"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Sabah alarmın çalması ile göz göze geliriz saatle ve güne onunla başlarız farkında olmadan. Gün içerisinde de defalarca bakarız ona, sebepli ya da sebepsiz ve günü yine onunla bitiririz alarmını kurarken. Evimizin en güzel köşelerini süsler saatlerimiz. Duvar saatleri odanın duvar boyasına ve mobilyalarına uygun olmalıdır. Her odanın özelliğine, değerine göre saatlerin de değeri farklı olur. Genelde en güzel saatlerimiz salonda, en ilginci de ya mutfakta ya da çocuk odasındadır. Saatlerin markası, özelliği, değeri ne olursa olsun, amaçları aynıdır ve çıkardığı tik taklar da. Aynı şeyi hatırlatır insana. İlerlemekte olan bir saniye bile olsa, geçmiştir aslında bir ömür tam o anda. Saniyeler dakikaları kovalarken, ömrümüzse çoktan yakalanmıştır zamana. Ne akrep, ne yelkovan ne de saniye. Yaşadığımız anın bir göstergesi var mı sizce? Kronometredeki saliseler yeterli mi anlık zaman dilimlerine? Bir an, kaç salise eder? Yoksa kişiye göre değişir mi? Kimine göre bir an, göz açıp kapayıncaya kadardır. Kimine göre ise bir an, gözü hiç açılmamak üzere kapandığı zamana kadardır. Aslında ikisi de doğru olabilir. Ya da yanlış. Ne fark eder ki? Anı yaşamayı bilmedikten sonra anın ömrümüzdeki yerini bilmenin ne önemi var. Ha bir an, ha bir ömür. “Dolu dolu geçen bir ömür” ne demektir sizce? Hani sohbet ortamlarında söylenip de geçilir ya bazen. Siz de ömrünüzü dolu dolu geçirenlerden misiniz? Ya da böylelerine imrenenlerden misiniz? Ne kadar boş, ne kadar dolu bir ömrümüzün olduğu, yaşadığımız anlara kattığımız anlamlara bağlı değil midir biraz da? Meşru olan bir işi, kim, nerede ve nasıl yapıyorsa yapsın, o işin asıl amacı eğer yakalanabilir, gerçek anlamı bulunabilirse, işte o işi yaparken geçen zaman gerçekten dolu dolu geçen bir zamandır bence. Peki, ömrünün dolu dolu geçtiğini iddia edenler; sen, ben, birçoğumuz. Hayatın anlamını ararken düştüğümüz boşlukları doldurabilecek midir dolu sandığımız saatler? Ve hayatın sonuna yaklaştığımızda ki bu her an olabilir, yeterli zamanımız olacak mı sizce ömrümüzü doldurmaya? Bir saniye, bir dakika ya da bir saat. Belki olur, belki de olmaz. Ama şu bir gerçek ki herkesin sahip olduğu güzel bir saati var. Hem de hiç yanılmaz, şaşmaz bir saati. Sürekli yanımızda taşısak da, bakmaya ihtiyaç duymadığımız, belki de bakmak istemediğimiz ya da bakamadığımız bir saat. Bu saatin asıl ilginç tarafı ise, ne zaman duracağını bilmememiz. Sanki hiç durmayacak gibi çalışsa da duracağı saati de hiç ama hiç şaşırmayan bir saat. Ve öyle bir saat ki durduğu an, zamanı aradan çeken ve bizi, zamanın asıl sahibine götüren bir saat. Bu satırları yazarken binlerce insanın saati durdu ve durmaya devam edecek. Sizin saatiniz ise henüz durmadığına göre ömrünüzü tamamlayan anların dolu mu yoksa boş mu olduğunu bir kez daha düşünün ve ölüm saatiniz durmadan mutlaka bir karar vermiş olun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Coşkun Ege, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |