Ağzının kuruluğu ve baş ağrısı ile uyandı. Akşam oldukça fazla içmişti kendine kızdı neden bu kadar içtim diye. İki elini yana doğru açtı sabah mahmurluğunu atmak için olanca gücüyle gerinecekken eline bir tutam saç geldi. Başını yatağın boş olduğu yere doğru korkuyla çevirdi. Yatağında üstünü kalçalarına kadar çarşafla örtmüş birisi yatıyordu. Ellerini toparladı ve dudağını ısırdı bu bir rüya olmalıydı. Tekrar başını çevirdi ve o orada duruyordu yarı beline kadar çıplak bedeniyle. Akşamı düşündü kapıya kadar gelmişti oldukça nazik bir insandı teşekkür için bir kahve ısmarlamak istemişti sadece. Sonra ne olmuştu nasıl bu noktaya gelmişlerdi. Oysaki böyle bir şey olmayacaktı olamazdı da. Yanında yatan beden kımıldadı kafasını çevirince göz göze geldiler. Gülümsüyordu sakin bir hareketle başını tam gözlerinin hizasına getirdi ve dudağına bir ıslaklık bıraktı. Ne yapacağını bilemeden oldukça sakin bir şekilde bu temasa karşılık verdi. Sonra istemediği bir olayın içinde bulmuştu kendini. Ne yapmalıydı ne yapabilirdi ki. Hayatının hatalar zincirine bile bile zaten merhaba demişti şimdi ise bunun devamı geliyordu. Başlamıştı işte ayrılığın ilk belirtileri ve o arayışın içindeki labirentin kapısından içeriye girmişti. Oysa her şeyi değiştirebilmek mümkündü bir şeyleri durdurabilmek. Kendini tutanın ne olduğunu bilmeden daha bir ayrılığın acısını sindiremeden o arayışların içerisine girmişti. Yataktan doğrulup banyoya doğru ilerledi duşu açtı su vücudundan yere düşerken gözlerini kapatıp bu sakin zamanın tadını çıkarmak istedi. Bir flaş patlaması geldi önce gözlerinin önüne sonra son yudum alınan kahvelerin tabaklara konuşu ve kendisine bakan o nazik insanın gözleri geldi gözlerinin önüne. Onu görmüştü bacaklarının hissizleştiğini hissetti yere çömeldi duştan akan su şimdi ensesinden kalçalarına doğru süzülüyordu kollarıyla ayaklarını kavradı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu yanaklarına ve oradan suya karışıp yere düşüyorlardı dizlerini ısırdı. Olmuştu işte o basit hayat oyunun içindeydi. Hâlbuki o daha onu yaşıyordu, inanmıyor inanamıyordu artık Allah’ ım ne olur bir kâbus olsun diyebildi sadece. Son gücüyle yerden doğrulup ayağa kalktı bornozuna sarılıp korkak ellerle kapıyı açtı yatak odasına girdi. O hala orda idi. Biraz yalnız kalabilir miyim dedi. Anlamaz gözlerle kendisine bakan insana lütfen dedi. Elini telefona uzattı kısa bir çalma sesinde sonra hattın öbür ucunda o vardı. “Efendim alo alo” ürkek bir sesle pardon yanlış aradım telefonu kapattı. Kendini o dağınık yatağın üstüne bıraktı. Kokusunu kaybetmemek için yıkamaya kıyamadığı bu çarşafta artık üçüncü bir koku vardı. Ve ayrılık sahnesinin en zor rolünde başrolü kapmıştı. Görmek istemediği güzellikler duymak istemediği o yalvarmalar geldi kulağına. Anlık sinir ya da hırslarıyla feda ettiği bu sevgi artık yoktu. Ve ayrılığınızın dram sahneleri başlamıştır artık. Yeni rolünüzü oynamaktan başka çareniz yoktur. Yâda…