..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Moda denilen şey o kadar çirkindir ki onu her altı ayda bir değiştirirler." -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Başkaldırı > ayca tezel




29 Ocak 2007
Adı Olmasa da Olur  
adsız

ayca tezel


küçük bir hikaye


:AIGE:
amaçlarımız şekillenemiyor buralarda.. bu mekan, bu şehir, bu ülke çok dar kalıplarda... çizgisini ufkunu bakış açısını genişletecek birisi olursan her şey kolay senin için derlerdi büyükler... üniversite yılları bastırılmış çelişkilerle geçer.. bir yandan aydın olmak adına süreli süresiz bir sürü yayını okuyadur, diğer yandan boşa kürek çekmişliğin sıkıntısını yaşa.. bu ülke insanı doyumsuz yapıyor, çünkü elini attığın her şey; somut veya soyut bu ülkenin sınırlarında şekilleniyor... kalıplardan toleranslar haricinde bir adım geri veya bir adım ileri atsan ilerici veya gerici oluyorsun, üstelik böyle olmayı da içten içe arzuluyorsun, yani normal yaşıyamıyorsun anlayacağın.. senin yorumların olmalı ve bu yorumlar hem özerk olmalı hem de kimseyi rahatsız etmemeli.. rahatsızlık deyince o kadar kolay batarsın ki...
kahvesini yudumlarken ihtiyar, bunları sayıklıyordu, 70 yaşında idi, ama 70 yaşındaki bir insana göre, daha çökmüş görünüyordu.. bugünkü sohbetini birkaç üniversiteli gençle yapıyordu.. söylenenlere göre gençliğinde bir çok olaya karışmış, ama hiçbirisinde suçlu bulunmamıştı.. çünkü hiçbir düşüncesi hakkında ısrarcı konuşmazdı, fazla derinlere inmez hep yüzeysel kalırdı..
gençlerden birisi eğitim sisteminden başladı konuşmaya; bir ezberdir gidiyor okullarda, üstelik sözel, sayısal her bölümde bir öğretim üyesi formatı var. Gelir kürsüye oturur veya ayakta durur; başlar kendi ezberlediğini ezberletmeye.. beni rahatsız ediyor abi dedi, sert ve kinayeli bir dille... diğeri atıldı söze, boşversene bunları öğrensen ne olacak öğrenmesen ne olacak; bir yandan elindeki tesbihi salllayıp duruyordu; rahatsız edici bir tesbih sallama şekli vardı; oldum olası nefret etsem de bu gayri modern sallama şeklinden bazıları salladığında gidip bir tokat atasım gelmiyor; bu çocuk ta rahatsız edici duruyordu işte; belki de o beyaz çoraplarından kaynaklanıyordu, belki de o boynundaki zincirden.. Tanrım diyordu ihtiyar içinden nasıl olur da 21. yüzyılda böyle canlılar yaşamını idame ettirebiliyordu.. iki tane oğlu vardı biri 42 diğeri 35 yaşında idi. babalarına nazaran razı oluşçu bir yapıları vardı... bilimi, sanatı, sosyolojiyi, psikolojiyi babalarının öğretileriyle şekillendirmiş olsalar bile, gözlerinin içinde o ihtiyardaki parıltının zerresi yoktu.. böyle durumlarda bunu genetikten çok psikolojik etkilerin yansıması olarak değerlendirmişimdir. babalarının gölgesinde kalan iki delikanlı gibi düşünüyorum şimdi onları.. babalarının her zaman saygı duyulacak düşünceleri vardı, oysa onlar farklı olmak adına bir şey yapamazlardı. çünkü konuşan birisi varken evde susmayı öğrenmişlerdi. belki babaları farkında olmadan susturmuştu onları.. Bazen derin düşüncelere dalar, çocuklarınının kendi gibi olmayışına üzülürdü, bazense kendi gibi olmamalarına sevinirdi. çünkü kaygılarının daha azabileceğini umuyordu böylelikle. ne yazık ki bu görüşü çocuklarının taşıdığı kaygılar nedeniyle çöküvermişti. insanın kaygılanması için yaşaması yetiyordu, ister istemez var oluş kaygısı taşıyordun.. minicik çocuklarının gözlerinde sen bir devdin, ama dev olarak ne kadar yaşayabilirdin ki.. yani anlayacağınız maddi kaygılar tümden yetiyordu onlara da...
Nazmi dedenin ise dünya kaygılarından uzak sessiz sedasız derinden yaşadığı bir hayatı vardı, şimdi gençlerin dilinden düşmeyen sanal alem, onun diğer dünyasının adıydı...
Balıkçı olmalıydı, bir kürek bir kayık, bir minik ev yetecekti ona deniz kıyısında, bu hayali gerçek olmayınca gençlik yıllarının verdiği taşkınlıkla da olsa gerek sistemi yargılıyordu... çözümsüz bir yargılayıştı onun ki, birisi bir şey söylese anti tez üretemezdi, sadece düşünürdü... ona göre tek bir doğru yoktu, ama bir doğru var ise de yaşadığı yerde barınmıyordu..
gençlerden daha modern görünüşlü olanı (bu nasıl bir tanımlama ise) insanın yaşadığı dünyayı, eğitimi tecrübelerini şekillendiren kendisidir diyordu. örneğin daha arzulanan bir eğitim alabilseydik, ya da işte daha çok pratik yapabilseydik, ne farkedecekti.. elindeki hamuru yoğuramayan bir kişi sisteme saldırır diyordu.. ister eğitim sistemi, ister yönetim sistemi hiç farketmezdi, önemli olan kişinin öğretilerini zekasını kullanarak keskinleştirmesiydi. nazmi dede bu çocuğun daha haklı olduğunu düşündü nedense, daha sempatik belki de ondan diye düşündü.. ama elindeki hamuru yoğuramayan tamlamasına takıldı bir süre... acaba kendisi de böylemiy di? bu zamana kadar bir evi olmuş, bir eşi, iki çocuğu olmuştu.. hamur bu şekilde mi yoğrulurdu acaba... yoğursaydı hamurunu acaba daha zengin mi olabilirdi? maddi zanginlik miydi yoğurmak... sonra standartize edilmiş bir şekilde bu dünya kime kaldı ki diye sessizce mırıldandı... heyecanla konuşmasını sürdüren çocuk duymuş olacak ki sessizleşti birden.. Nazmi usta çocuğun hevesini kırmak istemedi, tatlı ihtiyar gülümsemesiyle devam et oğlum, haklı konuşuyorsun dedi...
gençlerden biri atıldı, bu dünyada zenginlik,görkem,zerafet,nezaket adı her ne abartılı olan olsun aşktan başka insanı kimse mutlu edemez dedi... bir of çekti, cep telefonuna sarılarak uzaklaştı.. küçük bir kahkaha yükseldi topluluktan, nazmi dede eşine aşık olduğu ilk günleri anımsadı ve gerçekten bugüne kadar kimsenin ve hiçbir şeyin onu eşinden daha mutlu etmediği sonucuna vardı.. gerçek aşkı bulursan sakın kaçırma, tıpkı otobüsü kaçıracakmış gibi koş peşinden dedi gençlere... sonra yutkundu.. herkes daha fazla konuşacağını umdu ama o konuşmadı, gözünden damlayan yaşları sildi, eşine ağlıyordu.. genç yaşta yitirdiği çiçeğine... duygusaldı nazmi dede, sert yıkılmaz görüntüsünün ardında yumuşacık bir kalbi vardı, yaşlanınca insanlar umarsızlaşırken, onun yarası daha çok kanamaya başlamıştı, hassaslaşmıştı...
herseye karşı hassaslaşmıştı, çünkü dünya kendi döngüsünde hesapsız ilerliyordu, kimseden hesap sorulmuyordu, buna başkaldırmıştı ama işte o da yaşlanmıştı ve tükenmişti.. gençlerden mücadele etmelerini istemiyordu, çünkü amacını unutmuştu..
yaşlılığına ve güçsüzlüğüne rağmen nazmi dede asla konuşmaktan ve düşünmükten vazgeçmezdi, bir yandan da aslında hala genç olduğunu düşündü, genç olup ta örümcek beyninle oradan oraya savrulan zavallıları düşündü.. güldü, sonra da kızdı gülmesine... onlar alay edilmeyi bile hak etmiyorlardı...
dünya da herşey hak ettiğini bulmuyordu ya neyse...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Özledim
Küçük Papatyanın Öyküsü

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saçmalık İçind [Şiir]
Çocuk [Şiir]
Günaydın... [Şiir]
Ona Dair [Şiir]


ayca tezel kimdir?

yalin


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ayca tezel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.