..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Sanat > Osman Volkan Şahin




14 Mart 2003
Şiirimizin Sorunları I  
Osman Volkan Şahin
Evrende basit bir kural vardır: Hiçbir şey birilerinin tekelinde olamaz.


:CJBE:
Tüketim toplumlarında üretilen her değer meta olarak görülür, satışa uygun hale geldiğinde uygun pazarlama teknikleriyle satılır. Tüketici, -aslında üretenlerin bizzat kendileri- az önce ifade edilen pazarlama teknikleriyle şartlandırıldığı ürünü alır. Bizim gibi geri kalmış kapitalist ülkelerde emeğe yabancılaşmanın yoğunluğu o kadar fazladır ki bunun yarattığı yoz(laşma) kültür(ün)den sebep, insanlar ceplerinde satın almalarını sağlayacak paralarının olmamasına rağmen adeta orta sınıftan bir A.B.D. vatandaşı gibi “tüketim çılgınlığı” yaşayabilirler. “Tüketim çılgını” kıvamına gelen kişi artık tekeller için en kârlı olanı talep eder ister istemez. Sözgelimi pantolonunun dizine yama yapmayı akıl edemez, etse bile üşenir, üşenmese bile utanır; ancak bu işi bir jean firması yapsa koşa koşa gider alır. Tüketicidir çünkü, üretmeyi unutmuştur. Bu unutkanlığı, adına “günlük yaşam”, “özel yaşam” –eğer işi varsa işi dışındaki yaşantısı kastediliyor- denerek bir anlamda “dalgaya getirilen” önemsizleştirilen, ancak toplamda bireyin ömrünü oluşturan yaşantısına, ve tabii hayata bakışına da yansır. İnsani ilişkilerinde de üretici değil, tüketici olur. Kendi ilişkilerini geliştirmekte zorlanır. Ülkemiz için konuşacak olursak tüm bunlara ekonomik buhranlar ve bu buhranların da kendine has etkileri eklendiğinde, derin ruhsal çöküntüler, yaralar taşıyan insanlardan oluşan bir toplum ortaya çıkar.
Böylesi durumlarda, bir toplumun üst yapı kurumlarından biri olan sanat, doğaldır ki bu yönde şekillenecektir. Bugünkü haliyle ülkemize baktığımızda karşımıza karmaşık, ancak açıklanabilir bir sanat yaşamı çıkar. Birincisi, meta olan sanat; ikincisi meta olmayan ancak onun çelişkilerini taşıyan sanat; üçüncüsü tüketim toplumunun değer(sizlik)lerini reddeden, alternatif bir kültürü yaratma iddiasındaki sanat...
Bizim konumuz günümüzdeki şiir eleştirileri. Bu konuda varolan iki durumdan bir tanesi sadece ikinciyi, ikincisi ise ikinciyi ve üçüncüyü bağlamaktadır. Meta olan sanatın “sanatsal” samimiyetinin olmaması, yazımız özgülünde tartışma dışı kalmasına yetmektedir.
Evrende basit bir kural vardır: Hiçbirşey birilerinin tekelinde olamaz.
Ne yazık ki ülkemizde, her alanda oluşan statükoculuk, hazır yiyicilik edebiyat dünyamıza da yansımış durumda. Yayınevlerinin satış mantığı bazı şairlerimize de nüksettiğinden, bu şairlerimiz “nasıl yazarsam satabilirim?”i düşünmektedirler ve kalemlerini buna göre oynatmaktadırlar.
Satış yapmak için insanların duymak istediklerini yazmaktadırlar. Ya içi boş ve anlamsız bir melodinin ya da ruhsal, ahlâksal çöküntülerin şiirini yaratmışlardır. Evet doğrudur. İnsanlar yaşadıkları özlemleri, gel-gitleri duymak istemektedirler ve bunda haklıdırlar da. Ancak şairlerin görevi, şiirlerini okuyanları kendilerini içeriden ve dışarıdan doğru görmelerini sağlamak, bununla birlikte sıkıntılarından kurtulamaları için çıkış yolları önermektir. Tarihteki bütün büyük şairler (bu yönlerini itiraf etmeyenler de dahil olmak üzere) böyle yapmışlardır. Yoksa Tarkan da, Müslüm Gürses de kimi zaman insanların duygularına çok güzel tercüman olabilmektedirler.
Bu tip şair dostlarımıza bu şekilde şiir yazmıyorlar diye ahkâm kesmek doğru değildir. Kendi şiir anlayışları bir nokta kendilerinedir. Onlara soracağımız asıl soru şudur: Neden arkanızdan birilerinin gelmesine engel oluyorsunuz?
Yeni yetme şairlerin şiirlerini değerlendirirken dikkat ettiğiniz kıstaslar nedir? Şiirlerin iş yapar cinsten olup olmadığı mı? Yoksa şiir dünyamıza yeni bir soluk getirip getirmedikleri mi?
Bizce basılırlarsa tutup tutmayacağını sorgulamaları diğerine göre daha tutarlı olur dostlarımız açısından. Çünkü yeni bir soluk getiremiyor diye yeni yetme şairi görmezden gelen insanın da kendisini tekdüzeleşmiş, mekanikleşmiş görüp bu işlerden elini ayağını çekmesi gerekmektedir.
Yeri gelmişken, süreli edebiyat dergilerinin henüz ismi duyulmamış insanların şiirlerini nasıl seçtiklerini de sormakta fayda var.
Herkes bilir ki, her yayının kendi bakışı, anlayışı ve tavrı vardır. Örneğin tamamen kapalı üslupla yazılmış bir şiirin sosyalist gerçekçi bir dergide yayınlanma olasılığı çok düşüktür. Ancak bizi rahatsız eden sorun ürünlerin yayınlanmaması değil, bir çok derginin, böylesi durumlarda ürün sahiplarine dönük herhangi bir açıklamama getirmemesidir.
İşin bu yanı düşündürücü olduğu kadar, ürkütücüdür de.
Çünkü piyasa kurallarının geçerli olmaya başladığı bir kültür sanat dünyasında, bu dünyayı hareketlendirmesi gereken süreli yayınların birincil görevi yeni isimler bulmak, yetiştirmek ve onlara bu dünyayı, bu dünyayı onlara kazandırmaktır. Lakin, tüm köşebaşlarının az önce eleştirdiğimiz sözümona “usta” şairler tarafından tutulmuş olması, ülkemizin şiir yolculuğunu kesintiye uğratmaktadır.
Burada toparlama yapacak olursak, özlemi çokça dile getirilen “yeni” şiirimizin oluşması, gerek “usta” şairler, gerekse yayınlarında ilkeli, gençlere karşı ilkesiz (vurdumduymaz) dergiler kendilerini değiştirmedikçe, yeniye açmadıkça, biraz zor olacak gibi görünmektedir.
Madem şiirler “usta” şairlerce ve bazı dergilerce tarafsız, ilkeli bir gözle değerlendirilmiyor, öyleyse biz kendimizin bu işi nasıl yapabileceğimize bakalım.
Elimize bir şiir geçti. Bu şiirin güzel bir şiir olup olmadığını nasıl anlarız? Buraya dikkat: Anlattığı şey iyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı değil.
İbrahim Karaca, Sokak Feneri adlı deneme kitabında “Şiirin başarılı olup olmaması üç yönden değerlendirme konusu olabilir. Birincisi, şiirdeki imgesel dünyanın biçimde nasıl şekillendiğidir. İkincisi, şairde cisimlenen şiirsel bakış açısının ne olduğudur. Bir üçüncü yön, şiire yansıyan özün biçimdeki ifade ile uyumu üzerinedir. Umudu ve güzeli işleyen bir şiirin dokusunu oluşturan sesin boğuk ve ya kesik kesik çıkması veya hüzün ve acıyı konu alan şiirin bangır bangır bir sesle ortaya çıkması, içerikle biçimin uyumsuzluğunu hatırlatır bize”(sf.29) der. Karaca burada hiçbir şekilde şairin neyi anlattığını sorgulamaktan bahsetmiyor, nasıl anlattığının tartışılması gerektiğini söylüyor. İşte bu objektif değerlendirmedir. Şairi, şair olarak adam yerine koyma, şiirini öğrenme gayretini gösterme durumudur.
Bu yazının yazarı Nâzım Hikmet’in dünya görüşündedir. Fakat Necip Fazıl’ın yazdığı bazı şiirlerinin etkisinden kendini alamamıştır. Nitekim Ahmed Arif de büyüleyicidir, Özdemir Asaf da.
Bizi bu yazıyı yazmaya itecek kadar rahatsız eden en önemli faktör, iyi kötü tüm şairlerin yukarıdaki değerlendirme biçimini biliyor olmasıdır. Görülmektedir ki genç isimlerin neden haketmedikleri tavır(sızlık)larla karşılaştıkları, sadece şiirlerin nasıl değerlendirildiğiyle açıklanamamakta ve ister istemez bu yazının başına dönülmektedir.
Öyleyse üzerinde düşünülmesi gereken şey, aranılan “yeni”nin ne olduğudur. “Yeni”, eşyanın tabiatı gereği gökten zembille inmez, “yaptık çok güzel oldu” denerek yaratılamaz. Bizzat eskinin içinde sessizce büyür ve bir anda patlar.
Bu da bizim bir sonraki yazımızın konusudur işte.

     
     



     
     




     
     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Peki...
Gönderen: Nida / istanbul
19 Mart 2003
Tüketici köşesine şikayeti düşündünüz mü? Düşünün... Şiir ne? Kalıplara sokmak mı? Kimin kalıbına? Senin kanın, benim kanıma göre bozuk. Kanı= düşünce;;;. Sizden bir ricam olacak. Bana evrensel anlamda şiirin tanımını yapın. Tüm kalıpları serin sofranıza. İyi geceler ve saygılar. Son bir kelam, niye duygularımı belli kalıplar arasınada tost yapayım? Hıı?

:: Yazı kendini savunuyor
Gönderen: Osman Volkan Şahin / İstanbul
19 Mart 2003
Öncelikle yazının istediği şey düşük yoğunluklu da olsa bir tartışma yaratabilmekti. Yazıyı şimdiye dek on kişi okumuş. İlk siz görüş bildirdiniz. Yazıya yanıt vermeniz inanın onu mutlu etti. Ancak konusu ne yazık ki "usta"ların ve dergilerin yeni isimleri ve/ve ya onların ürünlerini değerlendirmedeki üsluplarıdır. Dolayısıyla dikkatle okunduğunda kendi şiir anlayışını başta vurgulamasına rağmen kimseyi bir kalıba sokmak gibi derdi yoktur. O zaman kendisiyle çelişir. Zaten iddiası varolan değerlerin -bazı "usta" şairler ve dergiler- tahakküm uyguladığıdır. Bu yüzden İbrahim Karaca\'dan alıntı yapılmıştır. O\'nun dile getirdiği yöntem her şiire uygulanabilir, uygulanmalıdır da. Bakın yazı kendini tekrarlamak zorunda kaldı. Bunun yerine tekrar okunsaydı daha iyi olmaz mıydı?




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın sanat kümesinde bulunan diğer yazıları...
Şiirimizin Sorunları II

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sanatçısın Sanatına Bak/topçusun Topunu Oyna
Aşk
Aşkın Tanımı (?)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Şair ve Silahşör [Şiir]
Emanet [Şiir]
Kırlangıç'ın Türküsü [Şiir]
Ey Deliler Deliler [Şiir]
İnsanın Kendiyle Zoru [Şiir]
Yazgı [Şiir]
Zaten Beni Sevme Şiiri [Şiir]
Yine Kerem İçin [Şiir]
İdil'in Anısına [Şiir]
Bir İstanbul Şarkısı İçin [Şiir]


Osman Volkan Şahin kimdir?

Kimse bizi yazmaya zorlamıyor. Aksine yazmamamız için uğraşıyorlar bizimle. İyi ya da kötü, inatla yazmak, yazmak, yazmak lazım.

Etkilendiği Yazarlar:
Nâzım Hikmet, Hasan Hüseyin, Attila İlhan, Özdemir Asaf, İbrahim Karaca, Ahmet Telli, Adnan Yücel, Müştak Erenus ve cümle halk şairleri


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Osman Volkan Şahin, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.