..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Anı > cankor sönmez (CEMİL CEVİZ)




14 Ağustos 2001
İstanbulu Yaşamak İstanbulsuz  
cankor sönmez (CEMİL CEVİZ)

:DAJE:
          

İSTANBUL V.S.

Cemil CEVİZ                    ŞİİRLER



GALATA KÖPRÜSÜ

Gözlerim batıyor gözlerine
Seni düşlerken.
Gözlerin senin, sevda batağı...
Alıp vereceğim de yok kimselerden;
İşim gücüm sen(!..)
Ne para ne pul umurumda,
Yüreğimde bir yıkık sevda;
Oturup seni düşlüyorum
Galata Rıhtımında...
Arzularım sancılanıyor arzularına
Seni düşlüyorum elimde değil!
Bir kaçamak gibi,
Kollarıma alıyorum denizi,
Avuçlarımda aşkın tekilliği...
Bir o eksikti!
Güpegündüz yıkımına
Galata Köprüsünün
Tanık yazdılar düşlerimi...
Yıkılırsa Galata(!)
İlk ışıkları sabahın,
Zor geçecek buyana.
Ve karşı kıyıda yalnız
Bir akşam gibi kalacak Pera.
Ve ölümün bıçaklı feryadı(!)
Karaköy açıklarında...
Ve her gece dudak falıma bakan
O çingene kızı...
Gözleri iskan, bakışları
Roman Çıvgını!...

Ellerim,
Eski bir kulenin
İstavrozunda kalacaktır;
Aşkım, Ayasofya’ ya karşı
Bir fahişenin tünel loşluğuna,
Ekmek doğrayacaktır...
Oysa sen,
Ada Vapurunun güvertesinde
Saçların sırılsıklam/ ellerin buz!
Martılarla üşüyeceksin...
Eteklerin savrulacak geceye
Ve içinde hiçbir şeyin
Olmadığını bile bile;
Adı konmamış bir şiir kalacaksın
Galata Köprüsünün sahilinde...

Ve hesapsız özleyeceğim seni
Çocukluğuna içirilmiş bir duble rakı gibi...


II

Üç kez geçmişliğim var
Galata Köprüsünden.
“...Den” dediysek,
Eskisinden...
ilkin de Celile Hanıma rastladım;
“Nazım’a özgürlük!” diyordu;
İkinci de Neyzen Tevfiğe.
Üçüncüsü haybeye...

Benim derdim, Devrimci Çocuklar;
Tam açılmak üzereyken,
Nasıl atlayıp da karşıya
Polisten kurtulacaklar!?

Ya o kuşlar, Yeni
Cami avlusunda
Güpegündüz sevişen(!)
Nasıl öpüşecekler şimdi?
Ben seni öpmezsem ayrılırken
Ha kapandı, ha kapanacak-
Diye, Köprü Kanatları...



İSTANBULU YAŞAMAK İSTANBULSUZ

İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz
Parasız / pulsuz, uzaktan uzağa
İstanbul’u yaşamak
Göz kırparak umutsuzluğa...

İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz
Sardunyasız / keçiboynuzsuz, mimoza inceliğinde
İstanbul’u yaşamak
Kayısı çiçeklerinde...

İstanbul’u yaşamak İstanbulsuz
Son İstanbul efendisi gibi çulsuz
İstanbul’u yaşamak
Üşüyerek Boğazın Rüzgarında;
İstanbul’u yaşamak sorgusuz...

1982 Malatya





BİR İSTANBUL Kİ

Bir İstanbul ki, bir kırık sevda gibi
Bin dert, bin acı içimde...
Bir ben, Galata Köprüsünce yıkık
Bir ben, yad da / yabanda!
Bir ben, sevdaların yabansı çocuğu...

Boğazda sedef kakmalı bir düş İstanbul,
Tarabya da solgun yüzlü bir duvar
Ve Doğu Ekspreslerinden sabaha karşı indiğim,
Kırk yamalıklı bir giysi
Bir mahpusun çatal yüreği
Ve bir yorgan dengi;
Kapısında ellerim kelepçeli...

Bir İstanbul ki; bin sevda gibi
Bin dert / bin acı içimde.
Sanki şiirlerimde bir yasaklı sancı
Beyoğlunda bir derin yırtmaç
Ve şuh bakışına ekmek doğradığım
Karaköy Rıhtımında
Bir kadınsı toprak...

Adın, bavulumda karanfil kurusu
Don uçkurumda bir “kulplu lira”
Taşına toprağına kurban olduğum;
Gözlerin tombala kartı,
Bir ulaşılmaz sevda;
Bin kez çekip de bulamadığım
Bir çingene falı zulamda...

Bir İstanbul ki; bir onulmaz sevda gibi
Bin dert / bin acı içimde...
Varsa – yoksa; bol susamlı akşam simidi,
Sabah açması, tel tel, katık ettiğim çayıma
Ve bardağımda bir ince belli yosma;
Demli / zencefilli,
Doya doya içtiğim...

Ey İstanbul! Gidiyorum temelli
Bekleme artık beni.
Anadolu’ya Yedi Tependen
Esen son rüzgar gibi; şiirleri örseli...

Saçların lavanta kokardı senin
Banyo sonlarında.
Dudakların, kızıl kıyamet afet!.
Ve bir sıcak dost gibi karşılardın beni
Yüreğin yangın yeri kalmalarda...



MAYRO

Su yeşili gözleri Mayro’nun,
ilk ayrılıkta donmuş!
Ve solgun bir çift menekşe
Kitap sayfaları arasında kurutulmuş...

İlk aşkı, Askeri Doktormuş;
Karartmalarında o savaş günlerinin
İlk kez gelip o yüreğine oturmuş(!)
“Nah! Şuramda” diyordu, Mayro;
“Nah şuramda! Tutuşur durur hala!”

“Ondan sonra bozuldu
Arnavut kaldırımları sokağımda,
Sonra ayak sesleri durdu!”
Ve biraz daha çekiyordu yukarı
Etek yırtmaçlarını:

“Eskiden, böyledir(?) baldırlarım;
Böyle köpük yığını!..”

Halep’deymiş torunları,
Bir kuzeni Kanada’da Diş Doktoru...
Ve geçen Yortu da,
Üçe inmiş soranları...

Nerede o, Beyaz Rus Kadınları
Gözleri sevda ardıcı,
Bakışları sancılı!?.
Varsa- yoksa artık sokağında
Kızıl Rus Nataşaları!..
Arkalarında;
Burnu gümüş hızmalı,
Erkek bozuntuları(!)
Ve Arap Bacının
Kokain defekt li torunları...

“Eskiden, bu sokağa,
KIRMIZI GÜL SOKAĞI denirdi
Yani
AVENU LA ROUGE DE ROSE”

Kırmızının ilmini yapardı burada güller.
Burada güller gece açardı/
Sabaha Gül yaprağı toplanırdı;
Kaldırımlardan.
Her biri bir başka kırmızı
Her biri bir başka alımlı;
En içe kapalı,
Mayronun yaprakları...

Şimdi, Avenue Rojda sapağında
Ne gül kalmış, ne kırmızı;
Varsa- yoksa;
Mayro’nun diz ağrıları
Ve beton kaldırımlarda
Ezik(!) yazılmamış sevda anıları...

1980 İSTANBUL V.S




BERDUŞLUK İYİ ZANAAT İSTANBULDA

Tanımaz bu sokaklar beni
Bu kaldırım taşları
Bu koyu gölgeler
Bu sidik kokusu...
Ve cumbalı pencerelerin
Serinliği avluda...
Tanımaz bu insanlar beni
Saçlarında kıvırcık buklelerle
Şu geçkince kız
Şu pezevenk yürüyüşlü
Esrar satıcısı
Çakmaklara gaz dolduran
Şu taşralı çocuk...
Bu ilk berduşluğum İstanbul’da
Bu ilk basışım pabuçlarımın arkasına
Ve ilk kez tıraşsız/ kravatsız
Ve ilk kez tükürüşüm güpegündüz
Sokağın ortasına...
Malum; kimlik sorunu bu/ imaj...
Yadırganmıyorum/ yadırgamıyorum da
Saygı görüyorum üstelik
Şu genç serseriden;
Ne cigara istedi benden, ne ateş...
Fahişeler bile omuz vurup
Öyle geçiyor çevremden;
Bir şişe ucuz şarap gibi
Mezesiz / gönlü yerde...
Çocuklar koşuyor cadde boyunca
Yaslanıp bir bahçe duvarına
Bir tek cigara istiyorum ilk kadından
Bakışlarım afili/ şaşkınım!
İkiletmiyor uzatıyor paketi
Kadın da kadın, besbelli;
Yanan cigarasından yakıyor düşlerimi.
Bakışla dı bir güzel ki;
Yeni çıkmış hamamdan
Sabun kokuyor memeleri...

Tanımaz bu sokaklar beni
Bu kaldırım taşları
Bu gül kurusu ışıklarıyla
Bu sokak lambaları
Bulvarda...
Ya gelip geçenler;
Rakısını gazete kağıda sarmış
Şu yaşlı adam
Şu çarşafına gizlediği bakışlarıyla
Pusetinde bebek taşıyan şu kadın;
Gözleri aşk aralığında...
Berduşluğumu onaylatıyorum
İlk akşamın ilk hüznüne:
Var mıyım? Yok muyum?
Ne kimse benim umurumda
Ne ben kimsenin ayırtında.
Irgalamıyorum ilk yediğim çelmeyi
Ve düşüşümü boylu boyunca
Caddenin ortasına...
Ellerim mi kanamış!
Dizim mi soyulmuş
Pantolonumun içinde...
Ve orospu çocuklarının
Gülüşleri çevremde!
Kalkıp yürüyorum; Açlığım zulamda.
Her şey tamam da
Bir o rahat bırakmıyor beni
Bir o düşlerimi
Şiirin satır aralığında...
Dün akşamdan beri
Biriktirdiğim midemde ki ezilmeleri
Karşı kaldırıma taşıyorum.
Bir lokanta vitrininde dönen,
Bir düzüne pilicin,
Nar rengine...
İnceliklerini tüm açlığın
Ve berduşluğun abartısından uzak;
Norveç’li Kunt Hammsun’un
Soylu ve aç çizgileri yüzümde;
Öyle tutunuyorum besili piliçlerin
Akşam üstü hüznüne...
Ve ilk ayrtsılanışım (!) ilk açlığım
Ve ilk beleş ekmeğe sarılmış
İlk piliçle tanışıklığım
Böyle oluyor berduşluğumun
İlk gününde...
Tanımaz bu sokaklar beni
Bu yakası kaldırılmış kentin
Gece serçeleri...
Ve yaşamın, usul usul evlere çekildiği
Ve yalnızlığımın bir kahır gibi
Ortalık yerdeki çaresizliği...
Ve hırlısı ve hırsızı
Ve karanlık bakışlı
Semt bıçkınları
Eli bıçaklı!..
Berduşluğum sızıyor geceye, sessizce.
Gecede sokak lambalarının
Ölgün ışıkları
Yedi renkli Bar aldatıları salkım saçak!
Ve yanımdan yalpalayarak
Geçen ilk sarhoşlar,
Umutlandırarak beni;
Karaya yaklaşan gemiler gibi mutluyum,
Ve burnum
Rakı kokusunu bir mil öteden alır
Ve pilakilerin dişte ezilen sesini
Ve sonsuz hoşgörüsünü meyhanelerin...
İlk meyhanenin ilk penceresinden
Bakışlarım giriyor içeri.
Sonra ayaklarım
Sonra ellerim gidiyor,
Ve yüzümden eksik etmediğim
Gülümsemelerim
En dipte ki masaya.
Üç kişinin oturduğu
Dört kişilik masaya...
Burada aktörlük lazım;
Berduşluk para etmez(!)
Entel sol omzum düşükçe biraz,
Biraz da çakır keyiflilik gülüşümde;
“Bu sandalye boş mu birader?”
Dinlemek ister gibi
En dipte oturanın, okuduğu şiiri;
Çöküvermek yanlarına,
Hoş-beş, sonra her şey
Usulü dairesinde:
“Gelir bir bir/ gider bir bir/ kalır bir...”
Nefis(!) bir şiir, sizin galiba?
İnkar da etmiyor / benim de demiyor;
Kadehini kaldırıyor yanıt yerine.
Ve boş kadehime doldurulan
İlk beleş rakı
Ve ilk kaldırılışı
Şerefine berduşluğumun...
Tanımaz bu sabahlar beni
Bu ilk ışıklar
Tortulanan meyhane camlarında
Ve bu nar kızılı tan ağartıları
Serseriliğimin zulasında...
Ya o zorla elimden kapılan
Hesap pusulaları(!?)
O çiğ düşmüş Belediye bankları
Parklarda...
Yok yok!
İyi zanaat berduşluk;
Kim ne derse desin...
Ne sayrılar umurumda
Ne sayrılanmalar artık.
Ne de sayrı dosyaları,
Yaşamdan ödünç alınmış...
İşlerim tıkırında.
Bir de dost tuttum İstanbul’da;
Yatağında ısıtıyor düşlerimi
Yağışlı / karlı havalarda



YALANCI KUTUP YAZLARI

Adsız şiirlere saklanıyorsun
Yağmurun toprak kokusuna ve
Okunmamış gurbet türkülerine
Bir dize
Ve taşra kentlerinin hüznüne
Yazılıyor adın

Yıldızlar arası bir küçük yıldızsın
Ay ışıklarına bağımlı
Ayrılık halatları kollarında ve
Çımacılara sallanan
Bir beyaz mendil gibi
Bir bardak çay içimi
Bir küçük barda

Sonsuz umutların rıhtımısın
Beyaz dalgaların mavi köpüğü ve
Yazılmamış romanların
Son sözcüğü
Ve yalnızlığın güvertesinde
Bir kararsız yolcu
Zararsız Kutup Yazlarına doğru



İÇ ÇÜRÜMESİ

Yanık asfalt kokuyor sokak
Umut katran karası kaldırımlarda
Ve Sustalının boğazında
Doğruluğun mazbatası

Asit yüklü yağmurlar bekleniyor
Sokaklarda serkeşliğin
Çapraşık sevdaları
Ve sevinci taşlıyor
Sokak çocukları

Bir dönme’nin işemesinde
Zorluk çekiyor pisvar
Ve ütülmüşlüğün kumarı
İsli sabahlarda
Ekmeğe, ete atılan zar
Ve yaşlı bir fahişenin
Ekmek teknesinde
Bir pezevengin
Prostatı kanar

Ve kasabın metresi
Bir kilo kıyma niyetine
Etini çektiriyor
Kıyma makinesinde
Ve zengin sokak çöplükleri
Kocanın eve dönmesin yakın
Ve asit yağmurları
Yağıyor kente





          



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
sakıncalı(!) dizeler
Hayallerim Kederlerim Vebalim
Yine 14 Şubat
Sevgililer Günü
Tut Ki

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sıradışı Bir Gün [Öykü]


cankor sönmez (CEMİL CEVİZ) kimdir?

sonradan olma Malatyalı, aslen ANKARA\'lıyım. TIP DOKTORU VE genel cerrahım. Yazmaktan arda kalan zamanlarda sayrılarla uğraşıyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
EZİZ NESİN, E. HEMİNGWAY, ORHAN VE YAŞAR KEMAL, CRONİN, J. KOSİNSKY vs


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © cankor sönmez (CEMİL CEVİZ), 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.