İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
İSTANBUL V.S. Cemil CEVİZ ŞİİRLER GALATA KÖPRÜSÜ Gözlerim batıyor gözlerine Seni düşlerken. Gözlerin senin, sevda batağı... Alıp vereceğim de yok kimselerden; İşim gücüm sen(!..) Ne para ne pul umurumda, Yüreğimde bir yıkık sevda; Oturup seni düşlüyorum Galata Rıhtımında... Arzularım sancılanıyor arzularına Seni düşlüyorum elimde değil! Bir kaçamak gibi, Kollarıma alıyorum denizi, Avuçlarımda aşkın tekilliği... Bir o eksikti! Güpegündüz yıkımına Galata Köprüsünün Tanık yazdılar düşlerimi... Yıkılırsa Galata(!) İlk ışıkları sabahın, Zor geçecek buyana. Ve karşı kıyıda yalnız Bir akşam gibi kalacak Pera. Ve ölümün bıçaklı feryadı(!) Karaköy açıklarında... Ve her gece dudak falıma bakan O çingene kızı... Gözleri iskan, bakışları Roman Çıvgını!... Ellerim, Eski bir kulenin İstavrozunda kalacaktır; Aşkım, Ayasofya’ ya karşı Bir fahişenin tünel loşluğuna, Ekmek doğrayacaktır... Oysa sen, Ada Vapurunun güvertesinde Saçların sırılsıklam/ ellerin buz! Martılarla üşüyeceksin... Eteklerin savrulacak geceye Ve içinde hiçbir şeyin Olmadığını bile bile; Adı konmamış bir şiir kalacaksın Galata Köprüsünün sahilinde... Ve hesapsız özleyeceğim seni Çocukluğuna içirilmiş bir duble rakı gibi... II Üç kez geçmişliğim var Galata Köprüsünden. “...Den” dediysek, Eskisinden... ilkin de Celile Hanıma rastladım; “Nazım’a özgürlük!” diyordu; İkinci de Neyzen Tevfiğe. Üçüncüsü haybeye... Benim derdim, Devrimci Çocuklar; Tam açılmak üzereyken, Nasıl atlayıp da karşıya Polisten kurtulacaklar!? Ya o kuşlar, Yeni Cami avlusunda Güpegündüz sevişen(!) Nasıl öpüşecekler şimdi? Ben seni öpmezsem ayrılırken Ha kapandı, ha kapanacak- Diye, Köprü Kanatları... İSTANBULU YAŞAMAK İSTANBULSUZ İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz Parasız / pulsuz, uzaktan uzağa İstanbul’u yaşamak Göz kırparak umutsuzluğa... İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz Sardunyasız / keçiboynuzsuz, mimoza inceliğinde İstanbul’u yaşamak Kayısı çiçeklerinde... İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz Son İstanbul efendisi gibi çulsuz İstanbul’u yaşamak Üşüyerek Boğazın Rüzgarında; İstanbul’u yaşamak sorgusuz... 1982 Malatya BİR İSTANBUL Kİ Bir İstanbul ki, bir kırık sevda gibi Bin dert, bin acı içimde... Bir ben, Galata Köprüsünce yıkık Bir ben, yad da / yabanda! Bir ben, sevdaların yabansı çocuğu... Boğazda sedef kakmalı bir düş İstanbul, Tarabya da solgun yüzlü bir duvar Ve Doğu Ekspreslerinden sabaha karşı indiğim, Kırk yamalıklı bir giysi Bir mahpusun çatal yüreği Ve bir yorgan dengi; Kapısında ellerim kelepçeli... Bir İstanbul ki; bin sevda gibi Bin dert / bin acı içimde. Sanki şiirlerimde bir yasaklı sancı Beyoğlunda bir derin yırtmaç Ve şuh bakışına ekmek doğradığım Karaköy Rıhtımında Bir kadınsı toprak... Adın, bavulumda karanfil kurusu Don uçkurumda bir “kulplu lira” Taşına toprağına kurban olduğum; Gözlerin tombala kartı, Bir ulaşılmaz sevda; Bin kez çekip de bulamadığım Bir çingene falı zulamda... Bir İstanbul ki; bir onulmaz sevda gibi Bin dert / bin acı içimde... Varsa – yoksa; bol susamlı akşam simidi, Sabah açması, tel tel, katık ettiğim çayıma Ve bardağımda bir ince belli yosma; Demli / zencefilli, Doya doya içtiğim... Ey İstanbul! Gidiyorum temelli Bekleme artık beni. Anadolu’ya Yedi Tependen Esen son rüzgar gibi; şiirleri örseli... Saçların lavanta kokardı senin Banyo sonlarında. Dudakların, kızıl kıyamet afet!. Ve bir sıcak dost gibi karşılardın beni Yüreğin yangın yeri kalmalarda... MAYRO Su yeşili gözleri Mayro’nun, ilk ayrılıkta donmuş! Ve solgun bir çift menekşe Kitap sayfaları arasında kurutulmuş... İlk aşkı, Askeri Doktormuş; Karartmalarında o savaş günlerinin İlk kez gelip o yüreğine oturmuş(!) “Nah! Şuramda” diyordu, Mayro; “Nah şuramda! Tutuşur durur hala!” “Ondan sonra bozuldu Arnavut kaldırımları sokağımda, Sonra ayak sesleri durdu!” Ve biraz daha çekiyordu yukarı Etek yırtmaçlarını: “Eskiden, böyledir(?) baldırlarım; Böyle köpük yığını!..” Halep’deymiş torunları, Bir kuzeni Kanada’da Diş Doktoru... Ve geçen Yortu da, Üçe inmiş soranları... Nerede o, Beyaz Rus Kadınları Gözleri sevda ardıcı, Bakışları sancılı!?. Varsa- yoksa artık sokağında Kızıl Rus Nataşaları!.. Arkalarında; Burnu gümüş hızmalı, Erkek bozuntuları(!) Ve Arap Bacının Kokain defekt li torunları... “Eskiden, bu sokağa, KIRMIZI GÜL SOKAĞI denirdi Yani AVENU LA ROUGE DE ROSE” Kırmızının ilmini yapardı burada güller. Burada güller gece açardı/ Sabaha Gül yaprağı toplanırdı; Kaldırımlardan. Her biri bir başka kırmızı Her biri bir başka alımlı; En içe kapalı, Mayronun yaprakları... Şimdi, Avenue Rojda sapağında Ne gül kalmış, ne kırmızı; Varsa- yoksa; Mayro’nun diz ağrıları Ve beton kaldırımlarda Ezik(!) yazılmamış sevda anıları... 1980 İSTANBUL V.S BERDUŞLUK İYİ ZANAAT İSTANBULDA Tanımaz bu sokaklar beni Bu kaldırım taşları Bu koyu gölgeler Bu sidik kokusu... Ve cumbalı pencerelerin Serinliği avluda... Tanımaz bu insanlar beni Saçlarında kıvırcık buklelerle Şu geçkince kız Şu pezevenk yürüyüşlü Esrar satıcısı Çakmaklara gaz dolduran Şu taşralı çocuk... Bu ilk berduşluğum İstanbul’da Bu ilk basışım pabuçlarımın arkasına Ve ilk kez tıraşsız/ kravatsız Ve ilk kez tükürüşüm güpegündüz Sokağın ortasına... Malum; kimlik sorunu bu/ imaj... Yadırganmıyorum/ yadırgamıyorum da Saygı görüyorum üstelik Şu genç serseriden; Ne cigara istedi benden, ne ateş... Fahişeler bile omuz vurup Öyle geçiyor çevremden; Bir şişe ucuz şarap gibi Mezesiz / gönlü yerde... Çocuklar koşuyor cadde boyunca Yaslanıp bir bahçe duvarına Bir tek cigara istiyorum ilk kadından Bakışlarım afili/ şaşkınım! İkiletmiyor uzatıyor paketi Kadın da kadın, besbelli; Yanan cigarasından yakıyor düşlerimi. Bakışla dı bir güzel ki; Yeni çıkmış hamamdan Sabun kokuyor memeleri... Tanımaz bu sokaklar beni Bu kaldırım taşları Bu gül kurusu ışıklarıyla Bu sokak lambaları Bulvarda... Ya gelip geçenler; Rakısını gazete kağıda sarmış Şu yaşlı adam Şu çarşafına gizlediği bakışlarıyla Pusetinde bebek taşıyan şu kadın; Gözleri aşk aralığında... Berduşluğumu onaylatıyorum İlk akşamın ilk hüznüne: Var mıyım? Yok muyum? Ne kimse benim umurumda Ne ben kimsenin ayırtında. Irgalamıyorum ilk yediğim çelmeyi Ve düşüşümü boylu boyunca Caddenin ortasına... Ellerim mi kanamış! Dizim mi soyulmuş Pantolonumun içinde... Ve orospu çocuklarının Gülüşleri çevremde! Kalkıp yürüyorum; Açlığım zulamda. Her şey tamam da Bir o rahat bırakmıyor beni Bir o düşlerimi Şiirin satır aralığında... Dün akşamdan beri Biriktirdiğim midemde ki ezilmeleri Karşı kaldırıma taşıyorum. Bir lokanta vitrininde dönen, Bir düzüne pilicin, Nar rengine... İnceliklerini tüm açlığın Ve berduşluğun abartısından uzak; Norveç’li Kunt Hammsun’un Soylu ve aç çizgileri yüzümde; Öyle tutunuyorum besili piliçlerin Akşam üstü hüznüne... Ve ilk ayrtsılanışım (!) ilk açlığım Ve ilk beleş ekmeğe sarılmış İlk piliçle tanışıklığım Böyle oluyor berduşluğumun İlk gününde... Tanımaz bu sokaklar beni Bu yakası kaldırılmış kentin Gece serçeleri... Ve yaşamın, usul usul evlere çekildiği Ve yalnızlığımın bir kahır gibi Ortalık yerdeki çaresizliği... Ve hırlısı ve hırsızı Ve karanlık bakışlı Semt bıçkınları Eli bıçaklı!.. Berduşluğum sızıyor geceye, sessizce. Gecede sokak lambalarının Ölgün ışıkları Yedi renkli Bar aldatıları salkım saçak! Ve yanımdan yalpalayarak Geçen ilk sarhoşlar, Umutlandırarak beni; Karaya yaklaşan gemiler gibi mutluyum, Ve burnum Rakı kokusunu bir mil öteden alır Ve pilakilerin dişte ezilen sesini Ve sonsuz hoşgörüsünü meyhanelerin... İlk meyhanenin ilk penceresinden Bakışlarım giriyor içeri. Sonra ayaklarım Sonra ellerim gidiyor, Ve yüzümden eksik etmediğim Gülümsemelerim En dipte ki masaya. Üç kişinin oturduğu Dört kişilik masaya... Burada aktörlük lazım; Berduşluk para etmez(!) Entel sol omzum düşükçe biraz, Biraz da çakır keyiflilik gülüşümde; “Bu sandalye boş mu birader?” Dinlemek ister gibi En dipte oturanın, okuduğu şiiri; Çöküvermek yanlarına, Hoş-beş, sonra her şey Usulü dairesinde: “Gelir bir bir/ gider bir bir/ kalır bir...” Nefis(!) bir şiir, sizin galiba? İnkar da etmiyor / benim de demiyor; Kadehini kaldırıyor yanıt yerine. Ve boş kadehime doldurulan İlk beleş rakı Ve ilk kaldırılışı Şerefine berduşluğumun... Tanımaz bu sabahlar beni Bu ilk ışıklar Tortulanan meyhane camlarında Ve bu nar kızılı tan ağartıları Serseriliğimin zulasında... Ya o zorla elimden kapılan Hesap pusulaları(!?) O çiğ düşmüş Belediye bankları Parklarda... Yok yok! İyi zanaat berduşluk; Kim ne derse desin... Ne sayrılar umurumda Ne sayrılanmalar artık. Ne de sayrı dosyaları, Yaşamdan ödünç alınmış... İşlerim tıkırında. Bir de dost tuttum İstanbul’da; Yatağında ısıtıyor düşlerimi Yağışlı / karlı havalarda YALANCI KUTUP YAZLARI Adsız şiirlere saklanıyorsun Yağmurun toprak kokusuna ve Okunmamış gurbet türkülerine Bir dize Ve taşra kentlerinin hüznüne Yazılıyor adın Yıldızlar arası bir küçük yıldızsın Ay ışıklarına bağımlı Ayrılık halatları kollarında ve Çımacılara sallanan Bir beyaz mendil gibi Bir bardak çay içimi Bir küçük barda Sonsuz umutların rıhtımısın Beyaz dalgaların mavi köpüğü ve Yazılmamış romanların Son sözcüğü Ve yalnızlığın güvertesinde Bir kararsız yolcu Zararsız Kutup Yazlarına doğru İÇ ÇÜRÜMESİ Yanık asfalt kokuyor sokak Umut katran karası kaldırımlarda Ve Sustalının boğazında Doğruluğun mazbatası Asit yüklü yağmurlar bekleniyor Sokaklarda serkeşliğin Çapraşık sevdaları Ve sevinci taşlıyor Sokak çocukları Bir dönme’nin işemesinde Zorluk çekiyor pisvar Ve ütülmüşlüğün kumarı İsli sabahlarda Ekmeğe, ete atılan zar Ve yaşlı bir fahişenin Ekmek teknesinde Bir pezevengin Prostatı kanar Ve kasabın metresi Bir kilo kıyma niyetine Etini çektiriyor Kıyma makinesinde Ve zengin sokak çöplükleri Kocanın eve dönmesin yakın Ve asit yağmurları Yağıyor kente
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © cankor sönmez (CEMİL CEVİZ), 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |