Yazar yazý yazmayý baþka insanlara göre daha zor yapan insandýr. -Thomas Mann |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Sizleri bilemem ama ben bu döngüye hayraným. Hatta gençlik yýllarýmdan beri akýp giden zamanla, gökyüzüyle, mevsimlerle her zaman dirsek temasýnda oldum. Özellikle senenin bu dönemlerinde gökyüzünde gerçekleþen tuhaflýklarý, ciddiyeti, ketumluðu, kasvet ve suskunluðu fark edip uzun uzun düþüncelere dalarým… Peki herkes böyle mi? Deðildir herhalde… Herkesin böyle düþüncelere dalmasýný da beklememek gerek. Hem çoðu akranýmýn gökyüzünü beton bloklar gibi gördüðünü ve gerçekleþen bu muhteþem deðiþim ve dönüþümü fark edemediðini de iyi bilirim. Bilirim, çünkü benim ve benden sonraki kuþaklara yukarýlara bakmak, geçip giden zamaný düþünmek, mevsimlerin muhteþem deðiþim ve dönüþümünü düþünmek unutturuldu resmen... Oysa göðe bakmak; bakýþlarý yukarý çevirmek umuda yönelmek demekti. Ve bu umutla dünyanýn künhüne vakýf olmak, vakýf olduðu mebzul miktar kadar yarýna dair yeni bir okuyuþun, kavrayýþýn minik bir cemresi biz yerliler için… Hususiyle ülkemin büyükþehirlerinde yaþayan insanlarýn çoðu için durum tam olarak böyledir herhalde… Hiç kimse tabiatýn bu gizemli dilini çözmeye, hayret ve gayretle yengeç sepetine girmeye razý deðil. Kimselerin büyük fotoðrafa bakmaya, düþünmeye zamaný yok. Öte taraftan insanýmýz da zaman bulamamak için gönüllü olarak kuþatýlmýþlýðýn pençesinde yaþam sürmeye alýþtý çoktan. Dijital çaðýn bahtsýz kuþaklarý denilen yeni toplumun halini, tavrýný, düþünce biçimini, hayat felsefesini görüp düþündükçe burnumun direkleri sýzlar… Görüyorsunuz insanlarý, onlar ister gemide olsun ister trende, ister metroda; otobüste veya özel otomobillerinin içinde, birbirini görmeden, hatta kimsenin yüzüne bile bakmadan, hiç bir þey hissetmeden yaþýyor hayatý! Bakýþlar aþaðýda, yöneliþler telefon ekranlarýnda! Herkes buz gibi soðuk, likit bir kristal pencereye mahkûm olmuþ adeta. Bir nevi dijital pranga ile yaþamaya mecbur býrakýlarak, aldanýp gidiyoruz haberimiz yok… Peki ne yapmak gerek? Cevabý basit. Uzun yolculuklara çýkmak gerek. Evet, yanlýþ duymadýnýz, uzun yolculuklar yaparak bu prangalarý kýrabilirsiniz. Gökyüzüyle baþ baþa kalmak, binalarýn tutsaklýðýndan, yeþilin, aðaçlarýn, çiçeklerin, kuþlarýn, börtü-böceðin içinde yolculuklar yapmak siziz bu esaretten kurtarýr… Þehirlerde hiçbir zaman fark edemeyeceðiniz o bulutlarý selamlayarak baþlarsýnýz evvela. Bu bir tür ertelenmiþ yüzleþmeniz olacak ya da ihmal edilmiþ mesafeli bir kavuþmanýz… Ýnsanýn hayatla olan iliþkisinde bir kanaat edinmesi için çevresine, hiç fark etmediði o aðaca, aðacýn üstündeki kuþlara, güneþin doðuþuna, batýþýna, çevresinde olup bitene bakmasý gerek. Þayet çevrenizde bir aðaç görüyorsanýz orada umut ve hayat belirtisi var demektir. Ýþte çýkýlan uzun yolculuklarda bu güzelliklerin bakýþýnýzý beklediðini hissedersiniz. Bakýþýp, selamlaþtýktan sonra birden yaþadýðýnýzýn da farkýna varýrsýnýz. Sonra bulutlarý ve gökyüzünü anlamlý kýlan yeþilin her tonuna sahip güzelim aðaçlara daha dikkatli bakýp, inceleyecek her þeyi sorgulamaya baþlayacaksýnýz. Evet, size bunlarý þehirde dikkatinizi bile çekmeyen, her gün önünden onbinlerce kez geçtiðiniz o aðaç saðlayacak. Yolda gördüðünüz o aðaçlar… Hem bir yolda aðaç varsa hangi yol çirkin veya kötü olabilir ki? “Ama sen de iyice doðacý çýktýn” diyebilirsiniz. Deyin, hiç gücenmem. Ama lütfen! Bir aðacý sakýn küçümsemeyin. Bana aðaçlarý ilk Risale-i Nur sevdirmiþti. 300’den fazla yerde aðaçlarý konu eder üstad. Risalelerde verilen aðaç örneklerine hayran olmamak, düþünmemek, ilgisiz kalmak mümkün deðil. Öylesine güzel örnekler vardý ki bu örnekleri en güzel dile getiren de rahmetli Çantacý Necmi abiydi. Aðaçlarýn kökleri, dallarý, meyveleriyle ilgili; “Bak, baþýnda çok süt konserveleri taþýyan Hindistan cevizi ve incir gibi meyvedar aðaçlar, rahmet hazinesinden lisan-ý hal ile süt gibi en güzel bir gýdayý ister, alýr, meyvelerine yedirir, kendi bir çamur yer. Nar aðacý sâfi bir þarabý hazine-i rahmetten alýp meyvesine yedirir, kendisi çamurlu ve bulanýk bir suya kanaat eder.” der Lem’alar’da örneðin… O güzeller güzeli “Sekizinci Gün” (Le huitième jour) filminde; “Eðer bir aðaca dokunursanýz, siz de aðaç olursunuz.” diyordu. Aðacýn bir ana gibi nasýl dinleyici, sakinleþtirici ve sarýcý olduðunu anlatýyordu. Biz ise en çok parlak ekranlara dokunuyorduk bu dönemlerde. Ve farkýnda deðildik belki ama hepimiz ruhsuz, köksüz, düþüncesiz, eciþ bücüþ insanlara dönüþtük. Dikkat ederseniz Bediüzzaman gibi daha aðaçlarla yoldaþ olmayý, hayatý aðaca yaslamak gibi bir mevzudan bahis bile açamýyorum. Çünkü öyle bir derinliðim olmadý hiç. Zira yaþanýlan tüm hayat hikâyelerinde startýn bir aðaçla baþladýðýný görebilmek zor bir mesele. Bu yüzden Üstad’ýn hayatý denildiðinde sanki kökü yerin derinliklerinde büyük ve güçlü bir çýnar aðacýnýn öyküsünü dinler gibi oluyorum. Öyle ya Katran, Kara Dut, Çam… Hepsinin ayrý bir sergüzeþti, encamý, serencamý vardý… Kim bilir? Kim bilir, belki de bu yüzden öfkesine paratoner olmuþtur tüm kötülerin. Tarih sahnesinde iyiye, güzele, o güzelim aðaçlara nefretle bakýlmýþ, düþmanlýk edilmiþ, kökleri budanmaya çalýþýlmýþ her zaman. Bu ülkede budanmýþ, kurutulmuþ, köklerinden sökülmeye çalýþýlmýþ aðaçlarýn sayýsý kahramanlarýmýzýn sayýsýndan fazladýr herhalde. Ama birtakým gafillerin bilmesi gerekir ki Allah dilerse öyle bir aðaç bitirir ki iyiliðin topraklarýnda, onu kesebilecek bir keskinlik, bir çelik bulamazsýnýz yeryüzünde! Ýþte böyle düþünce ve hislerle mesafelerinizi aþar, bir süre sonra dostlarýnýza kavuþursunuz çýktýðýnýz yolculuklarda… Týpký bulutlarýn dallara akmasý gibi, siz de akar gidersiniz hasret bitiren, dosta götüren aðaçlý yollarda. Kim bilir belki de bu yüzden severiz avlusunda çýnar aðaçlarýnýn yükseldiði mabetleri. O mabetlerin avlusunda kökü derinlerde, dallarý göklerde adeta ilahi bir köprü yükselir de yanlarýndan farkýnda bile olmadan geçip gidenler olur. Biz ise içeride, elimizdeki telefonlarla duvarlarda serlevha edilen ayetlerin resmini çekeriz tuhaf bir ritüelle… Kalýn saðlýcakla…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |