Aşk eski bir masaldır ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
Doğal ışık kaynaklarından tutun da gecemizi gündüze çeviren tüm aydınlatma gereçlerine kadar insanoğlunun aydınlanma serüvenini hep ilginç bulmuşumdur. Bazen kendimi çok şanslı bir insan olduğumu düşündüğüm de olmuştur. Şöyle ki: çocukluğumdan itibaren sırasıyla çırayı, yağ kandilini, gemici fenerini, gaz lambasını, ispirto ocağını, lüks dediğimiz likit gazı kullanmıştım. Lüks adı gibi çok lüx bir aletti. Ancak zengin diye nitelediğimiz insanların alıp kullanabileceği bir aydınlatma aracıydı. Ancak icadından 90 yıl sonra, 1969 yılında ampulle tanışabildim. 227 senelik matbaanın gecikmesine bakınca bayağı hızlı gelmiş diyerek teselli oluyorum. Çocukluğumda birinin bizi fark etmesi için ayna tutardık gözlerine.. Şimdilerde laser denilen oyuncaklarla yapıyorlar bu işi… Ama teknolojideki gelişmenin tersine sosyal anlamda zaman içindeki yolculuğumuz karanlığa doğru ilerliyor gibi. Zaman tersine işliyor adeta…Gencecik insanlar bir iki karış sakal bırakıyorlar. Kara kara cüppeler giyerek, ellerinde şekilsiz bir değnek olduğu halde; takke, takunya ve tespih ile ortalık yerlerde dolaşıyorlar. Daha on'lu yaşlarına gelmeden kendini tanıyamamış, dünyasını görememiş, minicik kız çocuklarına kapkara çarşaflar giydiriliyor. Ve liseli yıllarına gelince de babaları yaşında adamlarla evlendiriliyorlar. Ampullü yılların başlarıydı. Dombay Mustafa derler, güleç yüzlü, sevimli, neşeli ve renkli bir insanı tanıma şansım olmuştu. Mustafa'ya onun güçlü ve yardımsever özelliği nedeniyle Dombay lakabı yakıştırması yapılmıştı. Tarla ve bahçelerde zirai koruculuk yapardı. Ayrıca hoparlör bulunmadığı için Belediye Başkanlığının duyurularına tellallık ederdi. “-Diğneyvereem! .. Kulak vereem! .. Dom Dom Dom! .. Hayvan sahaplarının dikkatınaa!...Dom Dom Dom! ..Baaçala ilaçlanmıştıır. Davarımıza ve de malımıza sahap çıkaam… Arazi sahapları zehirlenmeleden mesul değeldiir! ... Dom Dom Dom! ..Duyduuk duymadıık demeen! ...Sona ağlaman üleen!.. Dom Dom Dom! .. Dombay Mustafa kış boyunca avladığı hayvanların derilerini satıp, parasıyla bazı ihtiyaçlarını karşılamak için şehre gider. Alışverişleri sona erdiğinde akşam olmuştur. Yol arkadaşı Bıcır İbrahim ile handa gecelemeye karar verirler. Çünkü o günlerde eşek sırtında yapılan ulaşım aynı gün geriye dönüşe olanak vermemektedir. Hava kararmaya başladığında hana giderler. Hancı, eşeklerin önüne su ve saman koyduktan sonra odalarını gösterir. Günün yorgunluğunu atmak için yataklarına uzandıklarında, ansızın başlarının üzerinde bir ışık belirir. Bu geceyi gündüze çeviren garip şey de nedir ki? Hemen hancıya gidip sorarlar. Hancı bunun yeni icat edilen ampul olduğunu, elektrikle çalıştığını anlatır. Ama Dombay Mustafa ile arkadaşı Bıcır İbrahim kavrayamazlar. Tekrar odalarına dönerek yataklarına yatarlar. Bir iki dakika sonra ışık söner. Hancı odaların dışında bulunan elektrik anahtarından ışığı söndürmüştür. Söndürmüştür ama Dombay Mustafa ile Bıcır İbrahim'in bu işe akılları ermemiştir. Gece boyunca kendi kendine yanıp sönen aleti düşünmekten uyuyamazlar. Mustafa sonunda bu aleti çalmaya karar verir. Sabah olduğunda erkenden kalkarak odanın tavanında asılı bulunan ampulü kablosuyla birlikte sökerek heybesine koyar. Tıkırtılara uyanan İbrahim ne yaptığını sorunca, ona da başka bir odadan bir tane sökerler. Daha sonra hızla handan uzaklaşırlar. Köye döndüklerinde ampulleri evlerinin tahta tavanına çakarlar. Sonra da akşamın olmasını beklemeye koyulurlar. Çünkü akşam olunca tıpkı handa olduğu gibi kendiliğinden yanıverecektir ampuller. O kadar heyecanlıdırlar ki o gün zaman geçmek bilmiyordur adeta…O nasıl göz kamaştıran bir ışıktır yarabbi…Ne yaptıklarını soran eşlerine bir sürprizleri olduğunu, akşamı beklemeleri gerektiğini söylerler. Akşam olup da hava kararınca gözlerini kırpmadan ampule bakmaya başlar Mustafa. Fakat ampul yanmamıştır. Neden yanmamaktadır? Halbuki handa kendiliğinden ve birden yanıvermiştir. Yolda getirirken bozulmuş olabilir düşüncesiyle hemen İbrahim'in evine koşar. Belki onunki yanmıştır diye umut eder. Fakat İbrahim'in ampulü de yanmamaktadır. Bir süre boş gözlerle çaresiz bakışırlar. İbrahim, köylerinde sömestr izine gelen bir öğretmen komşuları olduğunu, onun şehirde görev yaptığı için bunun nasıl yanacağını bilmesi gerektiğini söyleyince harekete geçerler. Ona ampulleri şehirden aldıklarını, çok da para verdiklerini, ancak ışık çıkarmadığımı anlatırlar. Mustafa ile İbrahim'i merakla dinleyen öğretmen; “Köye elektrik geldi mi?” diye sorar. Bu soruya soru ile karşılık verir Mustafa… -Örtmen Beğ Oğlum!.. Bu ilentrik nası bi şeydir ki kövümüze gelcek? Ve de nası gelcek? Öğretmen telefonu örnek verir. Aynı telefon telleri gibi elektriğin de direklerdeki tellerle köylerine gelmesi gerektiğini anlatır. Anlatır anlatmasına da gülmemek için bacaklarını çimdiklemekte, dudağını ısırmaktadır. Öğretmenin bu açıklamasıyla köylerine elektriğin gelmediğini kavrayan Mustafa ile İbrahim çok üzgün oldukları halde oradan uzaklaşırlar. Bir ay sonra tekrar şehre giden Mustafa, heybesinde getirdiği ampulleri hancıya geri verir. Hancıya başından itibaren konuyu anlatır. Çok mahcuptur, çok utanmaktadır. Kendilerini bağışlamasını ister. Hancı gülmekten krize girmiş, konuşmakta güçlük çekmektedir. Kendisini bu kadar güldüren insanları nasıl şikayet edebileceğini, aksine çok teşekkür ettiğini söyler. Hatta “Ben padişah Yıldırım Beyazıt mıyım ki, halkı eğlendiren Hacivat ile Karagöz'e reva görüldüğü gibi size idam fermanı çıkartayım? ” diye sorar. Dombay Mustafa o kadar küçülmüştür ki, kelimenin tam anlamıyla yerin dibine girse yeridir. Aynı gün şehirden ilçeye döner. Belediye başkanı ilçeye getirilecek su konusunda yapılacak imece hakkında halka bir duyuru yapmasını ister. Dombay Mustafa davulunu sırtladığı gibi çıkar ilçenin meydanına… Ey ahali! ..Dom! ..Dom! ..Dom! .. Diğneyvereem! ... Kulak vereem! .. Dom! ..Dom! ..Dom! .. Şeherde bir iş geedi başımıza handaa! .. Işıklar kövünden Bıcır İbram 'laa Domalı kövünden Dom/Bay Mıstıfaa! …Dom!..Dom!..Dom!.. Elin oğlu tel ilen ilentrik getimiş yatak odasınaa! .. Biz ise imeceyle su getcez kasıbamızaa! Yarın toplanven bakaam köv meydanınaa! .. Dom! ..Dom! ..Dom! .. Duyduuk duymadıık demen sona haa!… Dom! ..Dom! ..Dom! .. Ağlaman//Ağlamayın… Baaça//Bahçe… Bakaam//Bakalım… Dombay//Manda… Geedi//Geldi… Getcez//Getireceğiz… Diğneyvereem//Dinleyiverelim… Demeen//Demeyin… Köv//Köy… İbram//İbrahim… İlen//İle… İlentrik//Elektrik… Mıstıfa//Mustafa… Sahap//Sahip… Şeher//Sehir … Sona//Sonra… Toplanven/Toplanıverin
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet Zekai Yıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |