Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Mezun olduğum lisemdeki birkaç fedakar ağabeyim sayesinde liseme geri döndüm. İşte yıllardan sonra liseye dönerken, bütün hayatım boyunca kırılgan ilerleyişlerle süren anlık tahayyüllerimin içinden gelmiştim sanki. Geçip gidene geri dönülmez ama dönmüş gibiydim. Okula girince, gözlerimin gezindiği her yerde ortaokullu bir delikanlının, liseli bir gencin izleri vardı. Seyrettim, her şey yine aynı, pek bir şey değişmemiş. Okulun içinde gezinirken ikinci katta bir köşeye, duvara yazdığım yazı aklıma geldi, ama yazının üstüne çoktan boya çekilmiş ve üstüne yeni yazılar kazılmıştı bile. Okul içinde ve bahçesindeki gezilerim esnasında söğüt ağaçlarının altında, spor salonunda, kantinde, çok sevdiğim kalorifer başlarında saçını üç numaraya kestirmiş yedinci sınıftaki halime rastlayacakmışım hissine kapıldım bir an. Hatıralarımda şu an hep lise yıllarım var. Okula ilk geldiğim gün ile mezun olduğum gün arasında gidip geliyorum... Ne gariptir hatıralar. Zaman ne kadar geçerse geçsin hatta ölüme sayılı günler kala bile hatıra vadisinden gelen sesler hayattan geri çekilmiyorlar hiçbir zaman. Spor salonunda konuşmalar yapılıyordu; mezunlar birliği olarak neler yaparız diye. Ciddi konulardı aslında ama ben dinleyemedim. Aklım hep hatıralarda kaldı. Etrafa bakındım, insanları izledim; tanıdık yüzler aradım, yıllar sonra birbirini gören insanların sarılışlarına gülümsemek istedim. Spor salonunda gezinmek istedim. Eskiden spor salonundan aşağıya inmeyi sevmezdim, basamaklar çok uzundu, sinir olurdum. Yine aşağıya indim, yine sinir oldum, değişmemişti. Lisenin bahçesinde verilen yemekte eski hocalarımı aradı gözlerim, en çokta Refik Bey’i çok çekinirdik kendisinden, bir an için yine korktum. Refik Bey gelip beni şu anki halimle görecek yine sakalımın uzunluğuna kızacak, yine bir sürü azar işiteceğim… Şimdilerde özlüyorum bu azarlanmaları. Kaybedilmiş ama unutulmamış değerli bir şeyin ardına düşercesine özlemle bakıyor gözlerim… Hepimizin en büyük hedefiydi mezun olmak. Çok sevineceğimi düşünmüştüm, son sene “oh işte en sonunda kurtuluyorum bu koğuşu andıran sınıftan,” diyeceğimi sanmıştım. Güzel bir Haziran günü yedi yıl geçirdiğim lisemden ayrılırken yitirdiklerime, kaybettiklerime bir ad verememiştim, ama yüreğimde hafif bir acıyla yaşamıştım gitmeyi. O tarihten sonra her şey uzaklaşıvermişti. Hayat, hırslı bakışlar, acımasız mücadeleler, korkulu ve isteksiz uyanışlar, meçhul yerlere yolculuklar yapılmasını istiyordu. İsteksiz sürüklenişlerle, devam eden gelgitler içinde nereye yuvarlanacağımı bilmeden, hep nereye gideceğimi düşünerek kaçmış, yorulmuş ve çoğu zamanlar aldanmıştım ve aldanışlarıma acıyarak gizlice ağlamıştım. Yarın dünün üstünü örterek bana yaklaştıkça yüreğimde bir korku tezahür etmişti. Zaman karşı konulmaz bir güçle üzerime gelirken, ben, merhamet sahibi yorgun bir savaşçı gibi içimdeki çocuğu kaybetmekten korktum. Geri dönülmez yerlere sürüklenmekten ve o yerlerde kaybolmaktan korktum. Okulumuz diğer liselere nazaran küçüktü; daha az öğrenci vardı. Böylelikle alt ve üst dönemden birçok kişiyi tanıyordum. Okul bahçesinde oturuyorduk. On yıl önce gördüğüm yüzlerle o an seyrettiğim yüzleri kıyaslıyordum. Hayat normal seyrinde akıyor gibi görünüyordu. O halde değişen neydi? Gizlice değişen bir şeyler vardı. Bahçede çalan ağır parçanın ritmine ayak uydurup derin düşüncelere daldım. On yıl önce şu suratlara bakınca öykülerini rahatlıkla okuyabiliyordum. Sanki içlerinin yansımasıydı yüzleri. Hep bir yakınlık duyardım bu insanlara. Merhaba deyip yanlarına oturunca öykülerinde kaybolurdum, severdim öykülerini. Ama artık öyle değiller yüzlerindeki yollar ne kadar karışık, ne kadar iç içe, yüzleri ne kadar solgun ve yabancı gözüküyor. Hayat, alınlarına çizgiler atmış, çıkmaz yolları işlemiş yüzlerine. Ellerini sıktığım zaman eski sıcaklığı hissedemedim. Avuçlarındaki helezonları andıran şekiller git gide daha komplike hale gelmiş. Hayat, karışık labirentleri oymuş bedenlerine. Herkes değişmiş. Yoksa bende mi değiştim? Hayat böyle bir şeydi, bunları gerektiriyordu. İnsanı içi ölülerle dolu savaş meydanına çeken bir şeydi. Bir celladın elindeki keskin kılıç gibi ürkütücü. Bu lisede geçirdiğim delikanlılık ve gençlik dönemlerimdeki yıllarım ise, cesaretimin yaşama karşı yükselttiği sur gibiydi. Onun sayesinde içimde biriken çocukça mutluluklarımı koruyordum. Bu bahçeye girince bizi birbirimize bağlayan bir şeyler vardı. Artık eski sıcaklık olmasa da burada buluşunca sanki geçmişe dönüyorduk. Yine pansiyonun önünde maç yapıyorduk, yine efendimiz (müdür) bize nutuk atıyor, yine Hüseyin ağabeyden yarım ekmek arası döner alıyor, yine okul sıralarına birilerimiz gizlice ilk aşkını kazıyor… Şüphesiz ki çoğu kişi için bu böyleydi, bu insanlar, bu hocalar, bu mekanlar insanda çağrışımlar uyandırıyordu. Belki de her mezun toplantısındaki heyecanlanışlarımın sebebi buydu. Belki de mezun olduğum lisem ile aramdaki kurulan sağlam, kopmayan o mistik bağ bu sebeptendi. Bu bahçe duvarlarının ardında biriktirdiğimiz çok şey vardı şüphesiz. Sağ tarafımda arkadaşım Gökhan oturuyor. Aynı dönemden değildik ama sonradan iyi arkadaş olduk, eskiden davulcu Gökhan derdim. Maestromuz Füsun (hoca) elini sallamaya başlayınca başlardı davula güm güm vurmaya. Hatırlıyorum da emanetine çok düşkündü, İstiklal Marşı okunmadan önce yanından ara sıra geçerken davula vururduk, oda buna çok kızardı tabii. Şimdiyse Doktor Gökhan oldu. Dalgın görünüyor, belli ki oda bir yerlerde şimdi. Ve yine ayrıldım… Ben, o, Gökhan ve diğerleri yine yollara vurduk kendimizi. Lacivert ceketlerimizi, sıralara kazıdığımız akrostişleri, geçmişte kurduğumuz hayallerimizi, yaşadığımız ilkleri, Anadolu lisesini kazandığımız zamanki sevincimizi ve acılarımızı geride bıraktık. Şu bahçe duvarlarının ardında kaldı hepsi…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Selçuk KILINÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |