Işık...Kimi zaman ne kadar da ölümcül olabiliyor. Benim için de aynen öyle olduğu bir geceydi. Her zamanki şehirde her zamanki barın her zaman oturduğum masasında oturmuş etrafa bakınıyordum. Her zamanki garson bana her zamanki gibi ne içmek istediğimi sordu. Ben de her zamanki gibi ''Votka limon'' dedim. Her zamanki gibi bir geceydi. İçkim geldikten sonra farkettim ki eskisinden daha yavaş içiyordum artık. Bu bar artık bu dudak payını baya abartmış mıydı bana mı öyle geliyordu? Ağzıma doğru götürürken üzerinde kendi yansımamı gördüğüm bardak; ''Hayır, her zamanki gibi'' dedi. Evet dudak payında her hangi bir değişiklik yoktu. Barda çok değişik insanlar vardı o gece. Her zamankinden farklı insanlar, ya da bana her zamankinden daha farklı görünüyorlardı. Tek elim bardağımın üstünde dans ederken diğer elim saç köklerimi okşamakla meşguldü. İlk kez gördüğüm insanların yüzlerine bakarak neler düşündüklerini kestirmeye çalışıyordum. Çocukluğumda kendi kendime geliştirdiğim bir oyundu bu. Sarışın ve güzel bir bayan oturuyordu çaprazımdaki masada. Sabırsız sabırsız etrafa attığı bakışlar yetmiyormuş gibi, ayakları da dikkat çekecek biçimde zemini dövüyordu. Belli ki birini bekliyordu. Telaşlı telaşlı kontrol ettiği saatinin akrep ve yelkovanları, ona inat ilerlemiyorlardı eminim. Derken beklediği kişi geldi. Uzun boylu, esmer, bakımlı bir erkekti içeri giren. Saçlarını arkaya doğru iyice yapıştırmış, şık giyimiyle dikkat çekiyordu. Kadının önce ayaklarının zemini dövmesi durdu, sonra saatin akrep ve yelkovanları rahat bir nefes aldılar. Sarıldıklarında, ''işte hayat bu olmalı'' diye düşündüm. Gözlerim o masayı terketmek zorundaydı zira artık orada bir hikaye kalmamıştı. Tekrar kapıya dikmiştim gözümü ki niyetim içeri ilk giren insanın hikayesini kurmaktı. Barmen giriverdi kapıdan ama bu sayılmaz dedim kendi kendime. Daha önce yüzlerce kez kurmuştum bu salak barmenin hayatını. Sabırsızlıkla ve çocuksu bir heyecanla beklerken kapıdan girecek olan kişiyi, gözlerim yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu. İçeri giren beni bir ay önce terkeden sevgilimdi. Sağ eli bacağıyla kırk beş derece açı ile ilerlerken, sol eli başka bir eli kavramıştı. Güçlü ve kendinden emin bir erkek eli. Hemen kafamı arkaya çevirdim, o an onlara görünmek hayatımda en son isteyeceğim şeydi. Yüzüne kaçamak bir bakış atmak için baktığımda, hemen çaprazımdaki masaya oturduklarını gördüm. Eski sevgilim, ben ona ''Cicim'' derdim, çantasını yanındaki masaya koymuş, yanlarına sipariş almaya gelen garsonun gözlerine bakmaktan kaçınarak, yanında gelen adama bakıyordu. Gözler onu çok korkuturdu, nedenini bana bile söylemedi asla. Garson şaşkın bir şekilde bir cicime bir de yanındaki adama bakıyordu. Siparişin önce kimden geleceğini merak ediyor görünüyordu. Ben ise bu sırada lütfen beni görmesin diye Allah'a yalvarıyordum. ''Viski'' dedi adam. Garson not alırken, sanki akılda tutması çok zormuş gibi, garsonun üzerindeki gözlerini yavaşca cicime doğru yöneltti. Cicim her zamanki gibi sol elini sağ elinin üstüne koymuş ve düşünüyordu. ''Votka limon'' dediği an ben de aynı anda ''Votka limon'' diyordum içimden. Başka bir şey içmezdi. Ama bunu başka birinin de öğrenecek olması içimi çok acıtmıştı birden. Garson bunu da not defterine kaydettikten sonra topuklarının üzerinde dönerek hızlı adımlarla bara doğru yöneldi. Ellerim terlemeye başlamıştı. Heyecanlandığımda hep ellerim terlerdi. Eğer bardağımın bir dili olsaydı eminim bana ilk söyleyeceği cümle ''Hey bıraksana beni be! Canımı acıtıyorsun!'' olurdu. O'nu yavaşca havaya doğru kaldırıp hakkını vererek diktim kafama! Sonra yavaşca masanın üzerine bıraktım ve oynamaya devam ettim. Her ne kadar bedenim o masada kendi yaptıklarımla ilgilense de, ruhum cicimin masasında ki yerini almıştı bile. Adam ne de ukala görünüyordu. Takım elbisesi adeta göz alıyordu ve ayakkabıları gıcır gıcırdı. Saati bir hayli pahalı olmalıydı. ''Tazeliyeyim mi?'' sesi beni gerçek dünyaya döndürmüştü. ''Lütfen'' dedim. Bardağımı önümden alıp bara doğru ilerleyen barmen gözlerimin önünden çekildiği an cicimle göz göze geldik! Hiçbir ay tutulması bu kadar göz alıcı olmamıştır eminim. Siyah gözleri tüm güneşimin önüne geçmişti ve şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Ben de ona bakıyordum tabi. ''İlk kim gözlerini kaçıracak sevgilim hadi!'' Ne çok oynardık bu oyunu eskiden. Hep kaybeden ben olurdum, o gecede bu değişmedi. Bakışlarımı yavaş yavaş üzerinden alarak, bir annenin çocuğunun üzerine yorganı yavaşça örtmesi gibi yanındaki adama kaydırdım. Oradan bara, oradan karşımdaki, çirkin bir kadının oturduğu masaya, ordan da tazelenip önüme gelmiş votka limon bardağıma. Bir daha ona bakabilir miyim diye düşündüm. Sanırım bakamayacaktım. Bardağımı kavrayarak dudaklarıma götürdüm. Tek hamlede hepsini gırtlağımdan aşağı döktüm. İlk defa tek hamlede içiyordum bu zıkkımı. Bardağın içime akıttığı zehir bana tarifi güç bir kuvvet, cesaret vermişti. ''Tek bir bakış! Son bir bakış! ve sonra yoluna git!'' dedi içimden gelen tanıdık ses. ''Aşkım! Eğer bir gün ayrılırsan bana ne sorarsın ilk?'' derdi hep. ''Hiç bir şey sormam!'' derdim. ''Ama ne olur sor bir şeyler sor belki de barışırız o zaman.'' bunu ısrarla söylerdi hep. Gözlerim cicimin masasına döndüğünde keşke hiç bakmasaydım diye düşündüm. Gülüyordu! Başka bir adama, başka bir hayata! Bensiz gülebileceği hiç gelmemişti aklıma! Çok sinirlenmiştim! ''Soru mu istiyorsun? Al sana soru geliyor!'' Yavaşca ayağa kalktım. Sanırım ayağa kalktığımı anlamıştı. Bunu birden kesilen gülücüklerinden anladım. Masasına doğru ağır adımlarla ilerlemeye başlamıştım. Her adımımda biraz daha terlediği o kadar belli oluyordu ki. Yanındaki adam ise her şeyden habersiz cicimi etkilemeye çalışıyordu. Adımlarım hiç hızlanmadan aynı ağırlıkta masaya doğru ilerliyordu. Artık çok yakındım. ''Her zaman soru istiyordun değil mi? Al sana soru!'' İçimdeki tanıdık ses bir kez daha gevezeliğini sergiliyordu. Artık masanın yanındaydım. Cicem bana bakamıyordu, adam ise meraklı meraklı bakmaya başlamıştı. Ciceme doğru bakıyor olmam işimi biraz kolaylaştırmıştı. ''Afedersiniz hanımefendi?'' dediğimde ruhunu teslim etmek için yalvardığına emindim. Sıkılarak ve utanarak ''Efendim?'' dedi. Gözlerinde gördüğüm şey katıksız cehennemdi. Mutluluğuna bir kabus gibi çökmüştüm! Gözlerine baktım ve kısık bir sesle ''Saat kaç acaba?'' dedim. Şaşırdı, adamın yüzüne baktı, sonra tekrar bana. Cevabı vermeye hazırlandığında ben çoktan arkamı dönmüş ilerliyordum. Arkamdan cicimin sesi ''23.13'' şeklinde geldi. Utanıyordu ve bozulmuştu. Fakat cicimde, adamda, şehirde, barda, votka limon da biliyordu ki benim kolumda saat vardı.