"Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın." -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Başla. Saat sabahın altısı. Artık kalkmalısın. Hiç bir zaman çözemediğin bir koşuşturma seni bekliyor. Güneş doğuyor. Yeryüzündeki her varlık rengini buluyor ve sen her geçen gün sabah altıda kalkarak, kendi rengini kaybediyorsun. Çilekli dondurma yine bir sonraki güne kaldı. Dondurma yazın yenir diyenler, şimdi kış ortasında sana çeşit çeşit dondurma üretiyor. Çocuklar seçim yapamıyor. Şekere uzanan ellerine çikolatalar ikram ediliyor. Oyun bahçeleri değişti. Onların plazalar arasında minik parkları var. Küçük yüreklerine robotlar eşlik ediyor. Gözlerini kapat ve düşün... Yedi yaşındayken incir ağacından düştüğün günü hatırla. Acılar içerisinde hastaneye giderken duyduğun dedikoduları. İncir ağcından bir kere düştün mü artık eskisi gibi olamazsın. Ya sakat kalırsın ya daha kötüsü... O gün nedeni bilinmeyen korkulara ancak lise yıllarında anlam veriliyor. ?Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın... Her şey bu kadar basit.? ?Kitaplarına göz at. Kütüphanenin yerini değiştir, yeni bir eve taşın, perdeleri kaldır.? Yıllar geçtikçe denize özlem duyuyorsun. İyot kokusu uyuşturucu gibi damarlarına yayılsın istiyorsun. Her evde, farklı boyutlarda binlerce kutu akşamları umut dağıtıyor. Her varlık rengini buluyor. Buna gelişim deniyor. Her sabah altıda kalkıyorsun. Gülen yüzler gelişime inanıyor. O gün giymek için ayakkabısını seçenler ?özgür? oluyor. Güneşin ardına takılmak kimsenin aklına gelmiyor. Binlerce kutu akşamları, güneşin batacağını ve sabah yeniden doğacağını söylüyor. Küçük yüreklere robotlar eşlik ediyor. ... Mavi gökyüzünün altında, elinde plastik arabanın ince telini tutuyorsun. Rengarenk pullarla süslemişsin arabanı. Köşedeki bakkala, gazoz almaya gidiyorsun. Yoldaki taşlar süslü arabanı arada bir ters çeviriyor. Telinden tutup hafifçe yukarı kaldırıyorsun. Bunu yapmak hoşuna gidiyor. Karnının derinliklerinden bir kahkaha yükseliyor, kahkaha gözlerinden dışarı çıkıyor. Bahçenin yeşili ruhuna bulaşıyor. Kuşların söylediklerini anlıyorsun... Kuşları taklit eden bir ses mavi gökyüzünü bulandırıyor. Saat sabahın altısı. Yeryüzünde her varlık rengini bulmak için hazırlanıyor. Gözlerini açmamak için yalvarıyorsun. Her geçen gün rengini kaybediyorsun. Biliyorsun. Bilmek canına dokunuyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysegul, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |