Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
Ülkemiz,nispeten sukunet içerisinde geçirdiği birkaç yıldan sonra korkarım,yakın geçmişte yaşadığı şiddet dolu yıllardan daha uzun süreceğini sandığım,yeni bir terör dönemine ayak basmış durumdadır. Korkarım ki bu yazı bilimsel/deneme türünden bir yazı olacaktır.Okumaya başlayanlara sabırlar dilerim. Terör’ün tanımı,halk’ı korku ve yılgınlığa sürüklemek suretiyle.....amaçlıyarak,diye başlayıp sürer gider.Bu şekilde pek çok tanım üretebilirsiniz.Ama bu tanım terör’ündar tanımıdır.Geniş anlamıyla terör;kişi,topluluk grup ya da devlet’in belirgin (önceden belirlenmiş) bir amaca ulaşmak için şiddet gösterisine girişmesidir. İki tanım arasındaki temel fark,dar anlamıyla terör’ün örgütlenmiş,siyasi bir nüve oluşturmuş insan toplulukları arasındaki ilişkileri deforme etmeye/yeniden üretmeye,oluşturmaya yönelmesi iken,geniş anlamıyla terör,tek tek bireyler ve devlet öncesi topluluklar arasındaki ilişkileri deforme etmeye/yeniden üretmeye yöneliktir. Bu tanımlamalar ışığında,geniş anlamıyla terör’ün,insan topluluklarının,bir siyasi nüve(devlet) etrafında toplanmazdan önceki,ancak eşitlikçi/ortaklaşacı dönemden sonra yaşandığını düşündüğüm ‘kaos’,geçiş döneminin belirgin özelliği olduğunu ileri sürebilirim. İnsanlar,aileler,klanlar bu dönemde,eşitlikçi/ortaklaşacı dönemi sona erdiren kısıtlı kaynakların paylaşımı/yeniden paylaşımı için planlanmış/amaca odaklanmış şiddeti,yani terör’ü kullanmış olmalılar.Bu planlanmış/amaca odaklı şiddet,tabiidir ki giderek amaçları ortak olan insanları,klanları topluluklar haline getirmiş,klanlar aşiret haline dönüşmüş,saf şiddet,savaş’a dönüşürken,amaç;kaynakların paylaşımı/yeniden paylaşımından giderek,artı değer’e el konmasına,dönüşmüştür.(Lütfen,insanların,toplulukların nasıl olup da artı değer üretmeye başladıklarını sormayın.Yukarıda anılan süreç içerisinde bu artı değer’in de yeri vardır.)Nihayet siyasi nüve (devlet)ile karşı karşıyayız.El konulan artı değer’in yeniden üretilmesi,korunması zorunluluğu,insanların,toplulukların uzmanlaşmasına,işbirliğine hem yol açmış ve hem de bunların sonucu olmuştur.(Hay allah,gene mi bir paradoks,yoksa.) Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız gelişmelerin sonuçlarından birisi –belki en önemlisi- oluşan siyasi yapı’nın hafızasını oluşturan bürokrasi ve onun ihtiyaç duyduğuyazı’dır.Yazılı tarihle birlikte,devlet’in kendini idame etmek/yeniden üretmek için başvurduğu terör’e ilişkin pek çok kanıt,işaret bulabiliriz.Uygarlık’ınbeşiği Mezopotamya’dan başlamak gerekirse Sümerler’den Elamlar’a,Asurlu’lardan Akadlar’a tüm siyasi nüvelerin terör amaçlı şiddeti kullandıklarını görürüz.Sargon I,II serisinin serüvenleri (tabii ordusuyla birlikte) bu açıdan bir terör öyküsü değil midir?Ya meşhur Hammurabi ve yasaları?Davut’la güreş tutup,sırtının yere gelmesine izin verecek denli alçakgönüllü olan Rabb,Kenan ülkesine acı,gözyaşı ateş ve ölümden başka ne getirir?Rabb,zaten Yakub’un oğullarına Kenan’ı vadetmemiş midir?Sparta demokrasisinin egemenleri,ikinci sınıf vatandaş ve kölelerden,potansiyel tehlike oluşturacaklarını kestirdiklerini sürek avı ile yok ederken ne amaçlıyorlardı?Vandalizm kavramının tanımlanmasından bin yılı aşkın,Vandallar’ınRoma topraklarında görülmesinden yüzyıllar önce ,Roma iki savaş sonrası ancak mağlup edebildiği Kartaca’da,taş üstünde taş bırakmaz ve kentin kalıntılarını bile saban(bildiğimiz karasaban)ile ortadan kaldırırken,acaba ne amaçlamıştı,sorusunun cevabı açık değil midir?O Roma ki,başlangıçta,hoşgörü içindedir,İsa’nın takipçilerine karşı.Ama,Roma sisteminin tehdit edildiği algılaması baskınlaştıkça,hoşgörü yok olur.Collossium’da yankılanan artık,köle/gladyatörlerin zincir,kalkan,zırh,kılıç şakırtıları değil,ateş ile yüzleşen şakirtlerin feryatlarıdır,İsa yandaşlarına yönelik bu terör,kah hafifleyip,kah şiddetlenerek sürer gider.Hristiyanlığın önce resmen bir din olarak tanınmasına,sonra da resmi din olarak kabulüne dek.Fakat heyhat,terör sona ermemiş,sadece patron ve kurban değiştirmiştir.Engizisyon süreci başlar ve devam eder terör.Tanrı’nın kırbacı,bu sanını neye borçluydu,acaba?Ya,tarihin gördüğü en büyük imparatorluğun (gevşek bir konfederasyon olsa da) kurucusu niçin bu denli kısa bir sürede böylesine başarılı oldu?Aksak Timur’a ne demeli?Gerçek şu ki,terör salt tarih öncesinde değil,yazılı tarih boyunca da devletlerin/halkların elindeki en önemli silahtır,kendini yinelemek/yenilemek/yeniden üretmek için.Bu bölümde anlatmaya çalıştıklarımız kurumsallaşmış,resmileşmiş devlet terörüne ilişkindi.Artık,gayriresmi/alternatif teröre bir göz atabiliriz Tarih,devlet’in/egemenlerin terörü kadar,ezilenlerin/altta olanların terörüne ilişkin örneklerle de doludur,kuşkusuz.Spartacus vakasını,Abbasiler döneminin ünlü kçle ayaklanmalarını bu bağlamda değerlendirmek gerekmez mi? Aslında İslam tarihindeki ilk mezhep olan ‘Hariciler’in öyküsünü hatırlar mısınız?Önceleri Ali yanlısı olan Hariciler,giderek İslam öncesi eşitlikçi/demokrat geleneklere dönerek, İmamlık’ın hiç kimseye,gruba miras kalmadığı,kalmaması gerektiğinden hareketle gerek Ali ve gerekse Muaviye yandaşları üzerinde tedhiş kurmazlar mı?O Hariciler ki,İslam’ın ancak Muhammed döneminde nasıl yaşanmışsa,öyle yaşanması gerektiğini söyleyi,en küçük günahın bile dinden çıkmak için yeterli olduğunu savunup,dinden çıkanların da katledilmesi gerektiğini buyurmamışlar mıdır?Ceasar,son nefesini verirken de olsa katili/katilleriyle yüzleşebilmişti,Osman ve Ali’nin buna fırsatı olmuş muydu acaba?( Bu sorunun yazımızla ilgisi yoktur.Belki bir başka yazıda Doğu ve Batı’da gerçekleşen/gerçekleştirilen terör hareketlerinin karakteristiklerini ele alırsak değinme fırsatımız olabilir.) Şia doktrininin bir uzantısı olan Haşhaşi(n)’ler’e ne demeli?Sabbah ve Alamut kalesi hakkındaki söylencelerin,hala halk kültüründe yer bulabildiğinin farkında olmayanınız var mı?Peki,buraya kadar yazılanlar hiç çağrışımlara neden olmadı mı,beyninizde?O zaman günümüze dönelim.Günümüz Suudi Devleti’nin resmi mezhebinin,aslında mezhepsizlik olduğunun farkında mısınız?Hayır,benim amacım mezhepsizlik iyidir,kötüdür ya da şu mezhep iyi,şu kötüdür diye ukalalık etmek değil?Sadece,şu son günlerde yaşadığımız tedhiş’in kabataslak da olsa tarihsel/düşünsel izlerinin peşindeyim.Günümüzde Suudi Devleti de,tıpkı Haricun Fırkası gibi,İslam’ın ancak Muhammed dönemindeki gibi yaşanırsa,Allah’ın hoşnut olcağını savunmamakta mıdırlar?Suudlar’ın mezhepsizliği savunan bu mezheb’e sahip çıkıp,resmi mezhep olarak onurlandırmalarının nedir sırrı?Mezhepsizlik (Vahhabilik)’in bu tezlerinin kökeninde Haricun fırkasının görüşleri olmasın sakın.Ve Vahhabilik Haricunlar’dan salt ‘saf islam’ı mı miras almışlardır.Ama nerede bu ‘saf islam’ı yinelemek/yeniden üretmek için gereken tedhiş.Bu tedhiş kendisini şeriat hukukunda gösterir.Orada vücut bulur.Şeri hukuk ile Suudi devlet ve toplumu,kendisini değişim’e, gelişim’e kapalı tutar,tutmaya çalışır. NATO’da kanat ülke konumunda olan Türkiye,Batı ile Sovyet Bloğu arasındaki global çatışmada aslında merkezi cephe ülkesidir.II.Dünya Savaşı ertesinde Ortadoğu darbe/karşıdarbe,devrim/karşıdevrim sarmalında boğuşurken,İsrail faktörüne rağmen,giderek ABD ve müttefiklerinin etkinliğinin arttığı izlenebilir.Kuşkusuz ki,Afganistan’ın işgali,bu gelişmeyi hızlandıran bir katalizör işlevi görmüştür. Batı’nın ‘yeşil kuşak’ doktrinini duymayanınız yoktur herhalde.Bu doktrin aslında ‘düşmanımın düşmanı ol da ne olursan ol’ şeklinde de ifade edilebilir.Bu doktrin sonrasında Ortadoğu’nun gerici rejimleri,kendilerini yeniden üretmek/yinelemek için uluslar arası meşruiyet’e de kavuşmuşlardır.İsrail’in yeşermesiyle birlikte şaha kalkan tepki,Arap elitlerinin tek bir Arap Ulusu oluşması/oluşturulması rüyaları görmesine yol açarken,yığınlar arasında, ‘asr-ı saadet’devrine duyulan özlemi arttırmıştır.Hiç kuşkusuz,petrol gelirlerinin yarattığı refah’ın adil bir biçimde paylaşılamaması da, yığınların içerisine sürüklendiği bu halet-i ruhiye’de pay sahibidir. Egemenlerin iktidarını sağlamlaştırmak ve sürdürmek için,yığınları koyu bir taassup içinde tutan,başta eğitim olmak üzere tüm kurumlarını bunun için kurgulayan sistem,antitezini de beraberinde yaratmıştır.Bu sistemin yarattığı unsurlar bugün,içerisinde yeşerdikleri bu sistemi Batı ile bütünleşmiş olmakla suçlamakta ve hedef tahtasında tutmaktadır.İsrail’in vücut bulmasıyla birlikte yürütülmeye başlanan tedhiş hareketlerinin mirası,Afganistan,Bosna-Hersek ve Çeçenistan deneyimleriyle birlikte bu unsurların dünya’nın en deneyimli,organize olmuş,fanatik teröristleri olmasına fırsat vermiştir.Bu unsurlar bugün,içerisinde yetiştikleri ülkelerin iktidarları kadar,Türkiye’yi de,hatta tüm dünyayı tehdit altında tutmaktadır.(Nihayet Türkiye’ye gelebildik) Türkiye,bugün olduğu kadar geçmişte de,Ortadoğu’nun gerici rejimleri tarafından hep bir tehdit olarak algılanmıştır,kendi çağdışı düzenleri için.Demokrasi ile kendi kendini yönetebilen,refah içinde bir Türkiye’nin,yığınlar ve elitler açısından nasıl bir cazibe merkezi olacağı açık değil midir?Bu nedenle,gerici Arap rejimleri,Türkiye’ye benzeme tehlikesini bertaraf etmek için,Türkiye’yi kendilerine benzetmek amacıyla az şey mi yapmışlardır?Peki,ya ülkelerinin rejimini İslam’dan uzaklaşmak,Batı’ya yamanmakla suçlayan İslam(Arap)Nasyonal Sosyalistleri (El-Kaide ve uzantıları) ülkemiz için ne düşünüyorlar,planlıyorlar,dersiniz?Ne yapmalı?Bu sorunun yanıtını şimdi aramaya başlayabiliriz. Korkarım ki Türkiye,Cumhuriyet’in ilanından bu yana yapması gerekip,bir türlü yapamadığını artık yapmak zorundadır.Türkiye,kısa geçmişine bakmalı ve kendisiyle yüzleşmelidir,eğer intihar etmeye niyetli değilse.Ülkemiz,ne yazık ki;Aydınlanma Devrimi’ni gerçekleştirememiştir,gerçekleştirmek zorundadır.Kendi varlığının altyapısını oluşturacak bir ‘Reform’ hareketini gerçekleştirememiştir,gerçekleştirmek zorundadır.Tam aksine,Cumhuriyet,halk’ın dini ihtiyaçlarını memurları eliyle,yardımıyla gidererek,dinsel boyutu denetimi altında tutacağını düşünürken,ulaşılan nokta koyu bir katolizm’den başka bir şey değildir.Sanırım,100.000’i aşkın kadrosuyla Diyanet bugün,Cumhuriyet’in en büyük boyutlu bürokratik aygıtlarından birisidir ve bu aygıtın temel işlevi;kendini idame etmekten,yinelemekten başka bir şey değildir.’Aydın’ din görevlileri olmaları öngörülen imamlar,kendi varlıklarının devamının,ancak halk’ın taassubunun sürmesi ve arttırılmasına bağlı olduğunu çoktan keşfetmişler ve insanlar ile Tanrı arasındaki arasıcılık rolünü hararetle üstlenmişlerdir. Çağdaş insan yetiştirmenin temelinde,din ile bilim’i birbirinden kesin sınırlarla ayıran zihniyet devrimi vardır,Oysa ki,bugün ülkemizde toplum yaşamının tüm boyutlarında eğitim kurumlarında,halk yığınları arasında,entelektüel düzeyde bilim ile din’in birbirini yalanlamadığı,aksine birbirini tamamladığına ilişkin tespitler,ciddi ciddi yaygın bir görüş haline gelmiştir.Oysa ki,bilim ve din birbirleriyla ne çelişir,ne de uzlaşır.Zira onlarayrı boyutlara hitap ederler,ayrı boyutların kavramlarıdır. Cumhuriyet,bugünlerde bir kader an’ı ile karşı karşıyadır.Varlığını korumak ve geliştirmek istiyorsa,din ile ilgili tüm doğrudan işlevlerine derhal son vermek zorundadır.Zira,devlet’in din ile ilgili işlevlerini yürütenler;devletin gücünü,Cumhuriyet’i yok etmek için kullanmaktadırlar.Bunun direkt olması gerekmez.Anlatmaya çalıştığımız üzere,ancak taassup girdabına kapılmış bir halk,Tanrı’ya ulaşmak için aracı’ya ihtiyaç duyar. Devlet,dinsel alandan çekilmeli ve bu alanı cemaatlere terketmelidir.Bu alanın denetimi de devlet’in laik organlarına bırakılmalıdır.Bu uygulamanın çok daha sakıncalı olacağını söylediğinizi, duyar gibi oluyorum.Hayır tam tersi.Üstelik elimizde capcanlı,yaşayan bir örnek var.Anadolu Aleviliği.Anadolu Aleviliği,bırakın devlet desteğini,yüzyıllar süren Osmanlı takibatına rağmen varlığını sürdürmüş ve üstelik giderek laikleşmiştir.Anadolu Aleviliği hiç kuşkusuz,laik Cumhuriyet’in düşünsel/entelektüel temellerinden birisi,belki de en önemlisidir.Ama şunu bilmeliyiz ki;eğer Anadolu Aleviliği,yüzyıllarca Osmanlı takibatına uğramak terine,Osmanlı’nın desteğine mazhar olup,bir imamlar ordusu önderliğinde dini vecibelerini yerine getiriyor olsaydı,emin olun günümüzde taassup içerisinde boğuluyor olacaktı. Terörizmle mücadelenin güvenlik,istihbarat yönü elbette ki çok önemlidir.Ama onlar daha çok,pratiğe yöneliktir.Aydınlanma Devrimini tamamlamış,halk’ını taassubun pençesinden kurtarmış,bir Türkiye ise,salt kendi geleceğini güvenceye almakla kalmayıp,taassup altında yaşayan,yaşatılan tüm Ortadoğu halklarının yol göstericisi,önderi olacaktır.Yarım kalmış aydınlanmasına,kırılgan demokrasisine yapılan,gerek gerici rejimler ve gerekse-bu gerici rejimleri yeterince islami bulmayan-Arap(islam)Nasyonal Sosyalistleri tarafınadan gerçekleştirilen gizli/açık,resmi/gayriresmi propaganda,para yardımı,kitlesel katlaimlara yönelik terör faaliyetlerinin nedeni bu değil midir? Saygılar sunarım Hoşçakalın PS;Sanırım 2003 Kasım’ında İstanbul’da gerçekleştirilen II.Dalga terör saldırısından sonra yazmıştım bu yazıyı.Duyduğum yeis ve öfke ile,sırt ağrılarımın muhalefetiyle 3-4 gün sürmüştü sanırım,yazmak ve bitirmek.Borsa ağırlıklı bir sitede yayınlanmıştı yazı ve 2 gün sonra da bu yazıyı temel alan bir köşe yazısı arz-ı endam etmişti çok satan bir gazetenin bir köşe yazısında.Ulusal bir tv kanalında konuyla ilgili bir söyleşide bulunan Prof unvanlı bir zat da, yazıdaki tespitleri sıraladıktan sonra ’bu görüşler tamamen bana ait olup,ilk kez dile getirilmektedir’ buyurmuşlardı da,gülmem mi,ağlamam mı gerektiğine karar verememenin açmazıyla başbaşa bırakmışlardı bendenizi.Evet,tam bir intihal söz konusu değildi belki ama,hani nerede ‘Aydın namusu’?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İbrahim Balcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |