|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Akşam olmuş, hava kararmıştı. Yapılası pek bir şey yoktu. sabahtan beri üzerimdeki uyuşukluk evden dışarı adımımı atmamı engelliyordu. Yine de vakit geç olmadan dışarı çıkabilirdim, ama arkadaşımın telefon açıp bana geleceğini söylemesi, dışarıya adımı kesin kes engellemişti. Bense dışarı çıkıp orada burada boş boş dolaşmaktansa onu beklemeye karar verdim.
Beklerken bazen müzik dinliyor, bazen kitap ya da dergi okuyor, bazen de kafamı dinliyordum. Fakat kafamı dinlememi engelleyen yalnızlığım, korkularımı canlandırıyordu. Canlanan bu korkularım sıradanlıktan uzaktı. Tüylerimi diken diken ediyor, aydınlatabildiğim kadar aydınlattığım odada dört dönmeme sebep oluyordu.
Evin tüm ışıkları yanıyordu. Bu korkularımı az da olsa bastırsa da, her an arkamdan görmeden yaklaşacak birisinin geleceğini zannedip duruyordum.
Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu; titreyen saniye, uyuşuk yelkovan, donmuş akrep...
Nereden aklıma geldi bilmiyorum, ama bir ara eski ve son sevgilim geldi aklıma. Aklıma gelenlerin başıma gelmesi her zaman olduğu gibi şimdi de muhtemeldi.
Kız arkadaşımı aklımdan çıkartmak için yoğun çaba harcıyordum. Aklımdan def edemeyişim, belki arkadaşımın gelmesiyle bir son bulabilirdi.
Işıkların ne zaman kesildiğini hatırlamıyorum. Farkına vardığım o anda da kesilmiş olabilirdi, en son ışıkların yanık olmasını bir güvence olarak gördükten sonra da kesilmiş olabilirdi.
Işıkların kesilmiş olmasına bir anlam yüklemem aşırı şüphecilik olurdu. Tesadüf bu ya, evde ne bir el feneri ne de bir mum vardı. Kibrit ve çakmak da pek uzun süre dayanabilen mamuller değildi.
Tüm ışık kaynaklarımın tükendiğine pek de üzülecek değildim. Olmaması bir bakıma daha iyiydi, çünkü ufak ışıklar etrafta oldukça fazla gölge oluşturuyordu ve bu da sinir bozucu unsurların en önde geleni oluyordu.
Işık kaynaklarımın bitmesiyle giriş kapısından arkadaşımın bana seslendiğini işittim. Evi en az benim kadar iyi biliyordu. Salonda olduğumu söylediğimde hemen yanımda bitivermişti.
Kısa bir selamlaşmanın ardından kapıyı ben açmadan nasıl içeri girebildiğini sordum. Bana kapının zaten açık olduğunu söyledi. Bu konuyu benim aptallığıma yorarak daha fazla uzatmadım.
Konu doğal olarak kesilen ışıklara kaydı. Kesilen ışıklar karşımda oturan arkadaşımın sadece gözlerini görebilmeme neden olmuştu.
Arkadaşımın üzerinde bir huzursuzluk vardı. Konuşmalarında da... Sanki söylemesi gereken bir şeyi söylemekten önceki konuşmaları yapar gibiydi. Ki bunda yanılmadığımı çok geçmeden gördüm.
Bana on üçüncü cumada hep kötü şeyler yaşandığından bahsetti. On üçüncü cumayı duymuştum ama nedenini bilmiyordum, ya da o cuma yaşanmışları...
Bir müddet bu on üçüncü cumadan bahsetti. Ben önce beni korkutmaya çalıştığını sanmıştım, ama muhabbet eski ve son kız arkadaşıma ulaşınca bunun bir şaka olamayacağını, arkadaşımın bana böyle bir şaka yapmayacağını düşündüm.
Bana, kız arkadaşımın ölümünden bahsedince şaşkınlığımı karanlıkta dahi gizleyemedim. Şaşkındım. Bu şaşkın tavrımla ağzımdan çıkan garip sesi nasıl çıkarttığım konusunda hiçbir fikir sahibi değildim. Kalbimi sarsan arkadaşımın bu tavrı sayesinde korkuyordum.
Uzun süre ısrarla açılmayı bekleyerek çalan sinir bozucu telefonu açtım. Telefondaki ses bana nasıl olduğumu soruyordu. Ama ben karşımdaki gözlerin telefondaki sese ait olduğunu görmekle nasıl olabilirdim.
Sabah telefonun yanında bulunan koltukta uyandım. Doğrulduğumda nerede olduğumu anlayabilmiştim. Ve dün yaşadıklarımdan en son hatırladığım anı; o bir çift gözü anımsayabildim. Başım ağrıyordu, korku, telaş, titreme, hepsi vardı. Ne yapacaktım, ne yapmalıydım?..
Kapının çalan zilini duyduğumda ağır aksak kapıya yöneldim. Kapının deliğinden kim olduğunu anlamak için baktığımda arkadaşımı görmüş, korkuyla gerilemiş, yerdeki kilim o andaki ani hareketimle ayağımın altından kayıp geriye düşmeme neden olmuştu. Kafamı yere vurmadığıma sevinmeliydim.
Kapı hala ısrarla çalıyordu. Açmak için bulduğum cesarete nasıl ulaşmıştım, bilemiyorum. Kapıyı açtığımda arkadaşım bana telaşlı gözlerle bakıyordu. İçeri girmesini söyledikten sonra salona doğru yavaş yavaş ilerledim. Kapıyı arkamdan arkadaşım kapatmıştı. Arkamdan salona geldiğinde telaşlı gözlerle bana bakıyordu. Neyim olduğunu ve dün gece neden telefona konuşmadığımı sordu. Cevabı nasıl vereceğimi bilemiyordum. Bir üç harfliyle (cinle) sohbet ettiğimi nasıl söyleyebilirdim; üstelik aynı arkadaşıma benzeyen bir tanesiyle...
Korkum anlatımı kekeleyerek sürdürmeme neden oluyordu. Kısaca bahsettikten sonra, “On üçüncü cuma ne zamana geliyor bir baksana!” dedim merak ederek. Ben bakmaktan korkuyordum, ama arkadaşım vitrindeki takvime gidip baktığında benim ter içindeki bekleyişimi gidermesi pek geç olmamıştı. Dün on üçüncü cumanın gecesi olduğunu bana söylemese de bakışlarından anlayabiliyordum. Zor zar yutkunabilerek elimle telefon işareti yaptım ve “Kız arkadaşımı ara!” diyerek ağzımdan çıkabilecek son sözcükleri boşalttım. Boğazımın sızısından zor zar yutkunabiliyordum. Gözlerimin yaşlarla dolması arkadaşımın telefona yönelişini buğulu görmeme neden oluyordu.
Telefonu açıp beklediğimiz o süre içerisinde kalbim durmuş olmalıydı. Çünkü arkadaşımın bekleyişimizin son bulduğu konuşması ve ardından telefondan gelen bir konuşmanın elinden telefonu düşürmesine neden oluşu kalp atışlarımı geri getirmişti. Ama ben o an durmuş kalbimin keşke bir daha hiç atmamış olmasını düşünüp duruyorum...
Mustafa Pınar
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
-
Etkilendiği Yazarlar:
Tolkien, Clive Barker, H.P.Lovecraft
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|