Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
Yerdeki taşları özenle seçiyor gibiydi. Tek tek araştırıyor, en pürüzsüz olanlarını bulmaya çalışıyordu. Onu izleyen adam ise neden bu taşları topladığını bilmek istiyordu. Bu yüzden de çocuğun yanına tereddüt etmeden yaklaştı. Kısa bir süre sonra da kalın bir ses tonuyla sordu: ”Hey çocuk, neden o taşları topluyorsun?” Çocuk hiç cevap vermedi. Adam ise ısrarlı davranıp tekrar sordu: ”Neden o taşları topluyorsun dedim sana?” Çocuk, oralı bile olmadı ve sanki bir sanat eserine bakarcasına, taşlarına bakmaya devam etti. Adam sinirlenmeye başlamıştı. Diğer iki kez söylediğinin tersine bu sefer nazik bir şekilde sormadı soruyu. ”Sana diyorum küçük piç, neden o taşları topluyorsun?” Çocuk karşısındaki adamdan ürkmüş gibi gözükmüyordu. Adamın yüzüne dahi bakmadı. Adam ise öfkeden kuduruyordu. Çocuğu kolundan kavradı ve havaya kaldırdı. Çocuğun kolu, bu sert hareket karşısında hemen morarıverdi. Adam bağırıyordu: “Söyle çabuk, söyle! Deli etme beni.” Çocuğun kollarının acıdığı, yüzünden okunuyordu. Ancak yine de hiçbir kelime çıkmadı ağzından. Adam, çocuğu sarsmaya başlamıştı. Çocuğun avuçlarının arasındaki taşlar, bir bir yere düşmeye başlamıştı. En sonunda bu da sonuç vermeyince adam, çocuğu yere doğru fırlattı. Çocuğun yere çarpması, vücudunda yaraların oluşmasına neden olmuştu. Yere çarpmasıyla çocuğun çelik gibi görünen sinirleri bir anda çözüldü ve ağlamaya başladı. Ancak yine de ağzından bir kelime dahi çıkmamıştı. Adam, kızgınlıktan yerdeki taşları tekmelerken, bir yandan da küfürler yağdırıyordu. Ani bir hareketle çocuğa tokadı yapıştırınca çocuğun ağlaması şiddetlendi. Adam, kendinden geçmiş gibiydi. Yere çömeldi ve gözlerindeki öfkeyle dolu bakışlarını ona yöneltti. ”Şimdi seninle anlaşalım istersen. Sen şu siktiğimin nedenini söyle, ben de senin ağzına sıçmayayım.” Çocuğun ağlaması bir an için hafifledi. Yüzündeki masum ifadeyi bozmadan çocuk, ağzını açtı ve eliyle ağzının içini işaret etti. Adam, gördüğü görüntü karşısında birazcık afalladıktan sonra ayağa kalktı ve volta atmaya başladı. Kendi kendine homurdanıyordu. ”Amına koyduğumun piçi, dilsiz çıktı. Önceden işaret etsene! Beni bu kadar öfkelendirmeye ne hakkın var? Ama ben sana yapacağımı biliyorum.” Birkaç saniye sonra ise çocuğu ayağa kaldırdı. “Söyle bakalım senin cinsiyetin ne, kız mısın, erkek misin anlaşılmıyor.” Adam çocuğun pantolonunu sıvadı ve cinsel organına baktı. Daha sonra ise yüzündeki karmaşık ifadeyle: “Demek erkeksin. Olsun, bu önemli değil.” Dedikten sonra çocuğu elinden tuttuğu gibi arabasına bindirdi. Yaklaşık yarım saat kadar süren bir araba yolculuğundan sonra, büyükçe bir eve geldiler. Evin içine girmeden önce, arka bahçeye doğru yöneldiler. Burada karşılarına çıkan ilk merdivenlerden bodrum katına indiler. Çocuğa, karşıdaki kapıyı göstererek, girmesini söyledi adam. Çocuk ise itiraz edemeden karşıdaki odaya giriverdi. *** Günler geçmeye başlamıştı. Karanlık odada, çocuk korkulu anlar yaşarken, arada bir yemek ve su geliyordu. Yemekler, gayet lezzetliydi ama çocuğun içini kemiren bir soru vardı: “Bana ne yapacak bu adam?” Günlerden bir gün ise kapı sonunda açılmıştı. İçeriye sızan keskin ışık, çocuğun gözlerini acıtıyordu. Odadan dışarı çıktığında bir sürü adamın orada olduğu fark etti. Çeşitli ekipmanlar vardı etrafta ve odanın tam köşesinde yerde bir yatak. Yatağa doğru ışıklar yöneltilmişti. Onu döven adam, çocuğa bakarak konuşmaya başladı: “Şimdi bu amcaların dediklerini yapacaksın tamam mı, yoksa senin için kötü olur anladın mı?” Dedikten sonra adamın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Kameranın başındaki adam, diğerlerine doğru sesleniyordu: “Ne zaman başlıyoruz? Daha gideceğim çok çekim var.” Sandalyede oturan sarı saçlı ve göbekli adam ise çocuğa seslendi: “Hadi canım şu yatağa doğru git ve orada soyunmaya başla.” Çocuk ne yapacağını bilmiyordu ama kaçacak kadar da cesareti yoktu. Yatağın önüne gitti ve soyunmaya başladı. En sonunda çırılçıplak bir şekilde adamların önündeydi. Sarı saçlı adam, çocuğa bakarak, diğerlerine bir şey fısıldıyordu: “Pek de küçükmüş. Dilsiz olması daha iyi, kimseye bir şey söyleyemez.” Çocuğun yanına bir adam geldi ve o da soyunmaya başladı. En sonunda yatağa oturdu ve sarı saçlı adamın komutu geldi: “Şimdi çocuk, sen ağabeyinin kamışını ağzına alıp, yalayacaksın.” Çocuk şaşkına dönmüştü. Ne yapabilirdi? *** Adam elindeki kağıdı önündeki masaya doğru koyduktan sonra bağırmaya başladı: “Hangi hasta kişi bu saçmalığı yazdı? Çocuk pornosu mu izliyor bu sapık?” Bir kadın adamın yanına geldi ve cevap vermeye cesaret etti: “Efendim orası, Cumali'nin masası. Sanırım o yazdı.” “Nerede bu adam?” “Aşağıdaki büfede yemek yemeğe gitti sanırım.” “Geldiğinde odama çağırın. Çünkü maaşına zam yapacağım ve ona uzunca bir tatil ayarlayacağım. O kadar uzun olacak ki, bir daha bu iş yerinde çalışamayacak!” Bu sinirle adam, masaya doğru bir yumruk savurdu. Yumruğun etkisiyle yere doğru taşlar düşmeye başladı. Taşların üzerinde ise çok küçük harflerle bir not yazılmıştı. “Bu taşları toplamaya başladığım ilk ve son gündü. Çünkü o gün, o adamla karşılaşacağımı bilmiyordum.”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Haktan Kaan İçel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |