Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides |
|
||||||||||
|
DİLİN FARKINDA OLMAK Günümüz yazarlarından Adalet Ağaoğlu'nun "Romantik Bir Viyana Yazı" adlı romanında "Hayalci Hoca” diye anılan bir tarih öğretmeni vardır. Hayalci Hoca'nın yaşanılanları (tarihi - bugünü) anlamak/anlatmak için gereksindiği yerküre, el yapımı, boyama harita kesitleri, duvar haritaları, slaytlar, filmler ve o yerleri görme özlemi arasındaki 1930'lardan 2000’lere uzanan yolculuğu, okuru birçok soruyla karşı karşıya bırakıyor (1). Macellan'dan, Galileo’dan bugüne "küreliği bilinen dünya, 20.yy.ı bitirdiğimiz son 15-20 yılda nasıl olup da böyle önlenemez bir hızla "küreselleşti"? Başka hangi bilinmedik kavramları oluşturuyor zaman, bunları hangi gösterenlerle dile getireceğiz, neleri gösterilen bulacağız dillerimizde ? Gelecek bilişim teknolojileri ile hızla üzerimize gelmektedir. Bilgi toplumunun yarattığı hız ile insana yapılan yatırım olarak kabul edilen, sonuçlarını yıllar sonra görebildiğimiz "eğitim* olgusu nasıl yarışabilecektir ? İnsanın doğasında, yaptığı yatırımın sonuçlarını hemen görebilme arzusu vardır. Eğitimde ise "ürünü toplayabilmek" uzun zaman almaktadır. Bu süreçte; toplumun dünyanın değişen ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlarını ve bunların yol açabileceği sonuçları izlemek-araştırmak, planlamacıların, uzmanların, bilim adamlarının/kadınlarının birinci görevidir. Gelişmiş ülkelerin eğitime ve araştırmaya ayırdıkları harcamaların bütçelerinde ilk sıralarda yer aldığı bilinmektedir. Bu ülkeler her bilim dalında, araştırma uzmanları yetiştirmeyi, eğitimlerinde önemli bir amaç olarak görmektedirler. Son zamanlarda yapılan bilimsel incelemelerde bugün Türk toplumunun hızla gereksindiği teknolojik gelişmenin gecikmesinin temelinde kültürel gecikmenin yattığına dikkat çekilmektedir. Işık hızıyla bilgi aktarabilecek bilgisayarlar üretme uğraşının başladığı bir dünyada bizim gibi toplumlara da en azından "jet hızıyla" kuantum sıçraması (düşüncede yenilenme) yaratmaya yönelmekten başka seçenek kalmamıştır (2). Bilimin uygulama sonuçları yaşamımızı böylesine artan ölçülerde, her cephesinde etkilemekte iken, bilimsel düşünceyi tanımak, çağımız insanı için bir zorunluluktur. Amaçlı, yaratıcı sistemli, olay ve olgulara çözüm aramaya yönelik bir düşünme olarak tanımlanan bilimsel düşünce, ilkin -dil ve düşüncenin iç içeliği düşünülürse dil'de, söz ve eylem'de aranmalıdır. "Dil insan olarak, insan bilincini meydana getirir, öyle ki, dilin hesaba katılmadığı yerde günlük yaşama ilişkin görünümlerin hepsi birden anlamını yitirir (3).Dünya dediğimizde, insan dediğimizde, dilin hesaba katılması bu nedenle kaçınılmaz.Dilin farkında olmak, insanın ve doğanın farkında olmaktır. Dil bildirişim işlevli, öyleyse aynı zamanda toplumsal-kültürel içeriği de olan bir dizge. Dili yalnızca kendini anlatmak için değil, diğerlerini de anlamak için -kendini anlamak ancak bu yolla gerçekleşebilir şeklinde görüyorsa insan, "benim olan dil" ile "başkalarının dili" konusuna da böyle yaklaşacaktır. Yabancı bir dili, kültürü, o kültürün insanlarını tanımak, hatta onlarla birlikte yaşamak, benim kültürümün yok olması anlamına gelmeyecektir o zaman. Ancak, her toplumun kültürünü hem birey düzeyinde, hem ulus düzeyinde dil, din, duygu, düşünce, bilim, tarih, sanat, yaşama biçimi gibi öğeler oluşturur ve kişinin başka kültürlere hoşgörülü bakabilmesi için -ister kültürlerin bir bileşim olduğuna inansın, ister homojendir desin- önce kendi kültürü konusunda bilgili, duyarlı olması gerekir. Bu duyarlılığın en görünür yanı ise dil kültür ilişkisi şeklinde “dil”e yansıyacaktır. Ülkemizde son yıllarda gündemden ayrılmayan "Yüksek Öğretimde Yabancı Dil" tartışmalarında ele alınan konular şu başlıklar altında toplanabilir: - Anadil öğretimi - Yabancı dil öğretimi - Yabancı dille öğretim Günümüzün hızla gelişen iletişim ağı içerisinde yabancı dil kullanımı gerektiren uluslararası-kültürler arası ilişkilerin yoğunluğu ve bilgi patlaması en az iki yabancı dil öğrenmeyi zorunluluk haline getirmiştir. Bunun yanı sıra yabancı dil öğretimi de gerek bilim düzeyinde, yaklaşım-yöntem arayışları, gerekse bir iş kolu olarak Eskiçağ'dan günümüze 2O.yy.ın ikinci yarısında olduğu kadar büyük bir hızla gelişmemiştir. 21. yy.a girdiğimiz şu günlerde ise yabancı dil öğretiminde değişen paradigmalar, Avrupa Birliği bağlamında özellikle Türkiye açısından tartışılmaktadır. Bu değişimin başlıca etmenleri arasında “Avrupa Ortak Başvuru Metninde” yer alan çok dillilik, çok kültürlülük, erken yaşta dil öğretimi ile ilgili çalışmaların yanı sıra, 2005 yılından itibaren Avrupa Birliğine üye ülkelerde yaşama geçirilecek olan Dil Gelişim Dosyası Projesi (dil pasaportu, dil öğrenim geçmişi [biyografisi], dil dosyası) bulunmaktadır. “Yıllardır uygulanmakta olan dilin kurallarını yani grameri öğretmekten çok dil becerilerinin öğretimine ağırlık veren bir yaklaşım önem kazanıyor. Bu durumun özellikle dilbilgisi kurallarını öğretmenin çok yaygın olduğu ülkemizde kalkması oldukça zaman alıcı olacaktır. Öğrenci başarısını ölçerken de gramer testleri yerine dört temel dil becerilerini ölçen testlerin ve öğrencinin kendini değerlendirmesi uygulamasının giderek önem kazanması da eğitimin niteliğini kontrol etme açısından önemli değişikliklerdir. Bu anlayış, yabancı dil öğretmenlerinin rolünü ve sınıf içi uygulamalarını da çok etkileyecektir.” (4) Ne için ve nasıl öğrenilecektir yabancı dil? Eğitimin kapsamının ; öğrenme à öğretimà eğitim olduğu düşünülürse eğitimin hem sosyal fonksiyonları (toplumun kültürünün aktarılması ve kültür mirasının birikimi), hem de gizil fonksiyonların (bireye konum kazandırmak gibi) yabancı dil öğrenmede de geçerlidir. Eğitim ve öğretimin temel işlevi en basit ifade ile kişiyi hayata hazırlamaktır. Birey düzeyinde öğrenmenin en güvenli ve en hızlı yoldan gerçekleşmesi ise öğretim süreci ile mümkündür. Yüksek öğretim bu süreç içerisinde, ilk ve orta öğretimin üzerinde, entellektüel ve akademik amaçlar taşıması yönüyle yer alır. Dil yeterliliğinin de iki boyutu bulunmaktadır: - Temel iletişim becerileri - Bilişsel akademik yeterlilik Amaç, genel olarak; öğrenciyi o bilim dalını, gerek okul öğretimi düzeyinde izleyebilecek, gerekse bilimsel çalışmalarda kullanabilecek (profesyonel bilim dergilerini izlemek v.b.) bilişsel-akademik dil yeterliliğine ulaştırmak şeklinde özetlenebilir. Yoksa, yüksek öğretimde, yabancı dil öğretimi ve yabancı dille öğretimde amaç bilimin yabancı dille yapılması değildir. Bilgiyi kişisel kaldığı, başkalarına anlatılamadığı sürece bilimsel saymak mümkün değildir (8). Elbette, bilimin, dünyada her beş buçuk yılda ikiye katlanan bilgi birikimi içersinde birden fazla dilde de anlatılır olması, paylaşılır olması gerekebilir. Ancak bilimsel gerçeklikler yaşamdaki gerçeklerdir ve bir bilim adamı/kadını için de "yaşam" öncelikle anadilinde, kendi ülkesinde değil midir ? Türkiye'de yabancı dille eğitim veren okulların çoğalmasıyla daha sık tartışılan yabancı dille eğitim konusunda kamuoyuna sunulan görüşler iki grupta toplanabilir. Bir yanda; yabancı dil ile öğretim Türkçe’nin ve Türkçe ile düşünen ve iletişim kuran insanların yetkinleşmesini zorlaştırmaktan öte bir anlam taşımaz, hiç kimse çocuğun anadil eğitiminin iyi yapıldığı bir okul aramıyor, yabancı dilde öğretime hayır, yabancı dil öğretimine evet diyerek yabancı dilde eğitime karşı olanlar, diğer yanda; ikinci dil anadil yeteneğini arttırır, batı dilleri anadili bozmaz, Türkçe’yi unutturmaz olumlu etkiler, eğer Avrupa Birliğine gireceksek yabancı dil ile öğretimin sürdürülmesi gerekir diye düşünenler . Bu görüşlerden her birinde yabancı dille öğretim sorununun önemli boyutlarına dikkat çekilmektedir. Hemen tüm görüşlerin içerdiği anlam «yabancılaşma» sözcüğü ile özetlenebilir. Humboldt’ta, Sapir ve Whorf’te dil, düşünceye bağlıdır. "Dilsel görecelik yaklaşımına" göre kişi, dünyayı kendi dilinin ona sunduğu olanaklar içinde algılar. Chomsky ve Piaget’ye göre ise dilin, düşünce üzerindeki etkisi azdır. Yine de; dil, "kişiye sunduğu olanaklar" denince yalnızca yapısı, türü (typology) olarak değil, tüm işlevleriyle birlikte düşünülmelidir. Dil, insan için yalnızca bir işlemsel dizge değildir. Göstergeler arasında yaşayan insan, gösteren ve gösterilenler arasında herhangi bir nedenlilik taşımayan, bireyler arasında «uzlaşma» yoluyla oluşan «anlam»ı da kavramakla yükümlüdür. Örneğin şiirde -sözcüklerle yazılan anlam ve ses bütününde- dilin kişiye sunduğu olanaklar söylem ve dil dışı bağlamın önemi kendisini netlikle gösterir. Bir dil içindeki hemen hemen tüm iletişim dizgelerini kapsayabilen, anlambilimsel bir çok değerlilikle varolan yazın (ve şiir) dilinin yanı sıra anlamsal çok değerliliklere asla yer vermemesi gereken, kuralları ve göstergeleri kalıplaşmış bir dizge niteliğindeki bilim dili düşünüldüğünde ortaya çıkan uzlaşmaz görünüm de, «söylem» oluşturma noktasında birleşir. Ve bildirişim modeli içersindeki hiçbir dilsel etkinlik "yaşantı ortaklığı", alıcısı ve vericisi olmaksızın bildirişim eylemini tam olarak gerçekleştiremez. Bilim, bir toplumda henüz anadildeki alıcısı ile iletişimi tam olarak gerçekleştirememiş ise yabancı dille yapıldığında bir "kendi kendine konuşma" olarak kalacaktır. İki dillilik, çok dillilik, kültürlerarası yaklaşım gibi üst amaçları oluşturan dünya koşulları, dilbilimcileri, aydınları kazançlı-kayıplı iki dillilik, yarım dillilik vb. kavramlarla her zamankinden daha çok karşı karşıya bırakmaktadır. Etimolojik dilbilim, sembolik etkileşimcilik vb. alanlar bu konularda araştırmalar yapmaktadır. “Geleneksel yabancı dil öğretiminin başarısızlığı karşısında birçok ülke iki dilli eğitimi yeğlemektedir.”(9) Eğitim programlan açısından iki türlü uygulama vardır; Aynı dil ve kültür çevresinden gelen ve önceden okuldaki dille bir ilişkisi olmamış çocuklarla bir araya getirilerek öğretimin bir bakıma Anadolu Liselerinde olduğu gibi tümüyle ikinci bir dilde yapılması, DALDIRMA (Immersion), çocukların evde anadilini kullanıp, okulda ise ayrı bir dilde öğrenim gören çocuklarla birlikte öğrenim görmeleri, BATIRMA (Submersion) adını alır (örn. Almanya'daki Türk çocukları). İkidilliliğin sınırlarının ne olduğu, yabancı dil öğrenme sürecinde dillerin birbirini nasıl etkilediği vb. çalışmalarla ilgili veriler halen incelemelere konu olmaya devam etmektedir. Öğrenme incelemeleri göstermektedir ki, anadil ve yabancı dil öğrenimi eşzamanlı etkinlikler değildir. Genellikle yabancı dil, anadil ediniminden sonra başlamaktadır. İnsan, dilin bildirişim işlevini, anadilini öğrenirken edinmektedir. İkinci dille tanıştığında artık dille ne yapacağını bilir. Bu nedenle «anadil edinimi ayrı bir önem kazanmaktadır. Çağdaş bir yabancı dil öğretim programında da anadil ve anadil kültürü bir 'art deneyim alanı" olarak, sistemleştirme ve transferden önceki ilk aşama olarak ele alınmaktadır. Yabancı dil bilmenin, kişiyi kültür edinmenin, bilimsel davranış kazanmanın getirdiği yetkinliklerle donatacağı düşünülmektedir. "Dil içi dünya görüşü ediniminde" yalnızca ve /ya da mutlaka yabancı dil bilmenin belirleyici olacağı görüşüne katılmak mümkün değildir. Bu, ancak "kültür edinme, bilimsel davranış kazanma" vb. tutumların anadil ortamında edinilemediğini gösterir. İnsanlar her türlü bilgiyi edinebilecekleri seçeneklere sahip olabilmelidir. Çünkü additif düşünce öğrenmemekle değil, öğrenmekle, bilmekle kazanılır. Ancak, eğitim-öğretim, amaçlı bir etkinliktir. Hedef ve amaçlar çok iyi belirlenmeli, kapsam, uygulama, kullanılacak öğrenme-öğretme yöntem ve teknikleri titizlikle planlanmalıdır. Bir öğretim programında; İşlevsellik Esneklik Bilimsellik Amaçlara yönelik olma Topluma uygunluk Ekonomiye uygunluk Uygulanabilirlik özellikleri iç içe bulunmalıdır (10). İyi planlanmamış bir öğretimde geribildirim «feedback» yoksunluğu yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de fosilleşmelere (fossilization) yol açacak, «yanılgı incelemelerine» konu olacaktır. KAYNAKÇA (1) AĞAOĞLU, Adalet; ‘Romantik Bir Viyana Yazı’ Yapı ve Kredi Yayınları, 1993 (2) ERKAN, Hüsnü;’Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme’ T. İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1993 (3) UYGUR, Nermi; ’Kültür Kuramı’; Remzi Kitabevi, İstanbul 1984 , s.17/ 30 (4) DEMİREL, Özcan;’ Yabancı Dil Öğretimi’, Pegem Yayıncılık, Ankara Mart 2003 ,s.22 (5) Milli Eğitim Temel Kanunu, Sayı 1739 (6) ‘Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu’, Sayı 2923 (7) ‘T.C Anayasası 1982 ‘Doğan Ofset, İstanbul 1987 (8) YILDIRIM, Cemal;’Bilim Felsefesi’ Remzi Kitabevi, İstanbul,1991 (9) DEMİRCAN, Ömer;’ Yabancı Dil Öğretim Yöntemleri’ Elif Kitabevi, İstanbul 1990 , s.20/21 (10) ÖNDER, Namık Kemal; ’Öğretimde Program, İlke ve Yöntemler’ Ankara 1986. (11) ‘Anadilinde Çocuk olmak’ Yazı Dizisi; Cumhuriyet Gazetesi, 1989
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ülkenur Kaynar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |