..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşama karşı sımsıcak bir sevgi besliyorum... -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Toplum > Zafer ŞIK




10 Mart 2005
Mirasyedilerin Baba - Oğul Savaşı  
Zafer ŞIK
Çinli talebeler Konfiçyus’a sormuşlar: “Hocam, ülkenin başına geçseydiniz ilk iş olarak ne yapardınız?” o da cevaben: “Dili düzeltmekle başlardım” demiştir.


:CJAA:
MİRASYEDİLERİN BABA-OĞUL SAVAŞI

Çinli talebeler Konfiçyus’a sormuşlar:
“Hocam, ülkenin başına geçseydiniz ilk iş olarak ne yapardınız?” o da cevaben:
“Dili düzeltmekle başlardım” demiştir.

Moral Fm’de Meçhul Kaptan’ın sunduğu Sessiz Gemi adlı şiir programına bu hafta, bir dilbilimcisi olan ulusal radyolarda haber spikerliği yapan ve adını andığımız aynı radyoda, haberleri sunan değerli büyüğümüz Sırrı ER vardı. Tabi programına ilk defa konuk alan Kaptan’ın konusu da dil konusuydu haliyle. Ses üstadı olan Sırrı Er oldukça önemli konulara
değindi. Bakalım onları dinlerken aklımızda neler yer etmiş.


“Mimar Sinan Süleymaniye Camisini inşa ettiğinde 120 bin kelime konuşulduğu anlatılır. Şimdi ise aşağı yukarı 200-300 kelimeyle konuşuluyor.”

Yeni bir kitap çıkarmış olan Sırrı beyin kitap konusu da Türkçe. Acaba neden Türkçe?

Radyo ve televizyonların çoğalmasıyla birlikte dile sanki siyah beyazlı dönemlerde olduğu kadar önem vermemeye başladık. Yabancı dillerden gelen kelimeler adeta dilimizi istila etti?

Hamdullah Suphi Tanrıöver en büyük hitabetçilerimizden, Türkçe’ye hakim ve güzel konuşanlardan olan Milli Eğitim Eski Bakanı, Mehmet Akif’in de yakın dostu. Bakan, hatırasında kompartımanda yolculuk esnasında sohbet ederken kendisini dikkatlice süzen bir kişi gözüne ilişir. Ve bakar ki bu kişi bir Fransız ecnebisi. Hamdullah beye yaklaşıp der ki:
- “A be kuzum siz nece konuşuyorsunuz? Ben dil bilimleriyle uğraşıyorum fakat ömrümde bu kadar güzel, insanın kulağına melodisi hoş gelen bu dili ilk defa duyuyorum.” Hamdullah bey de:
- Türkçe konuşuyoruz. Deyince, ecnebi de:
- “Konuşmaya devam edin, ne kadar hoş, dinleyeni mest ediyor” diye Türkçe’nin ne kadar kulağı hoş gelen bir yapısı olduğunu söyler.

Sırrı Bey’in kitabının adı “Türkçe’nin Adı Var”.
Dünyada en çok konuşulan dil sıralamasında Türkçe beşinci sırada.

Türkçe’mizi zenginleştirmenin yolu küçük yaşta eğitimden geçer. Batıda anaokullarından itibaren bu eğitime başlanılır. Bu konuda anne-babalara çok büyük vazifeler düşüyor.

Türkçe’yi onyedi bin kelimeyle konuşan Yahya Kemal:
-“Kelime hazineniz ne kadar çok ise zekanız o nispettedir.” demiştir.

Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre Amerikan çocukları 12 yaşında iken 6 bin kelime ile konuşuyormuş.Amerika’da ders kitapları 97 bin küsür kelime ile hazırlanırken biz de ise 6,500 kelime. Bunların da takriben %5ini ancak kullanıyoruz.
İletişimi güçlü olan insanlar hayatın her kesiminde başarılı olmuşlardır.

Şeyh Şamil bir sözünde: “dilini kaybeden, vatanını kaybeder, milletini kaybeder…… ve dinini kaybeder.”
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmek için İstanbul surlarının önüne geldiğinde, kendisine gönderilen Bizans elçisinin bu sevdadan vazgeçmesinin gerektiğini söylemesi üzerine:
“Git imparatoruna söyle, benim düşündüklerimi hayal bile edemez”. Ve bir gece vakti dağdan gemileri haliçe indirir. Eğer Fatih 200-300 kelime ile konuşsaydı bunu başarabilir miydi? Hayır.

Daha bu minval üzere çok mevzulardan bahsetti Sırrı bey. Bu değerli çalışmasından dolayı kendisine muvaffakiyetler diliyorum. Ama eksik bir şey vardı konuşmalarında: Risale-i Nur!

120 bin kelimeden 200-300 kelimeye düşüşümüz malum Dünya nezdindeki itibarımıza da aksetmiştir bu hal-i pür melalimiz. Bu itibarı tekrar kazanmamızın yegane çaresi bu hastalığımıza deva olacak çalışmaların yapılması iledir.

Şöyle bir etrafımıza baktığımızda, Osmanlı dil mirasını en itinalı ve başarılı şekilde muhafaza eden, asrımızın gözbebeği olan Risale-i Nur’dur . 100 binden ziyade kelime hazinesiyle bu eserlerden istifade eden zatlar unutulmaya ramak tutmuş lisanımızı iyi bir surette istimal etmekle beraber, bu eserleri hayatlarına program yapanlar, toplum asayişini kontrol altına almışlardır. Bu eserleri yazıp mütalaa edenler tabir-i caizse birer toplum mühendisi olmuşlardır.

Hepimizi iyi biliyoruz ki dünyada kaybettiğimiz o eski itibarı kazanmanın yegane çaresi Osmalıcayı yeniden diriltmektir! Ve bu vazifeyi tam manasıyla Risale-i Nur’ların yaptığı-yapacağı da aşikardır. Avamdan havasa kadar her kesimin istifade edebileceği bu eserler artık okullarda da okutulmalı hatta anaokulundan başlanılmalıdır . Bir zamanlar cumhuriyeti yıkıyor diye evlerde bile okutulması yasak olan bu eserlerin tam tersine ne kadar vatanperver, milletperver ve asayişin muhafızı olduğu artık herkesin kabulü olmuştur.

Artık devlet olarak Osmanlıca’ya sahip çıkmamızın zamanıdır. Çünkü bu eserler bizim kimliğimizin nişanesidir. Üç kıtada at koşturan Osmanlının torunları olarak tekrar o parlak günlere kavuşabilmenin reçetesidir Risale-i Nur’lar. Yoksa Allah muhafaza yarın mahşerde o şanlı ecdadımızın:

-“Siz misiniz bizim mirasyedilerimiz ” diye suratımıza tükürmemeleri içten bile değil. Onlar yapmasa bile yakın bir istikbalde evlatlarımızın yapacağı muhakkak. İnsan babasının ya da dedesinin yüzüne tükürmesine içerlemez ama bunu ya evladı yaparsa! Eğer biz Osmanlıca’ya sahip evlatlarımız bunu çekinmeden yapacaklar. Tıpkı Bedir’deki baba-oğul savaşı gibi.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kırmızı [Şiir]
İnşikâk [Şiir]
Firûze – Zamânsız, Fermânsız Son Şiir [Şiir]
Melekler de Aşka Düşer [Şiir]
Acemi [Şiir]
Firûze ve Ölüm [Şiir]
Ben'e [Şiir]
Güllerin ve Gönüllerin Efendisine [Şiir]
Firûze - Dert ve Devâ [Şiir]
Çağrı [Şiir]


Zafer ŞIK kimdir?

Gecenin, yalnızlığın, suyun, gülün, çayın ve gece yürüşüşünün tutkunuyum. .

Etkilendiği Yazarlar:
Zafer ŞIK


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Zafer ŞIK, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.