|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
22 Kasım 2003
Trenler ve İstasyon
Boran KALAY
Hiç bitmeyecek gibi gelen uzuun tren yolculukları vardı hayatımda. Bir şehirden başka bir şehire değil bir yürekten başka bir yüreğe hiç değildi...sadece istasyondan ayrılma vakitleriydi... |
|
Hiç bitmeyecek gibi gelen uzuun tren yolculukları vardı hayatımda. Bir şehirden başka bir şehire değil bir yürekten başka bir yüreğe hiç değildi...sadece istasyondan ayrılma vakitleriydi...
Biraz mecbur biraz gönüllü gidişler yaşadım hep. Gönüllü dediysem gönlümü bıraktım her gidişimde ben her yola çıktığım istasyonlarda...
İlk giden sendin. Bir yaz güneşi içimi ısıtırken yataktan kalkmamak için çocukca bahaneler üretirken içimde gittiğini söyledi hiç tanımadığım bir çocuk panikle ağlayarak. En son ozaman ağlamıştım yıllar önce. En son belkide bu kadar çaresizce. Daha sonra senin gidişin alıştırdı beni gitmelere. Hep giden oldum diğer tüm zamanlarımda. Kaçarak kendimden nefret ettirerek genelde. Çünkü biliyordum ki gidenin canı acımıyordu geride kalan o terkedilmiş istasyondan daha çok. Gidişinin intikamıydı gitmelerim en çok şimdi anlıyorum
Dönmeyecektin ve gitmeyi de sen seçmemiştin ve acılarımın hafifletici sebepleriydi bunlar. Hafifleyen acıların yerine daha ağır olanları yaşamaktır derdik ya hayat bende belkide sırf bunun için iki yürek oldum tam dokuz sene sonra.
Tutunduğum dalımdın sen nefes alma sebebimdin diyemem çünkü senden sonra hala ayaktayım ve nefes alıyorum ve inan hiç bir yere tutunmadan da yaşayabiliyor yapraklar yere düşseler bile bir süre. Ama gidişinde yaşamanın anlamınıda yanında götürdüğüne inanıyordum o kapkara ankara gecelerinde. Belki alıştık belki yalnızlıktı insanın doğası bilemiyorum ama yeniden sebepler aradım kendime nefes almak için. Buldum da yada buldum sandım gidişinin acısını çıkartmak için.
Biliyormusun Bahar Yüzlüm senden sonra ilk defa ve sanki son defa yeniden isim verdim sevdama...YÜREĞİM...
Senden farkı yoktu sevdamın hayatımın anlamlarımın. Senle yaptıklarımızı yaptık en çok yapamadıklarımız ise hala yapamadıklarımdı. Belkide sırf bu yüzden gidişinin sebebiydi Yüreğim’in. Bizden yoruldu senle bizden değil ama çünkü seni hatırlatmayan tek yürek ondaydı bu hayatta bana.
Gidişlerin hiçbir anlamı olmazdı trenlerin. Gitmeleri gerekirdi ve giderlerdi çünkü bi sonraki istasyonda bekleyenleri vardı ama beraber götürdükleri geride bıraktıkları istasyona aitti hep ve bunu bilemezdi onların çelik alaşımlı yürekleri.
Her gidişimde gittiğime inandırmıştım kendimi nereye hangi istasyona gittiğimi bilmeden hayat denilen ve sınırları çoktan çelik çubuklarla çizilmiş demir yolumda.
Belkide giden ben değildim ben sabittim aynı o istasyonlar gibi. Ama bir kasabının çok dışında kimsenin inmediği ve binmediği yani trenlerin hiiiç durmadığı bir istasyon. Belkide sırf bu yüzden yolunu kaybedenlerle buluştuk ve yolu tarif ettiğimde gittiler. Bir durak soluklanılan bir istasyondan öteye gidemedim şu hayatta. Ama yinede o kadar çok insana yol tarif ettimki hemde sınırları çoktan çizilmiş bir yolu... Bilen birtek benmiydim sınırlarının çizildiğini yoksa insanlar kabul etmek istemedikleri için mi görmüyorlardı bilemiyorum. Sensiz yılların sonunda Yüreğim’le başbaşa sevda yüklüyken depolarım ve onun vagonları son düdük çalındı ve kimse kalmasın anonsu yapıldı yine yeniden tıpkı senin gidişinde olduğu gibi. Ben yine yalnız ben yine tek başıma kapkara bir şehrin kapkara bir yolundan kapkara uzakta kapkara kaldım. Ve ben yine bu gidişe (ki hiç bir gidiş senin ki kadar alıştıramazdı beni gitmelere) hazır değildim.
Ne kedilerin sinsice gidiş gelişleri yıktı beni Özgecan ne de gidiş gelişleri bekledim senden farklı olarak Daçe. Ama artık biliyorum ki ne giden tren ne de gidilen istayondan farklı değildir hayatta. Tren yolu bilmeden istasyonun tarif ettiği yolu takip eder istasyonu geride bırakıp ve bilirki geri döndüğünde o istasyon hep ordadır. Biz istasyon olmayı seçtik dostlar. Son istasyon diye bir şey yokmuş bunu şimdi çok iyi biliyorum son istasyon diğer seferlerin hep ilk istasyonu oluyor ne yazık ki...
:: Trenin yandan çarklısı olur mu acaba :) |
Gönderen: Burcu Yıldızer / Ankara/Türkiye
|
13 Nisan 2005 |
|
| Bir hesaba mahkum hayatlarımız var elde. Elde bir var ama diğerlerini say(a)mıyoruz… Sağlamayı hiç bilmiyoruz gidenler gibi, öyle değil mi? Yılların dökümünü yapıyor yürek, en çok da sapladığı ve bize saplanan yılın dökümünü. Sonra başlıyoruz geçen zamanı şimdilerde anımsayıp: “ yıkıntılarımıza ” bakmaya… Ne giden de ne de kalan da sorun! Sızlayacak ve AH! (ç)ekecek yürek her ikisinde de mevcut. Yalnızca aynı zamana denk gelmiyor yürek çırpınışlarımız. Kimimiz giderken; kimimizse kaldığında yaşıyor o yaşamın acısını ve anlamını. Belki bir TEMMUZ acısı; belki bir OCAK sancısı; belki bir EKİM dökümü; belki de bir NİSAN çıkmazı… Bazen yürek hiçbir şey olmadan da acıyor! Sessizlik kuşatıyor, şehrin gecelerinde tutunmaya çalışan yürekleri.. Evet, son istasyon diye bir şey yok! O yalnızca ilk giden için ilk gittiği an da vardır! Sonrasında O’nun için bile bir “ ilk istasyon ” halini alır! Şimdi………… Satırlarımın teker teker üzerini çiziyor ve siyaha boyuyorum. Sesli harfleri çıkartıyorum; sessiz ve (s)edasız… Belki çırılçıplak kalıyorum bu yazıda. Yalın hale gelmeyeli ve sevdayı kuşanmayalı ne çok zaman geçmiş! Yaşamın anlamı O’nunla gitmedi; asıl O gittiği için yaşam anlam kazandı! Gitmelerden de; kalmalardan da geçti(m). Hesapları (k)aldırın; hesapsız aşka katık olsun yüreklerimiz!!! 19:17 bu da bir zaman aralığı… Pazar(lık)sız düşü(n)m! Sanırım, sanırımına ortak bir arkadaşın oldu sanırımıM. SevgiMle Kal… |
:: :o) |
Gönderen: ÖzgeCan / Muğla/Türkiye
|
10 Mart 2005 |
|
| Treni çoktaaan kaçırmadık mı biz, sadece bilgisayarıma değil hayatıma da format atan yegâne yürek... Biliyor musun? Sigara böreği olmasa da akşam size baskın yapmayı planlıyorum ki, sarılırken kır kemiklerimi... Ayrıca yeni yzaılarını bir türlü yayımlamayan izedebiyata isyandayım!!! Mahrum bırakıyorlar milleti yüreğinin eşsiz iklimlerinden! |
:: |
Gönderen: m.a. / Ankara
|
25 Şubat 2004 |
|
| Hiçbirimiz sabit değiliz. Herbirimiz kendi yolunda ilerliyor ve hiçkimse yol tarif edemez bir diğerine. Bilmediği şeyi nasıl tarif eder insan? Tüm yapabileceği, daha geniş görebilenlerin, yolunu daha iyi görmesini sağlamaktır diğerlerinin ve kesişmelerden ibaret buluşmalarımız adımlarımızı paralel atmamızı sağlar bazen. İşte hepsi bu.
"En son ozaman ağlamıştım yıllar önce." demiş yazar ve bir başka yazar da "Ağlamasını bilmeyenin kahkahasından da bir b.k olmaz." der. Her gidenin arkasından ağlamayı, ağlayabilmeyi öğrenmeli ki insan kahkaha da atabilsin yeri gelince... İnsan olabilsin.
|
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
TÜm yaşananlar yaşanacakların bir adımıdr ve unutmayınki bugün geri kalan hayatımızın ilk günü. . .
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|