Gençliğinde müzik öğrenen, felsefeyi daha iyi anlar. -Platon |
|
||||||||||
|
Bir banliyö trenine binip dolaşmak istiyorum.Vardığımda bir garda en sık rastlanan manzaralardan birini görüyorum.Uzak illere giden bir tren hareket etmek üzere.Bekleyenler var birde gidenler.Hep düşünmüşümdür hangisi daha zor diye.Gitmek mi yoksa gidenin ardından bakmak mı? Ne olursa olsun ayrılık acısının en sık yaşandığı yer burasıdır herhalde. İki sevgili var vagonun önünde.Birbirlerine sarılmışlar hiç ayrılmamacasına.Ağlıyor genç kız.Hangisi gidiyor belli değil.Adam teselli sözcükleri söylüyor,olmuyor...Göz yaşları damlıyor sonunda adamın paltosuna.Belkide ayrılırken bırakılan en değerli hediyedir göz yaşları,birkaç dakika sonra artık yanında olmayacak sevgiliden kalan.... Başka bir vagon...Önünde eşini ve çocuğunu memlekete yollamak zorunda kalan bir baba.Adamla kadın ağlıyor.Çocuk olanlardan habersiz.Hangisine sarılacağını bilemeyen baba,kendilerine iyi bakmalarını söylüyor bir yandan.İzliyorum bir süre.Sonra onlar gibi ağlamamak için hızla uzaklaşıyorum. Kalkmak üzere olan bir banliyö trenine biniyorum.İlk arana şey boş bir koltuktur herhalde.Bende öyle yapıyorum.Cam kenarındaki koltuğa oturup bekliyorum.Alışılmış bir banliyö treni işte.Üzeri yazılmış koltukları olan,kapıları bozuk,kırık camından giren rüzgarla dışarıyı aratmayan bir vagon.Kaç senelik kim bilir??Üzerinde yılların yorgunluğu ...Şehrin ücra köşelerine sürgün sanki... Tren hareket ediyor sonunda.İçeridekilere bakıyorum sonra.Cama başını dayamış uyuyan şu adam,kırk yaşlarında.Yamalı paltosuna sarılmış,üzerindek soluk giysileri gizlercesine.Oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi,dudaklarında bir hüzün.Kimbilir hangi rüyalara dalmış?Uyandığında devam edeceğini bildiği kabustan korkuyor olmalı.... Sonra arkada gazetesini okumaya çalışan bir başkası.Karıştırdığı sayfalarda umut arıyor sanki.Aradığını bulamamış olmalı ki okuduklarından hoşnutsuz. İki kadın var onun önünde,biri çocuğuna sarılmış.Sohbet ediyorlar.Akşam ne pişirsem tasası olmalı konu.Sıradan ama çözümü zor onlar için.Çocuk anlatılanlardan habersiz uyuyor. Yüzlerine bakıyorumda,hepsinde belli belirsiz ama aynı anlama gelen bir ifade...Sanki hepsinde aynı sıkıntı aynı kaygılar var.Nedenini bilmediğim şekilde mutsuz bu insanlar. Tren ilerliyor hala.Camdan dışarı bakıyorum bir ara.Yağmur başlamış.Trenin kirli camına çarpan yağmur damlaları önce dağılıyorlar.Sonra süzülüp aşağı iniyorlar.Trendeki insanaların yüreklerindeki gözyaşları sanki yağmur. Tren duruyor bu sırada.İnenler,binenler..İnsanlar farklı ama değişmeyen tek şey yüzlerdeki ifade sanırım.Kalabalıklaştı içerisi.Tren hareket ediyor ve yine dışarı çeviriyorum gözlerimi.Yağmur sürüyor hala.Gözlerim bu sefer yağmur damlaları arkasındaki şehrin görünmeyen yüzüne takılıyor. Eski ahşap evlerin yanından geçiyoruz şimdi. Bozuk toprak yollarında yağmur sularının dereleştiği,bilgisayar oyunu yerine hala gazoz kapağı oynayan,oynamak zorunda kalan çocukların olduğu sokaklar. Hızla giderken içerideki dilencinin sesiyle kendime geliyorum.Kör dilenci yanındaki ufak çocukla dolaşıp yardım istiyor insanlardan.Hayır duaları okuyor herkese.İnsanların dikkatini çekiyor önce.Bir süre bakıyor sonra kafalarını çevirip yine kendi kaygılarına gömülüyorlar.Herkesin kendine göre nice büyük dertleri var çünkü. Tren duruyor bu arada.İnenler,binenler...Daha da kalabalıklaştı içerisi.Sıkılıyorum ve ben de iniyorum. Yağmu hızını arttırmış dışarıda,ıslanmaya başlıyorum.Nereye gidecektim,ne yapacaktım,unutuyorum hepsini.Tren uzaklaşırken yürümeye başlıyorum. Nedense bir gariplik var bende bugün.Yağmurdan mıdır nedir?Oysa güzel bir gün başalamıştı benim için.Nedir beni bu kadar hüzünlendiren,anlayamıyorum...Sabahki yalnızlık çöktü iyice üzerime.Gözlerimin dolduğunu hisseiyorum şimdi.Yağmur damlaları saçlarımdan süzülüp yüzüme akıyor.Boğazım düğümleniyor,yutkunuyorum.Gözlerimden bir iki damla yaşın süzüldüğünü hissediyorum sonunda.Gözyaşlarım yağmurla birleşip göğsüme akıyor ama hiçbiri dindiremiyor yüreğimdeki sebepsiz yangını.Neden bugün böyleyim ben?Neden ağlıyorum?Niye konuşamıyorum diye düşünüyorum....Uyanıyorum....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © kemal, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |