Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Kişiliğimin şekillendiği, sevmeyi, sevilmeyi, yalnızlığı ve arkadaşlığı öğrendiğim yerleri gördüm. Tüm hayatımın en güzel günlerini yaşadığım, o sıcak şehre gittim. Sıcak şehrin, sıcak kalmış, lisede yakaladığım duyguları benimle yaşamış, 16 sene sonra içlerindeki ışıltıları silkeleyip tozlarından arındıran, bugünün zenginlikleriyle, yüreğini avucunda sunan arkadaşlarımla görüştüm. Ve bir süreliğine dünyanın en mutlu insanı oldum. Onları zaten hep sevmiştim. Bir kere daha sevdim. Onu da gördüm. Lise aşkımı. Aklımın uslanmaz ziyaretçisini. Beynimin bir yerlerinde gizlenip, ne zaman birine sevdalandığımı düşünsem yerinden fırlayıp gelen, muzip bakışlarla ışıldayan, yaklaşmaya çalışınca da bir anda ortadan kaybolan hayali. Sevdanın en temizi belki, belki safça bir inanç. Belki de sihirli bir prenses, ilk aşk... Çok farklı göründüğünü söyledi herkes. Tıpkı Antalya gibi. Çook güzelleşmiş olduğunu, zamanın ona yaradığını, bambaşka bir havasının olduğunu. Kıskanarak bakıyordu kadınlar. Dürtülmeliydi onun yanından geçerken gözünü ayıramayan kocalar. Bir turnusol kağıdına dönüşmüştü. Onu yutkunmadan seyredenin, erkek olamayacağını düşündüm. Derin, derin yutkundum... Sonra o geldi gene, aklımın uslanmaz ziyaretçisi. Sanki onu başkası duyacakmış gibi, fısıldayarak; “Gözlerine bak” dedi. “Ben ordayım.” Gerçekten de oradaydı. Aynı gözler ışıldıyordu. Onu ilk gördüğüm, tenefüste, önce onların bizi, sonra bizim onları takip ettiğimiz gün ışıldayan, derin, kara gözler. Ben galiba gelen bu güzelliği en erken fark eden insandım. Sevdim. Lisede iki buçuk sene peşinden koştum. Bir ara yakaladım sandım. Ama hayır. Onu yakalamak mümkün değildir. Onunla 2 hafta çıktık. Çıkmak ne demektir? Bugün bile anlamını bilmiyorum. Sevda mı? Aşk mı? Arkadaşlık mı? Yoksa biraz ondan, biraz bundan mı? Bizimkisi arkadaşlıktı. Ama ben sevdalıydım da. Sevda bu, durma der sevdalıya. Kurallar karşı çıksa bile yanında olmak istersin sevdiğinin. Elini tutmak, gözlerine bakmak, nefesini hissetmek ve onu öpmek, hiç bitmemecesine. Ama “dur” dedi, lafını dinlemeden edemeyeceğim tek kişi. “Öpme beni. İstemiyorum.” Dedim ya, lafını dinlemeden edemeyeceğim tek kişi. Öpmedim. Çünkü bu onun isteğiydi. Falezlerin üzerindeydik. Ayağa kalktı. Saçını düzeltirken, kafasını hafif geriye atıp, gözlerini kısarak baktı. Arkasını döndü. Gitti. Ben kaldım. Ben arkasından bakarken giden; dünyayı ve kendini tanımaya çalışan bir liseliydi. Kelimelere bakılırsa, biten; bir lise aşkı veya arkadaşlığıydı. Beni bırakmasının, öpmemi istememesinin sebebi neydi, bilmiyorum. Belki bendeki sevda yoktu onda. Belki sevdası başkasıydı. Belki de daha kötüsü... Daha kötüsü olur mu, senin sevdiğinin gönlündeki başka birinden?Bilmiyorum... Üç yıl sonra bir kez daha gördüm onu. Üniversite yıllarında. Afyon’da işletme okuyordu. Soğuk bir kış günü. Afyon’un bir belediye otobüsü durağında. Bana bir borcu olduğunu söyledi. Uzanıp o güne dek aldığım en güzel öpücüğü verdi. Aslında öpücüğün çok ötesinde şeyler yaşamıştım. Ama hiç biri beni bu denli etkilemedi. Hiç birini yıllar sonra hatırlamadım. Hiç birini, hiç bitmesin istemedim. Senelerdir aklımdaydı. Bugün yanımdaydı da. Birazdan bir otobüs alıp onu götürecekti. Bu anı çok istemiştim. Gideceğini düşünmekten, onunla olmanın, tadını alamadım. Erkek arkadaşı varmış. Araları iyiymiş. Hayatlarının geri kalanına dair planları varmış. Falan filan. Öpücükten sonrasını hatırlıyor muyum, yoksa sonradan mı uydurdum, bilmiyorum. Belediye otobüsü geldi. Kapısını açtı. O bindi. Kapı kapandı. Otobüs gitti. Ben kaldım... Giden sadece otobüs değildi. Bu defa giden umut dolu, daha özgür, dünyayı ve kendini tanıdığını düşünen bir üniversiteliydi. Onu gördüğüm anda bile gideceğini biliyordum. Ama bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Hiç gitmesin istedim. Bana ondan kalanın yalnızca hayali olması çok zordu. O değişmemişti. Ama beni öpmüştü. Bu değiştiğini gösteriyordu. Büyümüştü belki. Belki artık sevdalanmıştı. Sonra sadece hayallerimde geldi, aklımın uslanmaz ziyaretçisi. Tam on üç sene. On üç sene sonra, sevmediğim bir adam, sevdiğim birinden haber getirdi. İnterneti o günden daha çok sevmemin mümkün olacağını zannetmiyorum. Adımı aratmış. Adı benzeyen yüzlerce insanın linkinin arasından beni ayırmış. Metindeki tek mail adresine yazıp benim mail adresimi istemiş. “Kestane kebap, acele cevap, (hatirlamazsin diye "Antalya Lisesi" :-)” yazmış. “Hatırlamak” Onu bu fiilin olumsuzuyla anmam mümkün değil ki. Onu bir fiilin olumsuzuyla anacak olsam, bu olsa, olsa “unutmak” olurdu... Onu ben unutamam ki. On üç yıl geçmişti. Antalya’ya dönmüştü. İş kadını olmuştu. Evlenmemişti. Evet, evlenmemişti. Buna çok şaşırdım. Nasıl olur da evlenmemiş olabilirdi? Dahası Afyon’daki çocuk nasıl onun gitmesine izin verirdi? Hani sevdalanmıştı? Anlamadım, ama pek kafa da yormadım. Antalya’ya gidecektim. Fırsat yarattım. Onu ve Antalya’yı tekrar görmeliydim. Görmeliydim. Gittim. Antalya’nın en güzel yerlerinden birinde akşam yemeğinde buluştuk. Tıpkı ayrıldığımız gün olduğu gibi, falezlerin üzerindeydik. Eski bir dostumuzu da çağırmış. İşte orda derin, derin yutkundum ve aklımın uslanmaz ziyaretçisi tekrar ortaya çıktı. Nelerden bahsettiğini, benim cevaplarımın akıllıca olup olmadığını bilmiyorum. Hepsini unuttum. Galiba balık yedim. Beyaz şarap içtik. Çankaya. Bunu unutmadım. Görüntüsü çok farklıydı. Çok daha kadınsı, seksi, gösterişli ve havalıydı. Antalya gibi. Topuklu giydiğinden, daha da uzundu. Kendi kokusunu örtmüştü. Oysa ne kadar özlemiştim. Galiba gözlerini kokusundan da çok özlemiştim. Gözlerine baktım. Işıltısını seyrettim. Aynı havayı soluduğumuza, yat limanının açığındaki aynı yakamozu seyrettiğimize inanamayarak... Yemek bitince önce arkadaşımızı bıraktı arabasıyla. Oysa güzergah üzerindeydi kaldığım yer. Otelin yakınından tekrar geçerken, arabayı sürmeye devam etti,. Bir saate yakın turladık. Konuştuk.Dertleştik. Zor bir hayatı var. Büyük bedeller ve umutları canlı tutma çabasıyla dolu. Bin emekle elde ettiklerinin yitip gitmemesine çabalayan. Hem var, hem yok bir sevdası var. Hem beraber, hem yalnız. İşinde ne kadar iyi olduğu her halinden belli. İşini sevdiği de. Pek çoğumuz yaşamışızdır. Hayatımızın bazı noktalarında durup geriye bakar, kısa bir muhasebe yaparız. Karamsarlaşır, duygusal hayallerin, efsununda uyuşuruz. O da yapmış. Bir ara derin bir nefes almış. Geçmişi anımsamış. Beni özlediğini hatırlamış. Romantik, sıcak, özlem dolu. İşte beni aramaya böyle karar vermiş. Dimdik duruyor. Oysa hafif kambur ve kolları bağdaşlı dururdu eskiden. Göğüsleri küçük olduğundandı belki. Artık öyle değil. Dik durmasının asıl sebebi güzelliği de değil, kendine olan inancı. Gücünü aldığı mücadeleciliği ve işindeki başarısı. Bunlar onu daha da güzelleştiriyor. Daha da seksileştiriyor. Tıpkı Antalya gibi. Sonunda artık gitmesi gerektiğini söyledi. Otele yakın bir sokakta durdu. “Beni öper misin” dedim. Kısık bir sesle “Evet” dedi. Nasıl giderdim? Nasıl bitirirdim böyle bir geceyi. Ama, sözünü dinlemeden edemeyeceğim tek kişi “gitmen lazım” dedi. “Gitmek zorundayız.” Yediği simidin masada kalan son susamı gibi hissettim. Beni alması çok kolaydı. Parmağını ıslatıp değmesi yeterliydi. Ben, ne kanatları, ne de ayakları olmayan bir susamdım onun dünyasında. Dudaklarına ulaşmamın tek yolu; onun beni istemesiydi. On dokuz senede iki kez gelmişti başıma. Bu bile kendimi şanslı hissetmeme yetti. Arabanın kapısı kapandı. Motoru gürledi. O gitti. Ben kaldım... O hiç değişmemişti, tıpkı Antalya gibi... Özgür Uşaklıgil Eylül 2005
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Okan Özgür Uşaklıgil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |