..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Özyaşamöyküsü başka insanlarla ilgili gerçekleri anlatmak için eşsiz bir araç. -Philip Guedella
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > Durum




6 Nisan 2005
Taksim'in Parlak Işıkları - 1 -  
Bu Caddede Herşey Sondan Başlar

Durum


"Hatta bir akşam kendi kendine “Madem kirlenecektin çocuk neden o kadar saf kalmaya çalıştın?” diye sorarken, peçetedeki balığı görmüş bu çocuk, balık ağlıyormuş… “Neden ağlar peçetedeki balık?” deyivermiş o anda...


:BDDB:
Kararlı adımlar… Ama biraz sendeliyorum galiba hala tam ayılamadım. Evin içi çok karanlık olduğu için mi böyle yeniden doğmuş hissine kapıldım, yoksa gerçekten ilk defa kendi irademle bir radikal karar aldığım için mi böylesine elim ayağım titriyor bilmiyorum. Fütursuzca meydana doğru yürüyor, yaramazlık yapmış çocuk edasıyla evime döndüğümde yaşayacağım pişmanlığın hesaplarını yapıyorum ama sanırım uzun zamandır ilk defa doğru seçeneği karalıyorum yani doğru* insanlardan kaçıyorum.

Ve sabah evden ve beni tüketen o diyarlardan ayrılmadan hemen önce evdekilerin hepsine şöyle bir durup bakıyorum. Hepsi ne güzel uyuyorlar, o hep saklandıkları kabuklardan sıyrılmışlar, içten, mutlak umut ile birlikte zararsız ve masum… Hâlbuki hepimiz o gece her zamanki gibi çok fazla içmiştik. Ben, Andaç, Sinan takılırken yanımıza Özlem de gelmiş sonra gittiğimiz Pulp adlı barda Işıl ve İzzet e de rastlamıştık. Hani o hep dışarıda bir yerlerde gördüğümüzde hiçbir şey olmasa dahi “Acaba eğleniyorlar mı?” sorusunu bize sordurtan, şeytanın sağdan geleceğini bilsen bile sağ tarafının neresi olduğunu bulamadığın, zaten ertesi gün de sana bir ton şey sorduklarında “Evet, evet hatırlıyorum” tarzı külli ya yalanlarla fiyakanı bozdurmadığın, o bilindik sarhoş triplerindeydik.(Bkz: Ohhh!! Küp gibi oldum).

Yalnız, alkol bağımlılığı, içine girip de çok saçma ve şuursuz bir olay olduğunu anladığın anda, düş kırıklıklarıyla beraber seni umutsuzluğa iter ve ruhunda defolara sebebiyet veren bir tür mazoşistlik halini alır. Muhtemelen kendine acı çektirmeyi görev bilinciyle yerine getiren ve körelmek üzere olan bu 6 kalp alkolün de etkisiyle Mart kedisi gibi miyavlamakla kalmayıp Pulp’dan çıkıp, “Hadi İzzet’in evine girelim” derler. Hatta ve hatta büyük bir pişkinlikle tırnak içindeki yüklemi alıp işteş hale getirip birbirlerine söylerler ki işteş fiiller benim gözümde ilk defa o gece 2 den fazla insanın arasındaki eylemi anlatır hale gelmiş.

Bizim çocuk ise Taksim'de ateistiyle, mafyasıyla, travestisiyle, tinercisiyle, satanist bozuntularıyla, sivil polisiyle, sinyalcisiyle, turistiyle, komünistiyle, rahibiyle, “punk”çısıyla, “hip hop”çısıyla hatta ve hatta hophopçusuyla dahi muhabbet içerisine girmiştir ama 5 tane insan kimliğini unutup helak edilesigelen insanın yaptıkları aktiviteye katılsam mı katılmasam mı çelişkisine düşmüştür. Aslında ilk başta o da en basit tabiriyle içindeki “HAYVAN” ı uyandırmaya çalışmıştır ama ne olduysa uzak durmuştur bir şekilde. Diğer 5 inin işi bittiğinde o bir yere çökmüş, donup kalmıştır. Ne yapsın odanın köşesindeki mumun yanına oturur. Bir anda bir şeyler olur ve ağlamaya başlar. Diğerleri her zaman ki gibi Onur’un çok içtiği için duygusal buhrana girdiğini düşünür ne de olsa Onur her içtiğinin gecesinde ağlamaktadır. Ama bu sefer farklıdır. Herkes çevresine toplanmış neler olduğunu anlamaya çalışırken o döner ve “Bitti!” der.”Taksim’deki maceram bitti…”. Sonra da Said’i doğrularcasına “Ben geldiğim yere dönüyoru...".Korkulu ve şaşkın gözlerin önünde önce burnundaki daha sonra da dudağındaki halkayı çıkarır. Daha bitmemiştir, tırnaklarına sürdüğü o çok sevdiği rengârenk ojeleri çıkaracaktır. Özlem onu anlamış olacak ki çantadan aseton alır ve kendi elleriyle ojeleri çıkarır. Hatta benim ne yapmak istediğimi, nereye gideceğimi de hissetmiş ve bana göz kırpıp “Ben bu ojeleri hiç sevmemiştim zaten!” demiştir. Özlem de içten iyi bir insan olmasına rağmen taksimde yaşamanın acımasızlığını benimsemiş bunun doğrultusunda, herkesin bu dünyada zorlandığı bir zaafı olduğu için o da hep şehvet konusunda nefsine boyun eğmiştir. Onun da taksimde tanıdığım yüzlerce farklı ve acı dolu hikâyelerden birine sahip olduğu zaten apaçık ortadaydı ne yazık ki genç yaşında baba tacizine maruz kalmıştı.

Mum bitti… Hepsi uyudu bir tek Özlem uyumadı. Benim sabah erkenden evden ayrılacağımı ve buralara bir daha gelmeyeceğimi biliyordu. Beni sevdiğini ve özleyeceğini söylerken “Acaba bu bataklıkta çiçek açar mı hiç?” diye düşünmeden edemedim. Onu da uyuttuktan sonra eşyalarımı topladım ve çıktım.
Yokuşları çıkarken gece evdeyken yaptıklarımı ve beni tanıdıklarını zanneden insanların benim söylediklerimi duyunca nasıl yüzlerinden kan çekildiğini düşünerek ister istemez gülüyorum. Ama kendimden bile korkar olmuşum ki gülümseme yerini ani dudak bükmelere bırakıyor zaten psikiyatrisimin de koyduğu obsesif kompulsif ve B.L.P.D.* teşhislerinden sonra kendimi daha bir inceler olmuşum. Bende oluşan ani tepkiler, paranoya, duygu değişimleri ve anlamsız gözyaşları son 1 ayda aldığım aşırı alkol ve esrarın da tetiklemesiyle o kadar artmış ki bendeki yozlaşma beni bile korkutur olmuş… Hani şu parlak ışıkları ve şeklen sevdiği insanları görünce “İşte aradığım ortam,mekan!!oleyyy!!” diyerek o bataklığa koşmak ne kelime!, uçarak atlayan o çocuğu bile uykusuz, beraberinde rüyasız, beraberinde hayalsiz bırakır olmuş…Yani kafası bir milyon iken hayattan bir nebze de olsa tat alan insanlardan olmuş… Hatta bir akşam kendi kendine “Madem kirlenecektin çocuk neden o kadar saf kalmaya çalıştın?” diye sorarken, peçetedeki balığı görmüş bu çocuk, balık ağlıyormuş… “Neden ağlar peçetedeki balık?” deyivermiş o anda, sonra kafasını çevirdiğinde “o”nu görmüş. “Bir mendil neden kanarsa ondan Onur! Bir mendil neden kanarsa ondan!!”

Bu son diye yüzlerce kez telkin yapmışım nitekim o gece panzehiri oluk oluk akmış gözlerimde buluyoru. Nasıl uyandım ben de bilmiyorum! Ne ben pişmanım ne de kaybolan pırıltım… Hayatım, inandıklarım, sorumluluklarım yani bir kenara attıklarım üstüne üstlük bir de bu benim diye yazdıklarım: “Şizofren çıkmazında intihar provaları, melankoli olmanın acıları, trajedi sempatizanlığı, otistik karakter ve biraz duygusuz hikâyeler, kısa ama sık ağlama krizleri, bir milyon baloncuktaki melek, anti-tikky, büyümüş biriydi aynanın içindeki, iyi ki varsın, iyi ki yokum...”.Tam o sırada meydana varıyorum.

On aydır beni bu diyarlarda dolaştıran rehberim sonunda ölmüştü. Hani hep dönüşler zordur ya benim de dönüşüm kolay olmayacak. Uzun olacak zor olacak ama olacak… Hade eyvallah…

doğru *: Uzun süre aramayıp habersiz bıraktığım, kendi sorunlarımı durduk yere onlara bağlayarak üzdüğüm ve sonunda kaçtığım tertemiz insanlara ithafen…

B.L.P.D.*: Border Line Personality Disorder

.Eleştiriler & Yorumlar

:: karanlık
Gönderen: Nilay Toğrul / Ankara/Türkiye
23 Nisan 2005
bazen ışığı bulabileceği tek yerin karanlığın ortası olduğunu sanar, aldanırsın. oysa sadece ışığın yol alışını karanlıkta daha net görürsün... kaynaktan uzaklaştıkça, netlikle gözündeki kıymet büyür... ama odan soğur, bedenin titrer... aldanmamak lazım siyahın sonsuzluğuna... fluluk çoğu zaman kurtarsa da, netlik huzur demektir...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anılar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Taksim'in Parlak Işıkları - 2 -


Durum kimdir?

sizofren cikmazinda intihar provalari,melankoli olmanin acilari,trajedi sempatizanligi,kiril gan rüyalari,devamında otistik karakter ve biraz duygusuz hikayeler,kisa ama sik aglama krizleri,bir milyon baloncuktaki melek,idioteque,anti-tikky,büyümüs biriydi aynanin icindeki,aşkın onu sancıya mıhladığı yerdeydi ve tabii ki iyi ki varsin iyi ki yokum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Turan Alkan


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Durum, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.