Bazen evrende yalnız olduğumuzu düşünürüm, bazen de olmadığmızı. Her iki durumda da bu düşünce beni afallatır. -Arthur C. Clarke |
|
||||||||||
|
Esasen bu güveni, hoşgörüyü yedi kat yabancılardan esirgemediğimizi gene onlardan öğreniyoruz. Kabına sığmayan bir ruha sahip olan Romenlerin ünlü yazarı Panait Istrati serserilik yıllarında Mısır’ın İskenderiye’sinde güneşli bir kış geçirmek için bir gemiye kaçak biner. Gemi İstanbul limanına yaklaşınca, uzaktan kalem gibi minarelerini gördüğü İstanbul’da dolaşmak arzusunu nasıl gerçekleştirdiğini “Akdeniz” kitabında şöyle anlatır: “Gemiden çıkıp İstanbul’u ziyaret edebilmem için pasaportum olmadığından, bir tayfa kasketi işimi gördü. Nöbet bekleyen Türk zaptiyesi, bunu pek ala fark etti; ama gülümseme ile karşıladı. Ayasofya’yı çalmayacağımı biliyordu.” Istrati’nin tesirinde çok kalmış, hatta kendisini onun takipçisi diye nitelendiren Nicos Kazancakis’in de bizdeki hoşgörü dikkatini çekmiş olmalı ki hayranlık duyduğu Aleksi Zorba’nın romanını yazdı. Yunanlıdan ziyade bir Osmanlı olan Zorba sadece bir roman kahramanı değil, yaşamış, Kazancakis’e yakın dost olmuş bir insandı. Yıllar önce Almanya’da özel bir televizyon kanalı kızını bulmuş, onunla uzun süren bir röportajını yayınlamıştı. Bir yazar, sevdiği bir insanı anlatıyorsa, kalemini zapt edemez. Kazancakis “Aleksi Zorba” adlı romanının önsözünde Zorba’dan ne derece etkilendiğini şöyle anlatıyor: “… Ruhumda en çok iz bırakan insanları tespit etmek isteseydim, herhalde üç–dört isim sayabilirdim: Homer, Bergson, Nietzsche ve Zorba…” Diğerlerinden neler aldığını belirttikten sonra Zorba’nın onun için ne ifade ettiğini şöyle açıklıyor: “Zorba ise, hayatı sevmeyi ve ölümden korkmamayı öğretmişti bana. … Eğer bugün dünyada bir ruh rehberi, Hindlilerin dediği gibi bir “guru”, Aynaroz papazlarının dediği gibi “yeronda” seçmem gerekse idi, mutlaka Zorba’yı seçerdim.” Kazancakis hukuk öğrenimi yapmış, Bergson’un derslerini takip etmiş gerçek bir aydın. Romanda Zorba ile Girit’te maden ocağı işletiyorlar. Herhalde Zorba’nın ruh dünyasını anlatmak için romanda şöyle bir kurgu yapar. Dinlenme zamanlarında patron (Kazancakis) bir şeyler yazar, Zorba da yemek yapar, kapları yıkar. Bir gün Zorba ona döner, “Patron ne yazıyorsun?” Alnı kırışmış halde, “İnsanlığın sırrını çözmeye çalışıyorum.” cevabını verince Zorba bıyık altından güler ve yeni bir soru yöneltir: “İnsanlığın sırrı orda kalsın; bu etten mideye soğan, maydanoz, marul dolduruyoruz; bunlar üzüntü, keder, sevinç nasıl oluyorlar?” Patron “Bilmiyorum.” deyince, Zorba şu cümleyle kahkahayı basar: “Sen daha midede sebzelerin nasıl üzüntüye, kedere, sevince dönüştüğünü bilmiyorsun; bir de kalkmış insanlığın sırrını çözmeye çalışıyorsun.” Zorba’nın hoşgörü, yaşama sevinci, hiç kimsenin önünde eğilmeme; ama herkese değer verme ve benzeri özellikleri Kazancakis’in dikkatini çeker. Bunları nasıl elde ettiğini sorunca Zorba şu cevabı verir: “Hiç okula gitmedim. Kitap da okumadım. Hayat hakkında ne biliyorsam, bizim köydeki Hüseyin Ağa’dan öğrendim. Bu koca Türk geçimini yün eğirmekle sağlardı. İhtiyaçlarından artan parasını Müslüman, Hıristiyan ayrımı gözetmeden muhtaçlara dağıtırdı. Bir gün beni dizlerine oturttu ve saçlarımı okşayarak şunları söyledi: “Oğlum Aleksi, sana birkaç söz söyleyeceğim. Bunların manasını şimdi anlayamazsın; aklında tut, büyüyünce şuuruna erersin. Yedi kat göklere, yedi kat yerlere sığmayan Tanrı’nın mekânı insan kalbidir. Bu fani âlemde her çılgınlığı yap; sadece onu kırma.” Zorba’nın bize tanıttığı Hüseyin Ağa da büyük bir ihtimalle okula gitmemişti. Bu insan sevgisini, bu hoşgörüyü, herkese güvenle yaklaşmayı sadece kültürümüzden almıştır. Hüseyin Ağa’lar yetiştiren kültürümüz hangi özelliklerini yitirdi de bırakalım yabancılara, kendi dilini konuşan, dinini paylaşan, aynı milli kaderi taşıyan insanlara küçük ayrılıklardan dolayı düşman tavırlar sergileyen kişiler yetiştirir hale geldi doğrusu çok merak ediyorum?! Toplumumuzun bütün meseleleri bu sorunun cevabında düğümlenmiyor mu sizce de? Kalın sağlıcakla…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |