Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
“Akşam oldu gün battı Akşam oldu yine garip olana Akşam oldu neyleyim? Akşam oldu yine bastı kareler…Nâzım Hikmet Her geçen zaman diliminde “ben”liğim biraz daha senleşiyor… Ki, her gün batımı kızıllığında içimdeki “sen” her an biraz daha “ben”leşiyor… Batan güneşle hüzün damlaları akıyor akşam vaktinin boyun büküklüğünde, süzülüyor “sen”li hayallerime… Gün batımında asılı kalan umutlarım da karışıyor karanlığa… V e ben sevdana yazdığım ıslak mektuplarla dolaşıyorum akşamın alaca karanlığında… Geceler haram bana Gündüzler zindan bana Sensizliğin hasreti Hayatta ölüm bana Kimsesizliğimi, yalnızlığımı giyinip gönlümü sararmış bir dut yaprağına bırakıyorum… Ve rüzgâra bırakıyorum kendimi… Hasret yelleriyle savrulan yüreğim de yaprakla birlikte bir “insan” ayağının dibinde duruyor… Titriyor yüreğim,üşüyor bedenim.. Ve o ayağın altında kalıyor mavi dalgalara tutunmaya çalışan bedenim… Deniz yok buralarda belki…Olsun… “sen”, “ben” değil miydin, senli zamanlarımın en derininde… “Sen” denizim değil miydin, çatlamış sevdamın en bilinmezinde… İşte, ondandır kömür gözlüm, mavi dalgalara olan tutunmam… Basıp geçiyorlar, yakamozlarla yıkadığım umutlarıma… Sen olsaydın alırdın o yaprağı, alırdın ve saklardın, severdin, taşırdın… Sevdan bir sarmaşıktı İlk bakışta atılmıştı Sevgi iklimine tohumları İlk gülüşte yeşermişti Kıvrımlı küçük yaprakları İlk selâmda sarmıştı yüreğimi Uzayıp giden yeşil dalları Sevdan bir sarmaşıktı Şimdi yoksun ya Hasretine sarılıyor Kuruyan dalları Kokuna dokunuyor Solmayan beyazları Ve adını çağırıyor Sararmış yaprakları Sevdan bir sarmaşıktı Kendini taşıyamaz hale gelen bedenim, sarı gelinliğini giymiş uzun bir ağacın dibinde bırakıyor gözbebeklerini… Ve hatırlıyorum, her kelimesi yüreğime kayıtlı sözlerini… Ilık bir umut olarak gönlüme damlayan tebessümlerini… Sevdana sarılıp uyumaya çalışıyorum… Yorgunum ve üşüyorum… Kapatıyorum gözlerimi… Her şeyiyle en zoru da sensizlikle çekilmez olan hayattan bir nebze de olsun soyutluyorum kendimi… Üşümenin titremesiyle okşuyorum gül yüzünü ve bedenimi saran zülfünü… Ağlıyorum… Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.. Sen nasıl “hıçkıra hıçkıra susuyorum” diyorsan ben de hıçkırıklarımı göz yaşlarımla bastırıyor, büzüldükçe büzülüyorum, yalnızlığıma…Ve uyanıyorum artık karanlık olmuş buğulanmış havanın hüzünlü edasıyla… Her yeni uyandığımda uykudan Terk edilmiş bir bebeğin Yalnızlığını yaşar yüreğim İçimde derin ve engin bir boşluk Sevdana tutunur yorgun ellerim Hayatın anlamsızlığına damlar göz bebeklerim Kimsesizliğimi giyinir, sonsuzlukta seni beklerim… Yorgunum ve üşüyorum… Bu yorgunluğu artık taşımaz oldu bedenim… Bu sevdayı kaldıramaz oldu yüreğim…“En büyük yalancıdır, hissettiği gibi yaşamıyorsa insan” demiyor muydu Leylâ İpekçi… En sahici yanımdan, senden sesleniyorum… Hadi, sevdiğin renkten, Kahverengiden, yakışan renginden, Beyazdan ve sevdiğim renkten, Maviden sesleniyorum sana; her neredeysen, gel artık… Yorgunum ve üşüyorum…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © yusuf çopur, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |