..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"İçtenlik bütün dehanın kaynağıdır." -Boerne
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Ahmet Zekai Yıldız




21 Ocak 2007
Küfelik Adem  
Ahmet Zekai Yıldız
Adem peygamberden milyonlarca yıl sonra bir Adem gelir dünyaya. İnce yüzü, sivri burnu ve yer yer kırmızı lekelerin bulunduğu suratında, gökkuşağı renklerine ev sahipliği yapan iki küçük menevişli gözleriyle ve ters hilal şekli çizen dudakları ona saf bir insan görünümü veriyordu. Aslında iyi bir insandı Adem. Ama alkol almadığı zamanlar.


:CAAC:
Ekabir oturmuş,
Masa bildiğiniz gibi.

Kadehi kaldıracak oluyorum,
Kadehler havada.

Gülümseyecek oluyorum,
Herkesin ağzı kulaklarında.

Nasıl anlatsam?
Harika bir masa..

Ne peçeteler uçuşur.
Ne ceket yakan var.

Fakir ama onurlu,
Şu bizim arkadaşlar.




Sözlük anlamıyla esri, esrik, mest, sermest ve sarhoş sözcükleri ile ifade edilen alkollü içki kullanan insanların, argoda çakır, akşamcı, mazılık, küfelik, zom ve zurna sıfatlarıyla tanımlandığını bilirsiniz. Eğlence deyince ilk aklımıza gelen alkol, aslında göründüğü gibi masum değildir. Eskilerin dediği bir söz vardır, “şişede durduğu gibi durmaz.” diye. Gerçekten de durmaz. Alınan miktara göre kullananları her zamanki hallerinden alır ve bambaşka bir kişiliğe sev keder de kendine geldiklerinde hiçbir şey anımsayamazlar. Aslında alkol mutluluğa giden yolda bir araç olarak kullanılmalıdır ama genelde bunun başarıldığını söylemek olası değildir.
Sevgilisinden ayrılınca aşk acısını unutturuyor diyerek alkole başvuran aşıklardan tutun da; eşiyle geçinemeyenler mi yoksa işleri bozulanlar mı ararsın bir çok gerekçe sunulur alkol kullanma bahanesi olarak. Kimisi düzenli olarak haftada bir, kimisi ayda bir kullanır alkolü. Pek çok insan da özel günlerinde kullandığını söyler. Ama bir kesim vardır ki hepsinden farklıdır. Hiçbir bahaneye sığınmazlar. Onlar her akşam içer. Akşamcı sıfatı ile ünlenen bu insanlar, alkolü hava ve su gibi bir gereksinim olarak algılamaktadırlar.
Alkolden sözedildiğinde hemen hemen herkesin aklına takılan birkaç önemli şahsiyetten söz etmek gerekiyor.
Bunlardan ilki XI.y.y.’da Semerkant’ta yaşamış, İranlı filozof, şair ve matematikçi Ömer Hayam, bir şiirinde oruç ayı Ramazan’ın sona ermesini şu dizelerle anlatmaktadır.
Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık.
Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık.
Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi.
Oruç gemi ağızlardan çıkar yazık.
Ömer Hayyam
Bu dizelerle Ramazan ayının sona ermesiyle şarap içileceğine üzüldüğü görülen Hayyam, aşağıdaki dizeleriyle de şarabı göklere çıkaran bir çelişki yaşamaktadır.
Çekmeyiz aşağılık dünyanın gamını.
Özleriz gül rengi şarabın canını.
Şarap dünyanın kanı, dünya ise kanlımız.
Niçin içmeyelim kanlımızın kanını.
Ömer Hayyam
Yine Hayyam’ın çağdaşı olan Türk şair, Bağdat’lı Nesimi(Seyit İmadettin) bir dörtlüğünde şarap konusundaki yasaklara şöyle başkaldırmaktadır.
Kelb rakip haram diyormuş şarabın bir katresine.
Saki doldur, ben içerim, günah benim kime ne?
Ben mekamet gömleğini deldim, taktım eğnime.
Ar-u namus şişesini taşa çaldım, kime ne?
Nesimi
Ünlü 18.y.y.divan şairi Nedim(Ahmet) ise aşağıdaki beyitinde; sevgilinin yüzündeki allığın, şarabın allığından geldiğini ifade edecek kadar kışkırtıcı bulmaktadır.
Haddeden geçmiş nezaket yal-ü bal olmuş sana.
Mey süzülmüş şişeden ruhsar-ı al olmuş sana.
Nedim
II.Selim’in oğlu III.Murat zaten içki yasağı olan Müslüman mahallerinde yaşayanların Hıristiyan mahallelerindeki meyhanelere gittiğini öğrenince 14/mart/1585 tarihinde çıkardığı bir fermanla içki yasağının kapsamını, Hıristiyan mahallelerini de içine alacak şekilde genişletir.
Bu ferman üzerine Komutanlardan biri, içkinin yasak olduğunu birliğindeki tüm askerlere şöyle duyurmuştur. Herkesin görebileceği bir duvara “Alkol Öldürür.”diye yazdırır. Ertesi sabah bu yazının altına bir cümle eklendiği görülür. “Asker Ölümden Korkmaz.”
Alkolden söz edilir de XII.y.y.’da yaşamış ve içki üzerine fıkralarıyla ünlenmiş olan Bekri Mustafa Ağa’dan söz etmemek olur mu? Olmaz tabii. İçki yasağı ile tanınan Osmanlı Padişahı IV.Murat ile Bekri Mustafa Ağa’yı karşı karşıya getiren olay şöyle anlatılır.
Bir gün tebdili kıyafet gezen Padişah IV.Murat, Boğazda Bekri Mustafa’nın kullandığı sandala biner.
IV.Murat: Nedir o içtiğin sandalcı?
Bekri Mustafa: (Kendini kolay ele vermemek için,) Kuvvet şurubudur beyim. Ben bundan bir yudum çekince kendimi aslan gibi hissediyorum. Kürek çekmek vız geliyor.
IV.Murat: Ver bakayım şişeyi. İki yudum da ben içip aslan olayım. Zira bugün çok yoruldum.
Bekri Mustafa: (Nasıl olsa denizin ortasındayız. Bizi kim görüp yakalayacak düşüncesiyle şişeyi tanıyamadığı padişaha uzatır. Padişah şişeden iki yudum alır almaz kükrer.)
IV.Murat: Bre zındık! Bu içtiğin şaraptır. Şarap içmeyi yasakladığımı bilmiyor musun?
Bekri Mustafa: (Bu tepki karşısında şaşırır. Şaşkınlığı geçer geçmez,) Sen kimsin ki içkiyi yasaklıyorsun?
IV.Murat: Ben IV.Murat’ım.
Bekri Mustafa: (Küreği kaptığı gibi ayağa fırlar.) Şimdi atarım seni denize. Daha iki yudum aldın kendini IV.Murat sanmaya başladın.Maazallah iki yudum daha alsan, dünyayı ben yarattım diyeceksin.

Neyzen’e sormuşlar “Üstat rakı nasıl içilir? diye. Yanıtı oldukça kısa olmuş. “Adam gibi.” Ama Neyzen’in bir tasa doldurduğu rakıyı ekmek doğrayarak içtiğini duymuşsanız, “Bu nasıl adam gibi içmektir? ” sorusunu sormadan da edemiyoruz.
Piyiz, anzorot, çarmaçur, imam suyu, apeki, dem v.b. isimlerle anılan rakının ençok kullanılan ismi “Aslan Sütü” olmuştur. Rakıya aslan sütü denilmesinin nedeni, bir rivayete göre Osmanlı döneminde aslan resimli kaplarda içilmesi ve renginin de süte benzemesi gösterilir. Her ne ise konu rakı olur da eski milletvekillerimizden rahmetli Necip Mirkelamoğlu’ndan ve onun “Rakıname” isimli şiirinden söz etmemek olurmu? Olmaz tabii.

Bir münasip miktarı,
Muhabbet ayarı.
Kaçırırsan ayarı,
Can’a ezadır rakı.

Yarattığı ahengi,
Ne saz verir ne çengi.
Terbiyenin mihengi,
Ferahfezadır rakı.

Ehli kemal olana,
Zevkle hem’hal olana,
Sohbette tat bulana,
Yar-ı vefadır rakı.

Necip Mirkelamoğlu

-I-

Adem peygamberden milyonlarca yıl sonra bir Adem gelir dünyaya. İnce yüzü, sivri burnu ve yer yer kırmızı lekelerin bulunduğu suratında, gökkuşağı renklerine ev sahipliği yapan iki küçük menevişli gözleriyle ve ters hilal şekli çizen dudakları ona saf bir insan görünümü veriyordu. Aslında iyi bir insandı Adem. Ama alkol almadığı zamanlar.
Adem her akşam olduğu gibi meyhanede alkol almaktadır. İlerleyen saatlerde garsonlardan biri, bir elinde peçete, diğer elinde kolonya şişesiyle müşterileri dolaşmaktadır. Sıra Adem’e geldiğinde gülümseyerek garson’a takılır.
Adem: “Eveeet yavrum şimdi işi yaptın işte. İçimizi alkolle bahtiyar eyledik. Dışımızı da alkolden nasiplendirebilirsek içimiz dışımız bir olacak. Zaten biz alkol kullananlar böyle içi dışı aynı olan dürüst ve iyi insanlarızdır.”
Garson: (Önce şaşkın şaşkın Adem’e bakar. Şaşkınlığı geçince,) “Çok doğru söylüyorsun Adem amca.. Babam geçen gece eve sarhoş geldiğinde, öyle istifra etti ki içi dışı bir olmuştu.”

Masalar konuşsa anlardınız.
Masa kadar boyumla,
Masa temizlediğim meyhanede;
Sigara dumanına sarılı soluduğum,
Küfürlü havaları hak etmediğimi.

Masalar konuşsa bilirdiniz.
Büyüyüp koca adam olunca,
Abazan aşk şiirlerinde saklı yılların
Rüyası kabus,
Yatağı yarsız,
Gecesi uykusuz aç sabahlarında
Nasıl acılar yaşadığımı.

Masalar konuşsa duyardınız.
Ağladığımı.
Yalnızlığı paylaştığım
Meyhane masalarında,
Sessizce ağladığımı
Mutlaka duyardınız.


-II-
Meyhanesini geç saat kapatan İdris Usta, bitkin bir şekilde evine giderek yatar ve deliksiz uyumaktadır. İlerleyen saatlerde acı acı çalan telefon İdris Usta’yı uyandırır. Sarhoş olduğu konuşmasından belli olan ve meyhaneci İdris Usta’nın da tanıdığı müdavim müşterisi Küfelik Adem’den başkası değildir.
Adem: (Yarı anlaşılır bir dille,) “Ustacığım meyhaneyi ne zaman açacaksın?
Meyhaneci: Ne açması? Daha yeni kapattım yahu..
Adem: Tamam ustacığım, anladım ama ben de bunun için aramıştım seni. İçeride kalmışım da..
-III-
Adem ile çok sevdiği asker arkadaşı Veli meyhanede içki içmektedirler. Meyhanenin kapanış saati yaklaşmış olduğundan garson son isteklerini sorarak masalara servis yapmaktadır. Eşlerinden zaman zaman dayak yiyen iki kafadar, aslında evlerine geç kalmaktan da son derece korkmaktadırlar.
Veli: Yahu arkadaş, şu garsonların “Son isteğiniz nedir? ” diye sormaları yok mu ya, öldürüyor beni. Şunun şurasında ne güzel dertleşiyorduk. Muhabbetin içine ediyorlar vallahi.
Adem: Yerden göğe kadar haklısın Veli’ciğim. Al benden de o kadar. Hatta dahası kendimi idam sehpasındaki mahkum gibi hissediyorum.

Aradığım
Dost söyleşilerdi.
Ak saçımın her telinde
Her akşam acılar bulduğum,
Gönlümün mayhoş gülüşüne aldanarak.

Aylak boğuntularda
İhtiyar olmadan tükenirken,
Rakı bardağında yüzdüğüm meyhanelerin
Soğuk mezeleri tadında
İki yüzlü tanışlarıydı;
Selamları sayısınca unutulacak insanla
Sarhoş yaşamak.


-IV-
Adem gece boyunca içki içtiği günün sabahında işe gitmek üzere durakta servis beklemektedir. Alkolün ve oldukça rüzgarlı olan havanın etkisiyle ayakta durmakta zorlanan Adem’e okula geç kaldığı için koşmakta olan küçük ilkokul öğrencileri çarparak düşmesine neden olurlar. Yol kenarındaki pis su birikintisine düşerek üstü başı kirlenen Adem öfkeyle bağırmaya başlar.
Adem: İçkiyi içen benim. Sarhoş olan bunlar. Nasıl oluyor bu iş anlamadım.
Kaymakam:(Tam bu sırada oradan geçmekte olan Kaymakam, Adem’in avaz avaz bağırdığını görerek yanına yaklaşır.) Ne oldu arkadaş! .Bir sorun mu var? Ne diye çocuklara bağırıyorsun?
Adem: (Kaymakamı tanımayan Adem, kendine hesap soran bu kişiye fena halde sinirlenir.) Sana ne! . Çocuklar senin midir ki, bağırdığıma karışıyorsun.
Kaymakam: (Adem’in bu çıkışına gülümseyerek yanıt verir.) Evet, bu gördüğün çocukların hepsi benimdir.
Adem: Allah Allah! .Bu onlarca çocuğun hepsi senin ha? Peki sen ne iş yapıyorsun beyim? Bu kadar çocuğu doyurmak için devlet gücü gerek.
Kaymakam: (Gülümsemenin yerini kahkahalar almıştır.) İyi bildiniz. Bravo vallahi! Ben bu ilçede devleti temsil ediyorum. Bende devletin gücü var yani. Şimdi sen söyle bakayım ne iş yaptığını? (Kaymakam’ın koruması el işaretleri ile Adem’i uyarmaya çalışmaktadır.)
Adem:(Kaymakam’ın korumasının hareketlerine bir anlam veremez.) Ben kaloriferciyim. Kazanı ateşledim miydi acele 100 dereceye ulaşır. Benim mesaimde herkes anadan üryan soyunur da Cannes plajı sanırsın bizim lojmanları ansını satayım.
Kaymakam: Tamam da sen bu vaziyette her yeri yakarsın. Bugün işe gitmesen iyi olur. Ben amirinden sana izin alırım. Sen polis merkezinde biraz istirahat et.
Adem: Teşekkür ederim beyim. Amma olmaaz. (Başlar burnunu çekerek ağlamaya..) Ben zaten yanmışım be. Alem yansa ne olur ki? Eve gidiyorum bizim Hacer karı dövüyor, işe gidiyorum patron Yaver Darı dövüyor. Madem sen devleti teslim ediyorsun. Sayende sığınayım devlete de bunların şerrinden beni korusun. Yok olmaz yine dayak yiyeceksem, izin ver şuracıkta öleyim. Vatan sağolsun. (Kaymakam’ın elini öper.)
Kaymakam: (Elini Adem’in sırtına koyarak,) Tamam kardeşim. Şimdi seni devletin şefkatli kollarına teslim ediyorum. Seni temin ederim ki kimse dövmeyecek.
Olay yerine gelen polis Adem’i karakola götürür. Sabaha kadar nezarette bekletilip, kendine geldiğinde serbest bırakılması düşünülen Adem sabah olduğunda hala ayılamamıştır. Çünkü Adem fenalaşıyorum bahanesiyle görevli memurun getirip unuttuğu kolonyayı da içmiştir. Durumu şüpheli gören komiser Adem’in yanına gittiğinde, elinde yarısından fazlası tüketilmiş bir şişe kolonya görünce küplere biner ve emrindeki polislere verir veriştirir.
-v-
Meyhaneci kapanış saati geldiği için iki kafadar arkadaş olan Küfelik Adem ile Keş Osman’ı evlerine göndermenin çarelerini aramaktadır. Çünkü Adem ile Osman sabahın saat dokuzundan itibaren tam onüç saattir rakı içmektedirler.
Sonunda meyhanecinin aklına şeytani bir fikir gelir ve hemen bunu uygulamaya koyulur. Önce Adem’in tuvalet gereksinimi için masadan ayrılmasını fırsat bilerek, “Bak Adem’ciğim! Sen alkole Osman’dan daha tahammüllüsün. Osman çok sarhoş oldu. Onu evine ancak sen götürebilirsin. Bu konuda sana güveniyorum.” der. Aynı konuşmayı Osman’a da yapar.Bu konuşmalardan kısa süre sonra iki kafadar masadan kalkarlar. 20-25 dakika sonra Adem meyhaneye geri gelir. Ve meyhaneciye, “Görev tamamdır ustam. Osman’ı evine götürdüm ve yengeme teslim ettim. Şimdi bir duble rakıyı hak ettim sanırım.” diyerek büyük bir işi başarmanın gururuyla masaya kurulur. Aradan 10 dakika geçmeden içeriye Osman girer. Osman Adem’i fark etmemiştir. Meyhaneciye “Ya usta be! Adem ağabeyin başka türlü evine gideceği yoktu. Birkaç kere birbirimizi evlerimizin kapısına kadar geçirdik. Fakat olacak gibi değil. Ben onu evine uğurluyorum. Dönüyor o beni uğurluyor. Sonunda ben olgunluk gösterdim de öyle ikna oldu. Eve kapıdan girdim, arka pencereden çıkıp buraya geldim. Adem Abi şimdi mışıl mışıl uyuyordur.” diyerek ayrı bir masaya oturur ve bir duble rakı da o ister.

Ağırdan bir şarkı..
Bir de rakı şerefine.
Yarasın.

Bir yağmur..
Ama inceden yağarsa,
Yağsın.

Rakı,
İçimi ıslatsın.
Yağmur dışımı…

Yeter ki
Gözlerin ıslanmasın.




-vı-
Eşiyle kavga ettikleri bir gecenin ertesinde kurbanlık olarak beslediği keçilerini otlatmak için kırlara çıkan Adem, aldığı alkolün etkisiyle çayırda uyuyakalır. Uyandığında bir de bakar ki keçiler gitmiş. Telaşla çevreyi arar fakat bulamaz. Hava kararıncaya kadar keçilerini arayan Adem eve döndüğünde fena halde yorulmuştur.Yine dayak yemeyeyim düşüncesiyle eşine keçileri yitirdiğini söyleyemez. Akşam yemeğinde eşi keçileri neden erken getirdiğini sorunca, keçilerin kendiliğinden eve döndüklerini anlamıştır. Aslında bu habere çok sevinen Adem bir taraftan da keçilere son derece öfkelidir. Bir gün sonra otlatmak için çıkardığı dört keçiyi satarak, parasıyla cocker(sarı) cinsi bir köpek satın alır. Keçileri kurban bayramına kadar komşu köyde sürüye kattığını söyleyen Adem, eşinden gizli olarak aldığı köpeği bir arkadaşının evinde eğitir. Verdiği eğitim de yabancılara karşı saldırgan olmanın dışında bir şey değildir.Bir gün köpeği eve getirir. Küçük şirin bir hayvan olan köpeği Adem’in eşi Hacer de sevmiştir. Bir gün eve yine küfelik olarak el arabasıyla getirildiği zaman olanlar olmuştur.
Hacer: Yine mi kör kütük içti bu körolası! Boyun devrilsin e mi? Boğazın kopsun da içeme. Hey komşular! Görün bakın, bundan adam olur mu? Görün de Allah için söyleyin bunu koca diye koynunuza alır mısınız?
Adem: (El arabasının içinde yattığı yerden cevap verir.) Heh heh hee! Adımı yanlış söylüyorsun karıcığım. Ben adam değil Adem’im bir kere. 20 yıl oldu bir adımı öğrenemedin gitti.
Hacer: (Bu konuşmasına daha bir sinirlenerek başlar elindeki sopayla Adem’e vurmaya..) Şuna bakın üstüne üstlük konuşuyor. Aklı sıra kabahat bastıracak. Yok öyle. Kırayım şu seni meyhaneye götüren bacaklarını da akıllan.(Adem’in dövüldüğünü gören köpeği, sahibini koruma içgüdüsüyle Hacer’e hışımla saldırarak birkaç yerinden ısırır. Acıyla kıvranan kadın bildiği bütün bedduaları sıralamaktadır.)
Adem: (Karısından dayak yiyen Adem ise acıdan kıvranacağı yerde kahkahalarla gülmektedir.) Fark etmez karıcığım. Ayaklarım sağlamken küfelik sarhoş olduğumda el arabasıyla bir kere getiriyorlardı. Ama bundan sonra iki kere taşımak zorundalar. Çünkü meyhaneye başka nasıl gidebilirim ki? Hoh hoh hoo! .
-VI-


Hava zıpkın gibi ayaz.
Bağrımı deler geçer.
Yerde yığınla kar.
Üstelik dağ başındayız.

Daha ne olsun?
İçki de varsa bir çakırlık.
İçmemek olmaz.

Sorun içmekse her gün güzeldir.
İçince kara gökyüzü maviye,
Kara toprak yeşil çayıra döner, uzanırım.

İçince çiçek gibi olurum yani.
Başımda arılar vızıldaşır.
Rakıya zam olmuş,
Cebimde metelik yokmuş, ne gam?
Elin metresi, evi, arabası, yatı, katı çokmuş…
Vız gelir, trıs gider.

İçince fırçasız bulut ressamı,
Kalemsiz halk ozanı olur söylenirim.

İçince çiçek gibi olurum yani.
Başımda dağlar duman.

Ahmet Zekai Yıldız




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gülmece (mizah) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Büyükbaşlar Yalakta
Dom/bay Mustafa

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dersimiz Vatan Sevgisi [Şiir]
Herkes Yalnız Ölür... (Çobanımsı Yalnızlıklar - 7 - ) [Şiir]
Şiir Anası [Şiir]
Eğitim Emekçileri [Şiir]
Kanaviçe İşlemeli Yastık [Şiir]
Elveda Sevgili Sincabım [Şiir]
Gökanne'den Yerkız'a [Şiir]
Kavgam Kendimledir Tutmayın Beni [Şiir]
Ben Bir Tanrıça Sevmişim Meğer [Şiir]
Beni Bırakma Sakın [Şiir]


Ahmet Zekai Yıldız kimdir?

paylaşmak en yüce duygudur

Etkilendiği Yazarlar:
nazım hikmet, yahya kemal beyatlı,pablo neruda,orhan kemal


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ahmet Zekai Yıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.