Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
"İhanetsiz aşklara " Mavinin düşünülüp,kırmızının konuşulduğu bir hayaletler şehrinde,ben umut dolu günlerime uzun bir yolculuk yaparken , sen umutsuz renksiz ve bedensiz bir yağmur damlası gibi düşünmeye devam ederdin. Anlaşılmamak ne garip tat da imiş meğer. Uzun hayaller,dar duygular,kısa bakışlar,siluetsiz yalanlar ve sen. Ey adına yandığım kahrolası yabancı... Sessizlik o kadar acı verdi ki,duygularım ellerimde ve dudaklarımda gizlendi. Göz yaşlarım acımı anlatmaya yetmedi ,artık ağlamıyorum sana an kıymetli yerimle,özetleyip verdim tüm duygularımın yaşlı bir orman ağacına. Oysa ne kadar da güzeldi soğuk,ne kadar da hoş kokuyordu sessizlik. Uzun ışıkların gölgelerine sığınırdık,ne kadar da sessizdik,ne kadar da yasaktık,ve ne kadar da utanıyorduk küskün gecelerden. Oysa ki geceler bile senden yanaydı.Ey şehri uyutup zehir içiren yolcu... Sahte güneşin donmuş kırlangıç yavrusunu sevindirdiği günlerin özlemindeyim artık,ve de bir şarkının son notası özetinde ,hani o verdiğimiz sözler var ya bülbül-i ceyd-a kesilirdi kulaklarımda sen yokken. Belki taşları,belki hisleri belki de kokunu şahit tuttun uzaklardaki kadına. Kim bilir belki de hüznünü gizledin göğsünde,kim bilir belki de duygularını gizledin dudaklarına,belki de bir sirk hayvanı çaresizliği içindeydin kim bilir...Bir bedenin öldüğü yerde,bir ruhun dirilmesi neye yarar? ...... adını söyleyemediğim,söyleyebilecek misin sen? Ve ben ızdırap dolu günlerle doldum taştım, kor bir ateş sana dokunmaz bana dokunduğu kadar ve sen tatmadın bunu ve sen anlamadın bunu. Ey ızdırap kokulu kahin... Çok uzun zaman geçmedi,yollar arasına sıkışmış ince bir çizgi gibi kokuyorum,yalnızım, sensizim ve ben sana diyemedim. Masum bir kaç damla göz yaşı,bir kaç satır yazı,isimsiz bir künye, gecelere asılı duran yaşlı ve yorgun bir ağaç,dekorsuzca ve poz almadan duran bir yalan,kokladığım bir anahtarlık kaldı senden geriye kalan. Ve de benim eklediğim bir çiçek seni hatırlatan aşkımızı hatırlatan ve de masamda aşkın gözyaşları kaldı,aşkın gözyaşları.Adın gece olsun,adın karanlık olsun,adın yalan olsun be yağmur yüreklim hatta ve hatta haziran olsun. Kahpece ezilmişliğin tadında olsam da gündüzler yeter bana,sahte gecelerine inat,seni sevdim, sevmeyi ben istedim ölesiye, yapabildiğim tek şey bu zaten.Şimdi ise artık O istiyor,o kadar çok sevdim ki şimdi ise ne seni senin beni sevmen nede bana geri gelmen ilgilendirmiyor artık beni ,şimdi ne sana nede bir başkasına,sadece içimdeki sana mahkum oldum,adım eylül oldu,adım tadın oldu. Ve de gittin ardına bile bakmadan adım sonbahar oldu,sonrası ise bir hiç, Ey siluetsiz yalancı... Sevda ne renkti o günlerde ? sen siyahı ben beyazı yaza durdum,unutulan kapıların anahtarını verdim,çok şey istedim senden belki yaparsın diye,belki ümit edersin diye,oysa hiçbir şey vermedin bana,birkaç damla sahte gözyaşı ve bir yığın yalandan başka, onları da ben istemedim zaten, zaten istenilmeyen şeyleri verdin,körelmiş ve isimsiz imzalara saldın beni,dilenci tadında sattın asaletini, sen bırakıp giderken beni yağmurlu bir günde tek kaldım. Anlayacağın bir başımlaydım. ve ben haykırırdım arkandan o yasak meyvenin tadını. İstedin ki kollarından tutup götüreyim seni adım atılmamış sahillere,ama yapamazdım bunu bugün,biraz cesaret biraz da sevgi gerek buna.Ey sevgiyi ve sevgiliyi oyalayan hüzün... Bitişe kaç cümle sığdırabilirsin ,uykumu uykuna verdim,silinmiş pencerelerin buğusuna adadın beni,sahtece ama ustaca,riyaca ama acıyla, saldın beni derin karanlıklara. İlaca hasret hasta tadındayım. Gel diyemiyorum. Öylesine yoruldum ki,çıkmaz sokak başlarında yığıldım,ve ben derbederim,yalanlarına yenilmişliğin hüznü öldürdü beni. Ey yeniçerileri ayaklandıran asi... Her umudumu söndürdün seher vakitlerinde,belki seçilmişti satılmışlığım ruhunda, ölmeyi isterdim. Gün bitiminin başlangıcında teslim ettim sevdamı,kör bir dilenciye, bilmem nasıl vereceksin hesabını ödenmemişliğin.Oysaki sen benim O' na olan ödeyemediğim borcumdun. Ey geceleri ürperten sesin sahibi... En acımasız saatlerde ağlamışlığımı nasıl da sattın mahşeri yalnızlıklara. Yağmurun düştüğü topraklar şahidin olsun senin,her akşam sensizliğin mihverinde olsam da ben,gece güneş doğmaz be yağmur yüreklim,doğmaz be siluetsiz yalancı,adını boğazıma,tadını dudaklarıma,hislerimi yorgun bir dervişe adadım,seni senden habersizce sevdim ve ağladım. Bilemedin işte ...bilseydin... ah bir bilebilseydin. Ey küçük gönlüne gözleri hapseden zavallı... Renksiz nehirlere savurdun bütün duygularımı, sen sana ait olmayan duygularını sattın, Sen sana ait olmayan duygularına yenildin,kendini senin olmayana verdin, hem de ölesiye acı duyarken. Ey adını yitiren insan. Bana insansızlığını verdin, ve ben senin her anına birkaç damla gözyaşı verdim , çirkinsizce çizdin sevda resimlerini, dedim ya ey yağmur yürekli,ey toprak kokulu yar, senin için sebepli sebepsiz akmaya hazır bir kaç damla göz yaşı olsun namusun...o gözyaşlarını bilmem ne zamana kadar hatırlayacaksın. Bilmem ki senin mi bana ihtiyacın var yoksa ben miyim senin sevgilin? Ey mavileri siyaha boyayan kabus... Gözler yalan söylemezdi hani,tadı hep aynıydı gözyaşlarının hani,hani nerde kaldı bizim sevdamız, adını çıkar artık karanlıklardan,ey siluetsiz yalancı... Tutulan bir yeminin sevincindesin artık,ıslak eller,dalınan gözler,isim yazılan dudaklar ve pembemsi utançlar ve korkak bir asalet kaldı hayallerde. Ve de aşkımın tadında kalan yaşlı bir ağaç, sevgini bırak bir kenara,en güzel aşkı meğer bir yalan söylermiş. Ey karanlıkları aldatan kadın... Çiçekli dallarıma çiğ düşürdün,anlamsız imsak vakitlerinde,yorgun ve asil duygularımın gizemine sığındın, vahşice...bilemediğin tatlara yenildin sen, körpe duygularımı incittin ezan saatlerinde, bunu bir ben bilirim,birde yaşlı ağacımız,dikenlerini gül bahçeme saldın ey vefasız,ince ince sızlattın damarlarımı, saatlerini gizledin saniyelerime. Sen korkularınla baş başa kalırken,ben sevdayı sevdim,ben köşe başında annesiz çocuklara ağlarken, sen yerdeki dilenci kağıtlarına bakarak güldün,ben Filistinli bir çocuk ürpertisinde iken, sen adı bilinmeyen bir ülkenin hayaline daldın, yüreğimdeki isyanı bastırdın ustaca,asice,hunharca. Ne dediğine değil ne demek istediğine bakmalıydım o zamanlar .Unutma aynaya bakmak cesaret ister. Ey adını bilmeden sevdiğim... Kayan her yıldıza haykır ismimi,yandım biliyorsun.yol uzun biliyorsun,özleyeceğim seni onu da biliyorsun. ama sen unutmuşsun sevdamın sesini,ne kadar da boşmuş meğer tüm boşluklar,aşk yalan söyletmez be yağmur yürekli,rotasız bir gemiyi saldın uçsuz bucaksız denizlere,sevincini bırak bir kenara,azıksız bir sevdan olsun kendi yüreğinle baş başa kalacağın. Ve bil ki ben hep beklediğim o yerde olacağım.Sen ise gelmeyeceksin biliyorum, ama ben yine orda olacağım... Ey duygularını yitiren tanrıça... Haykıracak gücümü renkli yalanlarınla mahşere sakladım,bir gitar sesi,bir araba sireni ve bir de sigara dumanı olsun Azrail' in,aşk dilenmiyorum senden artık. Sensizliği ve sevgini bir türkünün en dramatik,en gamlı ezgisine bağladım. Gülüşünü bir arap atının siyah yelesine, yalnızlığımı yavru bir akbabanın kan kokan kanadına,kendimi ise bir çocuğun gülüşüne bağladım. ve seni anlatabilmenin özünü de duaların ürpertisine gizledim. Usulca. Seni artık sensiz severken yağmurun dindiği günü bekleyeceğim. Ey ruhunu yitiren gömü... Değişen ne mi kaldı? Halen daha sevdiğim elbiselerini giyiyorsun,ben ise insanların yüzüne halen daha bakamıyorum,kinlerini bende büyütürken,sensizliğin bekaretinde iken ben, her gece yarılarında üzüntümün özünü satılığa çıkardım,çürük bir tahtaya davranır gibi,bakakalırdım gökyüzüne saatlerce,her yıldıza seni adardım, ve sonra annemin duası gelirdi aklıma dönerdim kıbleye ve usulca çiselerdim yanaklarımı ,sevmek ölmektir ,ölmek yok olmak,yok olmak ta aşk der ve ağlardım... Ey rüyalarına sığındığım kalpsiz... Ve sonra son sigaramı içer; destursuzca savururdum dumanlarımı,sonra sensizliğimin içine sessizlikle birlikte seni doldurur uzanırdım lacivert kokulu yatağıma,uzun bir sabah ezanının ürperten ihtişamıyla senden ayrılır ve dalarım güneş şahit olup ta bir çıngırak sesi duyana kadar, sen rahat uyu, sessiz ve de sakin ol tıpkı tıpkı karlı çam ağaçlarının gizeminden kurtulana kadar sana dualarımı gönderiyorum kiminle ve nerede olursan ol,bu senin hep yanında olacak ,unutmayacağım seni,zihnime kazıdığım dualarınla nice kem ruhlu yıllara. Ey ayrılıkları tadacak olan bedduam... Gözlerin beni göstereceği zamana kadar bakıp ta göremeyesin, Ayrılığı yaşayan hep sen olasın,tıpkı ardına bıraktığın bir yalan gibi, Hiçbir zaman söz verdiklerinle olamayasın, Bana yaptığın her şeyin en ucuzuna sadık, Tuzlu bir yağmur damlasına ise hasret kalasın. Dağıttığın parçaları toplayasın son sal'a ömrüne kadar, Ey gizemli köşkün siyah perisi,Acınacak hale gelmeden acımayasın, Yüreğinin yanında olsun her zaman siluetsiz yalanların, Bir şarkı tadında kalasın tüm kandil akşamlarında, İsimsiz vadilere yenik düşesin her daim, Zifiri karanlıklar ve kötü günler yoldaşın olsun. Ne diyeyim mahşerde görüşene dek amansız ve zamansızca kalasın. (Amin) Ki aşk vefa ve cesaret ister . Hiçbir zaman unutma ki körler de ağlar. EY SİLUETSİZ YALANCI... Ağustos ' 28 Hakan Kırbaş
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |