..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İlişkiler > Gökhan Güldemir




17 Kasım 2003
Akrep Yelkovan Kadar Hızlıdır Sana İnat.  
Gökhan Güldemir
Kendi ihtiyaçları olduğunda seni kibarca içeri alanlar, sen aradığında seni tek tuşla meşgule alırlar. Tek "tuş olan" nedense hep sen olursun.


:CCJG:
Keşke hiç büyümeden ölebilse insan.
             Canı acımadan ölebilse, canı acımadan sevebilse. Sevmenin can yakmayanı yapılmadı henüz ama sevilmelerin hiç biri can yakmaz. Severse biri başka birini ve terk ederse ardından sevilen sadece seven yürek acır.
             “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” Demişti Sait Faik. Bu sözü söylediğinde ya henüz bir insanı sevmemişti ya da başlayan şeyin; acılar, felaketler, bitmeyen geceler olduğundan bahsediyor olmalıydı.
             Olmadı! “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey” diyen Sait Faik, bu cümle ağzından çıkıp kağıda düştükten hemen sonra gerçeği görmüş ve bir sonraki cümlesi şu olmuştu: “Burada her şey, sevmekle bitiyor”
 “Burada” diye bahsettiği yer neresiydi?
             Tabiki İstanbul! İstanbul’sa dünyaydı.
             “Yalnızlıklar doldurmuştu dünyayı.” Ayrılıklar, terkedişler, severek ayrılmalar. “Severek ayrılanlar”mış...? Severek ayrılınır mıymış...?
 ........ 
            “Güçlü bir karakter yapım var”mış. “Çabuk toparlamış görünüyormuşum...” Söylesenize bir kedi 20 kattan dört ayak üzerine düşse ne farkeder ki?
 ........
 Çok düşünmek zararlı insan ruhuna, hatta hiç düşünmemeli. Yalnızsan düşünürsün çünkü. Yalnızlık! İnsan ruhunun en büyük düşmanı...
 Yalnızlığa alışmak! Doğarken yalnızdır insan. Henüz başına geleceklerden habersiz olanları, kıçlarına yedikleri ilk tokat kendine getirir ve ardı arkası kesilmez bu tokat ve tekmelerin. Yaşarken de yalnızdır insan. Yalnız olmayan insan hiçbir zaman kendi kendine konuşmaz. Ve “Düşünmek ruhun kendi kendine konuşmasıdır” der Eflatun. Yalnızlığa tahammülü de yoktur insanın. Yalnız yaşayan biri bir kedi yada bir kuş (sevgisi) satın alarak onları da yalnızlığına ortak eder. Yalnızlık tekil bir olgu değildir her zaman; iki kişi de çoğu zaman yalnız olabilir. Yalnızlık paylaşıldıkça azalan bir şey değil aksine bir virüs gibidir. Evet bulduk işte gördünüz mü,? Yalnızlık aslında kendilerine bir ruh “eş”i bulamayanların içinde eşeyli üreyen bir virüstür.
 Bir kere bulaştımı insana, bir sene içinde kurtulmalı. Yalnızlık ruhla bütünleşince onu söküp atmanın imkanı yok. Yaşam tarzın olur sen daha ne olduğunu anlamadan. Hatta yalnızlığın zıt anlamlısı nedir bunu bile unutuyor insan, ben unuttum galiba... Birliktelik...? Hiç sanmıyorum. Birlikte olmadığım biri de yalnızlığımı silebilir. Peki ya sevgi...? Sevgi her şeye yetmez tabi... Seni lüks otomobillere bindirmez mesela ya da her gece farklı bir kulübe götüremez. Para yerine geçmez sevgi. Sevgi tedavülden kalkmıştır
...... 
Senin sevgini kazanabilmek için, seni lüks otomobillere bindirebilmek için çalışıyorum. Para kazanmak için mi, senin sevgini kazanabilmek için mi çalışıyorum, bilmiyorum? Para pek umurumda değil olmasa da olur. Sevgini almak için sevgimi satıyorum...
...... 
            Orhan Selim'in dediği ne kadar doğru? Bir ağaç gibi tek ve hür mü? Yoksa bir orman gibi kardeşçesine mi? Asırlık ağaç gibi güçlü göründüysen bir kere, hemen sana dert yanacak birileri çıkar mutlaka. Alışırsın dert dinlemeye. İyi bir dinleyici olursun, asırlık ağaçlar gibi hiç konuşmaz, içini kemiren kurtları anlatamazsın kimseye. Bir kere “güçlü” rolünü üstlenmişsindir. Son perde de biter. Ağaç devrilir. Anlatanlarsa başka bir ağaç çürütmeye koşarlar. Hem de anlatılanlar hemen hemen hep aynıdır. Daha başından bilirsin nasıl biteceğini. Sıkılır, ama bırakıp gidemezsin. Sen bırakırsan “ayıp” o bırakırsa “haklı” olur. Sıkılmaya devam eder, onun negatif elektriğini de içine gömer gidersin, tabiki onun seninle işi bittiğinde.

            Bir sonraki sevgilisinden ayrıldığında yine seni arar, sen “arada bir iki cümle de ben söylerim belki” ümidi ve konuşma isteğiyle yine gider, yine dinlersin. Tüm tümceler onundur. Son sevgilisinden bahseder, oysa sen son sevgilinin yüzünü bile hayal meyal hatırlıyorsundur.
Yaşadığı ortamın koşulları kötüleşince, kökleriyle, yıllar içinde yer değiştirebilen asırlık ağaçlar olduğunu duymuştum. Ama sen gidemezsin. Yine bir ağaç gibi çakılırsın toprağa, bırakıp gidemezsin, sadece ihtiyacı olduğunda seni arayan bu “en iyi dostunu”.

..... 


Kendi ihtiyaçları olduğunda seni kibarca içeri alanlar, sen aradığında seni tek tuşla meşgule alırlar. Tek tuş olan nedense hep sen olursun.
.......
                Yazılı olmayan kurallar vardır. O kurallara uymazsan dışlanırsın, bu yüzden gidemezsin işte. Anlattıkları yalandır, söyleyemezsin. Yapmacıktır sevgisi besbelli, eğer söylersen; “sen sevgiden ne anlarsın” olur... Oysa sevginin; “Geceleri sevdiğin başını göğsüne yaslayıp uyuduğunda, onu uyandırmaktan korkarak nefes almaktan çekinmek” olduğunu nereden bilebilirim ki...?

            Evet sen iyi bir dinleyicisindir artık. Mükemmel bir insan, harika birisindir. Dinlemenin karşılığını övülerek alırsın. Tüm iyi yönlerin dökülür masaya, yağlı güreş için hazırsındır artık. “Ben neymişim be” dersin içinden alay ederek. “Kes şu yağcılığı” diyemezsin, “ben kendimi biliyorum” diyemezsin. “madem öyle neden yalnızım” dersin. “zamanı gelir acele etme” der. Acele etmezsin ama akrep yelkovan kadar hızlıdır sana inat.
..... 
Rüzgarı ustaca kullanarak, uzunca bir süre havada, olduğu yerde duran bir martı ne düşündürdü bana; “Acaba biz mi yaşayıp gidiyoruz yoksa biz sabitiz de hayat mı bizim üzerimizden geçip gidiyor. Hissettiğimiz ezikliğe bakılırsa ikincisi doğru olmalı hımm?



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seni Sevmek
Aslında Tamamı Bir Oyun Yaşadıklarımızın...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yine "Son Defa" [Şiir]
İstedim Ki. [Şiir]
Ne Farkeder? [Şiir]
Gül Açımı Ezgiler [Şiir]
Sende Hiç [Şiir]
Çiçek Tozları [Şiir]
Kaybettim [Şiir]
Saydam [Şiir]
Kuş Uçuşu Sevilmeler [Şiir]


Gökhan Güldemir kimdir?

doğdum, büyüdüm, yaşlanıyorum. korkacak bir şey yok sanırım ilk günden beri ölüyorum


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gökhan Güldemir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.