine doğru yola çıktı. Kolay değil 6 uzay yılıdır evinden uzaktaydı, göreve başlamadan önce anasını, babasını ve kardeşini görmek istiyordu. Kim bilir küçük kardeşi ne kadar büyümüştü. O çok sevdiği kardeşim diye kucağında gezdirdiği gözlerinin içine baktığı kardeşi artık tam bir deli kanlı olmuştu. Abisinin yolunda ilerleyerek oda bir asker olmak istiyordu en az abisi kadar başarılı ve azimliydi. Sonuçta damarlarında dolaşan asil kan onu abisi ile aynı kadere doğru sürüklüyordu.
Babası Allah bilir ne kadar gururluydu kolay mı oğlu canı kanı bir kaptandı artık. Kendisinin isteyipte yapamadığı şeydi bu artık oğlu babasının hayalini gerçekleştirebilirdi. Hayatta babasını kendine örnek bilen Ahmet babasını gördüğü anı düşündükçe kalbi daha bir hızlı çarpıyor onun o heyecanlı halini hayal ettikçe içinde fırtınalar kopuyordu.
Canparesi annesi hem gururlu hem de korkulu ve kuşkuluydu, böyle bir savaşın içinde oğlunu tasavvur bile edemiyor elinin emeği gözünün bebeği oğluna kıyamıyordu lakin vatan ve bayrak oğlundan da evvel gelirdi. Başka anaların gözleri ıslanmasın diye kendi oğlunu feda edecek kadar vefakâr bir anneydi.
Ufukta atık dünya görünmeye başlamıştı, her geçen saniye onları evlerine bir adım daha yaklaştırıyor genç askerlerin kalpleri yerinden fırlamak istercesine heyecanla atıyordu. Gemi artık dünyanın atmosferini delerek turan topraklarının üzerine Konaka’daki gemi limana inmişti. Bayram yeri gibiydi ortalık, genç askerlerini bekleyen halk heyecan ve coşku içinde ufukta görünen gemiye bakıyor çığlıklar atıyordu. Nihayet gemi müthiş bir gürültü içinde inişini yaptı, geminin kapısı açıldı gemiden ilk inen Ahmet’ti. Kapının önünde ne kadarda heybetliydi gözleri ailesini arıyordu o izdiham kalabalığın içinde ilk önce ağlayarak kalabalığı yaran kardeşini gördü onunda gözlerinden yaşlar akmaya başladı, koştu kardeşine sarıldı belinden kavradı ve havaya kaldırdı Mehmet sadece:

-Abim canım abim hoş geldin abim diyebiliyordu.

Babası ve annesini de gören Ahmet koştu sarıldı babasına ellerini öptü annesine sarıldı anam canım anam diye bağrına bastı onu. Gurbetlik gerçekten çok zordu hele ki aileye memlekete gurbetlik daha da bir zordu. İnsanoğlu kansere dahi çare bulmuştu ama ayrılığa bir çare bulamamıştı. 1 ay tatil yaptıktan sonra göreve başlayacaktı nihayet, hem biran önce göreve çıkmak istiyor hem de belki bir daha göremeyeceği veyahut uzun yıllar sonra göreceği ailesi ile hasret gidermek istiyordu. Annesi mâğrifetini konuşturmuş biricik oğluna en sevdiği yemekleri hazırlamıştı. Herkesin yüzü gülüyor gözlerinin içi parlıyordu. Aile kısa bir süreliğine de olsa bir bütündü artık.

Mehmet gerçektende çok büyümüştü okulunu bitirmişti. Abisinin boş bir vakti kolluyor ve onunla konuşmak istiyordu ve nihayet bir fırsatını buldu ve abisinin yanında geldi:

Abi seninle konuşmak istiyorum
Söyle canım kardeşim
Abi annemlerin haberi yok ama ben askeri akademi sınavlarına girdim
Ne ne ne anlamadım
Evet abi şaşırma abi sınavı senin gibi yüksek bir puanla kazandım
Peki annemle babama kim bakacak düşündün mü hiç
Peki vatana millete ve bayrağa kim bakacak abi, babam emekli oldu, sağlıkları yerinde 21. yüzyılda yaşamıyoruz her şey çok daha kolay ben savaşmak istiyorum
Peki kardeşim Allah muğafak etsin beni gururlandırırsın
Evet abi düşündüm de yeni çıkan kanundan haberin vardır askerlerin tecrübe ile yetişmesi için gemilerde fiili eğitim başladı. Her kaptan gemisinde bu öğrencilere eğitim verebiliyor, belki senin yanında savaşabilirim
Canım kardeşim bende isterim seni yanımda görmek ama korkum sana zarar gelmesinden
Abi zaten okulu bitirdiğim de cephelerde savaşmayacak mıyım? peki okulumuzun bir saldırıya uğramayacağı ne malum, al beni yanına
Peki kardeşim ama annemlerle sen konuşursun, ben karışmam
Peki abi çok sağ ol

Mehmet çok mutluydu abisi ile omuz omuza çarpışacak okulun sıkıcı duvarları ardında değil bir geminin hareketli yaşamı içinde yoğrulacak öğrenecek ve bir kaptan olacaktı. Ama Ahmet için vaziyet çok farklıydı kardeşinin yanında çarpışması onu mutlu ediyordu mutlu etmsine ama ya kardeşine savaş sahasında bir şey olursa annesine ve babasına ne derdi canı gibi sevdiği kardeşine bir zarar gelsin istemiyordu Mehmet biraz sıkıntılı biraz kuşkulu babasının yanına gitti ve
Babacığım bir maruzatım var
Söyle oğlum hayırdır
Hayır inşallah baba ben sizden habersiz askeri sınavlara girdim
Ne sınavı oğlum deli misin? şakamı yapıyorsun
Yok baba ne şakası askeri sınavlara girdim ve kazandım
Bir evden bir kurban çıkar evladım ende gidersen ne yaparız biz
Baba gün cenk günüdür babalar evlatsız evlat atasız kalacak ki türk milleti pâhidar kalsın
Haklısın evladım sen nasıl biliyorsan öyle yap
Sağol babacım zaten ağabeyimin yanında göreceğim eğitimimi yeni çıkan kanun kapsamında verdim dilekçemi
Tamam evladım nasıl biliyorsanız öyle yapın yüzümü kara çıkarmayın
Babacım bu diyarda senin başın hep yukarıda hep dik iki aslan parçası oğlun aleme nam salacak ve kazanacak inşallah
İnşallah evladım inşallah.

Annesine de derdini anlatan Mehmet adeta havalarda uçuyor mutluluktan gözlerinin içi parlıyordu nasıl geçecekti bu bir ay nasıl sabredecekti.

Günler birbirini takip etmekte gecikmiyor zaman su misali akıyordu ve o büyük gün geldi. Askeri hava alnına gelen iki kardeşte heyecanlıydı kalpleri yerinden fırlayacak gibiydi. Eğitim alnında toplanılma çağrısı duyuldu hoparlörlerden, herkes alana doğru yürümeye başladı bütün askerler tek sıra haline geldi ve alnın girişinde general göründü ve konuşmaya başladı “aslanlarım sizler bu vatanın yetiştirdiği en kıymetli hazinelersiniz. Haklı savaşımızda korkusuzca savaşacağınızdan en ufak bir kuşkum yok çünkü siz herhangi bir asker değilsiniz siz turansınız atalarınız yedi düvele nam salmış inşallah biz 70000 düvele nam salacağız. Düşmanlarımız önümüzde süt dökmüş kedi misali eğilecek. Lakin sizler turansınız, Türksünüz adaletli olacaksınız can almaktan korkmayacak ama hak almaktan korkacaksınız. Allah her birinizi korusun” dedi ve arkasından sorumlu subay isimleri okunan askerlerin gemilerinin yanın gitmesini duyurdu. Bir çok kişinin ismi okunduktan sonra sonunda Ahmet’in ismi de okundu “Ahmet kaptan ve tayfası Ahmet Serkay, Efe Can, Mehmet Savur, Bayram ali, Kadir Aslan, Sümeyra, Ebru, Gül, Eda, Cemile, Melike 7 numaralı E tipi gemiye. Ahmet kaptan yeni takım arkadaşlarıyla tanışmak için sabırsızlanıyordu. Gemiye doğru yürümeye başladılar gemisini gördüğünde gözlerine inanamıyordu bu onun gemisiydi, kapıda Ahmet’le Mehmet’i Melike karşıladı, melike geminin teknik elemanı olduğu için gemiyi ilk gelenlere tanıması münasebeti ile daha önceden gelmişti, Ahmet’le Mehmet’i müzakere odasına aldı ve Ahmet kaptan koltuğuna kuruldu.

İlk önce Serkay geldi o geminin yedek kaptanıydı Serkay heybetli görünen temiz yüzlü biriydi. Okulunu derslerinden kalmadan bitirmesine rağmen puanlarının düşüklüğü nedeni ile yardımcı kaptanlık rütbesindeydi zaten gözünde de öyle kaptanlık sevdası falan yoktu selamlaştılar tanıştılar, arkasından Sümeyra geldi. Sümeyra güzel ve zeki bir kızdı, güzelliğinden beklenmeyecek şekilde silahlardan anlıyordu. Babasından miras kalan bu hevesi onu buralara kadar getirmişti. Ahmet’te bu güzel ama güçlü kızdan etkilenmişti sanki daha önceden onu tanıyormuş gibi bir hisse kapıldı. Sümeyra geminin silah koordinatörüydü. Onunla da el sıkışan kaptan sırada ki mürettebatı bekliyordu Efeyle Bayram beraber geldiler. Efe kimyagerdi yakıttan sudan ve gemi atmosferinden sorumluydu. Bayram ise bir biolok ve doktordu, onun görevi hem geminin oksijen su verimliliğini sağlamak hem doktorluk hemde araştırma sahasında faydalı olmaktı İkisi de işlerinde son derece başarılı gençlerdi. Efe’nin bir diğer özelliği de çok güzel minigemi kullanmasıydı. Ahmet onun bu özelliğinden çok faydalanacaktı elbette. Bayram cesur bir gençti babası gibi asker olmak istiyor savaştan savaşa koşmak Türk milletinin şanını evrene duyurmak istiyordu. Milletini canından dahi aziz tutuyor uğrunda gerekirse canını vermek istiyordu. Tam anlamıyla bir vatanseverdi. Arkalarından kadir girdi gemiye, Kadir ve Melike geminin teknik elemanlarıydı. Gemide oluşan herhangi bir hasar veya arıza onlar tarafından kısa sürede halledilecekti. Son olarak da gemiye Cemile, Eda ve Gül girdiler, Cemile ile Eda geminin yemek ve temizlik işlerinden sorumluydu. Gül ise bir stajyerdi. Mürettebat tamamdı artık gemi kalkmaya hazırdı ve kuleden gelecek kalkış emri bekleniyordu. Kaptan Ahmet’in görevi verimli gezegenler araştırmak ve bulduğunda gerekli veri ile birlikte merkeze bilgi ulaştırmaktı.

Sonun da kalkış sireni çaldı milli marş eşliğinde gemiler birer birer çalışmaya başladı Ahmet gemisini çalıştırdı ve mikrofona eğilerek tüm mürettebat görev yerlerine geminin monitöründe geri sayım başlamıştı itci motorlar aktif gemi 10 siniye içinde hareket edecek kemerlerinizi bağlayın 10-9-8-7-6-5-4-3-2-1-0 gemi sarsılmaya başlamıştı Ahmet eğitimlerde çok gemi uçurmuştu ama bu çok farklıydı bu kendi gemisiyidi. kendi mürettebatı kendi kavgasıydı. Hayalleri bu motorların çalışması ile gerçek olmuştu. Gemi havalandı Ahmet dümeni hafif yukarı kaldırdı geminin burnu havaya kalktı ve dümeni yavaşca ileri doğru iteledi gemi yavaş yavaş hızlanmaya başladı, gitgide ufukta küçük bir nokta olmaya başladılar ve sonunda gözden kayboldular geride kalanlar hüzünlü gidenler hüzünlüydü ama ortada bir hakikat vardı ki oda hepsinde tarifi zor bir gurur ve heyecan duymasıydı. zaten hayat denen şeyde bu değimliydi biraz hüzün biraz gurur biraz heyecan. Artık atmosferi geçmeye başladıklarında hafiflemeye başladılar yer çekimi gitgide azalıyordu sonunda sıfır yer çekimine ulaştıklarında kaptan emir verdi yapay çekim alanı devreye sokulsun melike panellere güç verdiğinde bu kısa anlık eğlence sona ermişti Ahmet konuşmaya başladı “güneş sistemini geçinceye kadar düşük hızda ilerleyeceğiz 8 saat sonra güneş sistemini geçtiğimizde hiper hıza ulaşarak boyutsal atlama yaşayacağız Ahmet ve serkay hariç hiç kimse daha uzaya çıkmamıştı hayatlarında ve ayın karanlıklar içinde muazzam parlaklığa dikkatlerini çekti zaten gördükleri son şey oydu ışık hızına yaklaştıklarında etraflarını zifiri bir karanlık kapladı geminin monitörü hariç dışarıyı görmek imkansızdı tabi dışarıdakilerin de gemiyi görmesi. Sırası ile mars Satrün ve jüpiteri geçtiler uzay o kadar güzel ve tehlikeli görünüyordu ki şaşırmamak elde değildi 8 saatlik yolculuk Ahmet’i yormuştu 1 aydır evde paslanmıştı sanki bu yolculuk onu kendine getirmişti elbette saatler süren eğitim uçuşlarından sonra 8 saatlik yolculuk hiçbir şeydi onun için. Sonunda güneş sisteminden çıkılmıştı sonrası ıssız bir boşluk bu boşlukta ışık hızı dahi anlamsız kalıyordu ışık hızında en yakın yıldız bir ömür gibiydi ama hiper ışık hızı denilen hıza ulaşıldığında çok uzun denilen mesafeler dakikalara hatta saniyelere düşüyordu yani boyutsal atlama yapılıyordu evrende solucan deliği denilen kestirmeler kullanılıyordu.

Ahmet tekrar mikrofona konuşmaya başladı “beyler ve bayanlar birkaç dakika içinde boyutsal atlama yapacağız bu biraz sarsıcı olacak herkes koruyucu kapsullere” . Ahmet gemiyi hızlandırmaya başladı hız kollunu ileri doğru itmeye başladı önce sarı alana gelen kol yavaşça kırmızıya doğru kayıyordu ve bu andan itibaren etrafı inanılmaz bir ışık kapladı o zifiri karanlık bitmişti artık Ahmet kordinatları girdi ve 3 dakika 43 saniyelik yolculuk başlamıştı galaksinin ortasına gidiyorlardı zinka diye adlandırılan novanın sistemini araştıracaklardı daha o sisteme insan eli değmemiş ayağı basmamıştı bu yıldız güneşten 20 kat daha büyüktü sisteminde ise onlarca gezegen vardı. İşleri uzundu heleki böyle acamiler için belki bir aydan fazla bu sistemde kalacaklardı ve kısa bir yolculuğun üzerinden parlak ışık önce kendini karanlığa bıraktı sonra tekrar aydınlık kapsüller açıldı herkes kusmaya başladı kolay bir yolculuk değildi zaten, ama görüntü muhteşemdi onlarca gezegenin ardında dahi bu koca dev çok heybetli duruyordu. Güneş bu yıldızı görse utanırdı belki halinden. Ahmet gemiyi serakayy’a teslim etti ve kalktı. İlk gezegene doğru düşük hızda hareket et diye emir verdin ahmetde askerlere özgü bir şekilde kafasını sertçe eğerek anlaşıldı mesajını verdi, ahmet’in halinden ne kadar yorulduğu anlaşılıyordu uykusu gelmiş karnı acıkmış ve yorulmuştu mürettebata görevli olmayanların yemekaneye gelmelerini istedi. Yorgun ama sert adımlarla gemi koridorunda yürümeye başladı inşallah diyordu tayfamla anlaşırım bir problem yaşamıyız hem meraklı hem kuşkuluydu. Yemekhaneye girdi il güne özel yemekler hazırlamıştı cemile bu işte iyi olduğu anlaşılıyordu birbirinden güzel yiyecekler hazırlamıştı sarmasında çorbasına

Cemile böyele güzel yemekler hazırlarsan yakında savaşamayacak kadar hantal bir mürettebata sahip olacağım dedi gülümseyerek
Evelallah bir hafta hepinize kilo aldırmasam bırakırım bu mesleği
Ellerine sağlık harika kokuyor yemekler,
Öyledir benim yemeklerim
Açlıktan karnım zil çalıyor getir şu yemeklerin tadına bakalım

eda servis açtı tepsinin üzerindeki yemekleri masaya indirdi özenle
ahmet iştahla yemeye başladı yemeğini. Hızlı hızlı yiyordu öğrencilikten kalma bir adetti bu hem yemeğini yor hem de konuşuyordu. Sorular sorarak tanımaya çalışıyordu mürettebatını. Masada Mehmet, sümeyra, efe ve gül vardı.
Gül kaç yaşındasın
20 yaşındayım kaptan
Daha genç değimlisin böyle bir uğraş için
Ya siz kaptanlık için genç değimlisiniz
Haklısın genç bir geminin genç tayfalarıyız desene
Evet kaptan
Gerçekten akıllı ve tatlı bir kızdı Allah sahibine bağışlasın dedi Ahmet içinden.

Gül bundan sonra mehmet’e sen yardımcı olacaksın senin de herhangi bir problemini de bana danışabilirsin
Emredersin kaptan
Mehmet nasıl alıştın mı gemiye
Alıştım abi her şey harika
Öyledir ağabeycim ama bir o kadar da zordur
“Abi gül’ü sevdik dikenine katlanacağız” dedi gülerek ve haylaz bir bakışla
Gül’de aynı şekilde baktı Mehmet’e ve gülümsedi ve içinden ne kadar tatlı bir çocuk diye geçirdi içinden. Tatlı ama afacan bir çocuk…
Efe gemi hakkında görüşlerin neler her şey yolunda mı?
Kaptan gemi gayet iyi durumda suyumuz yeterli arıtıcı çalışıyor oksijen dönüştürücü merkezde çok güzel çalışıyor bir problem yok
Çok güzel keşif gezilerinde size çok ihtiyacım olacak
Evet kaptan emrinizdeyim
Ahmet son olarak sümeyra döndü ve tatlı bir gülümsemeyle
Peki sümeyra hanım bir savaş sırasında yeterli donanıma sahip miyiz?
Kaptan bildiğiniz gibi hız-ı vuku marka zenkra model bir gemideyiz bu gemiler her türlü saldırıya dayanıklı olup manevra kabiliyeti yüksektir silahlarımız c tipi gemileri dahi rahatlıkla imha edebilicek seviyede.
Çok güzel bunları biliyordum ama bir uzmandan duymak iç rahatlatıcı


Yarım kalmış bir hikaye...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Cep Telefonu Kullanmaktan Nefret Ediyorum!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Garip İşçi [Şiir]
Anla Beni [Şiir]
Bal Gözlü Sevgili [Şiir]
Belki [Şiir]
Ama Ben Yalnızım. [Şiir]
Her Yerde Seni Görmek [Şiir]
Hayatta Her Zaman Gülümseyebilmelisin [Şiir]
Güzel Kız [Şiir]
Özlü Sözlerim [Deneme]


Ahmet Sav kimdir?

Şair, Masalcı, Yazar, Hayalperest, Düşünür, İnsan

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet S


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Ahmet Sav, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.