Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Marketlerde deodorant reyonlarının önünde, deodorant kokularına bakıyor, ama fazla koklamaya korkuyordu. Çünkü kokladıkça kokularının biteceğini düşünüyordu. Market sahiplerine zarar vermek istemiyordu. Evde salondan çıkarken, boşuna çalışmasın diye, saatin pillerini çıkartıyordu. Geri döndüğünde pilleri geri takıyordu. Saat de kaldığı yerden çalışmaya başlıyordu. Zamanı bir türlü kontrol edemediğinden yakınıyordu. Karpuz yediğinde çekirdeklerini yutuyordu. Öğrenciyken toprağa düşen çekirdekten meyve ağacı çıkacağını öğrendiğini hatırlıyordu. Taze ve zahmetsiz karpuz yemek istiyordu. Maddi durumu belirsizdi. Bazen bir misafirlikte “Sütlü kahve içer misiniz?” dendiğinde “Ücretli mi?” diye soruyordu. Saçları döküldüğünde üzülüyor, dökülen teli alıp tekrar tepesine koyuyordu. Bunu yaptığını gören çocuklar –çocuklarla arası iyiydi-, saçlarını kapışıyorlardı; alıp kendi tepelerine koyuyorlardı. Ancak misafir geleceği zaman temizlik yapıyor, bir yandan da üzülüyordu. Yeni alınmış giysi gibi, yeni temizlik yaptığının ve aslında pis olduğunun belli olacağını düşünüyordu. Bazen ağladığında gözyaşı ona farklı geliyordu. Su gibi; tuzsuz, gözünü yakmayan, damlasız, kesintisiz. Bazen gözkapaklarının gözyaşlarını kapatacak kadar büyük olmamasına canı sıkılıyordu. Ne zaman parmakları tozlansa gözleri kaşınıyordu. Parmaklarıyla gözleri arasında bağlantı olduğunu düşünüyordu. Sinirlenince eşyaları ters çeviriyordu. Sinekten korkuyordu. Yüzünün ayna ve fotoğraflarda asimetrik çıktığını söylüyorlardı. Gerçek yüzünü bilmiyordu, merak ediyordu. Camın güneş ışığını engellediğini düşünüyordu. Hava kararmaya başladığında cam açıyordu. Terinin kokusuna bayılıyordu. Peynirli poğaça gibi koktuğunu düşünüyordu. Yine de biraz yürürse, kokunun geçip geçmeyeceğini deniyordu. Yolda yürürken gözü kime takılsa takılıp kalıyordu. Gözünü kurtaramıyordu. Yolda yürürken kimden gözünü kurtaramasa, bir anda adımları da o tarafa yöneliyordu. Kimseye bakmadan yürümeye çalışıyordu. Hızlı yürüdüğünde rüzgar yaptığı için üşüdüğünü düşünüyor, art arda hapşırmalarını buna bağlıyordu. Kapıyla telefonu karıştırıyor, kapıyı açınca “Alo!”, telefonu açınca “Kim o?” diyordu. Birinden ayrılırken “Güle güle”, uğurlarken “Hoşça kal” diyordu. Güle Güle!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Beyza Ersoy, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |