"Denemeler"de gördüğüm şeyi Montaigne'de değil, kendimde buluyorum. -Pascal |
|
||||||||||
|
Ya hiç umudunun kalmadığı anlar. Kördüğüm olduğun anlar. Zamana yenik düşersin Ne sözün hükmü kalır Ne senin” dedi içinden. Umut olmak, umutlarını bir şeylere bağlamak… Umutların suya düştüğünde sonucuna katlanmak... “Bazen zor şeyler ummadığın kadar kolay mı, acaba” diye mırıldandı kendi kendine. Aslında kendini en yorgun hissettiği anlardan biriydi belki de. En kızgın olduğu ve hatta yeni kararlar almak üzereyken bu telefondaki ses, onu bir anda sakinleştirmişti. Söz vermek istemiyordu ama nasıl, şimdi hayır diyebilir di. “Ölüme kadar nokta koyamıyorsun çoğu şeye. Koyamıyorsun işte,” dedi kendi kendine. Elinden geldiğince anlatmaya çalışmıştı. Yapmak istediğimiz çoğu şeyi kendimiz başarırsak daha güçlü olabiliriz. Bazen çektiğimiz sıkıntıların sonunda, daha kuvvetli ve özgür hissedebiliriz kendimizi. Hatta bazen, bu uzun bir süre alabilir. İçinde duyduğun bütün sıkıntılara rağmen içinde hissedersin özgürlüğünü.” Özgürlük içinde hissetmek önce.” İçinde yaşatabilirsen onu, edindiğin bütün haklarını o zaman doğru kullanabilirsin. Yoksa elinde bulundurduğun çoğu şeyin kıymetini bilemeden ziyan eder gidersin. Bazen konuşabildiğin kadar ya da gönlünce gülüp ağlayabildiğin kadar bazen yürüdüğün kadar ve sevgini içine sığdırabildiğin kadar. Bazı şeyleri yaşamanın anlatımı çok uzun ve dolambaçlı olması gerekmez ki. Bazı duygular çok sakin ve de sade yaşanabilir. Onların etrafını doldurmadan, boğmadan belki. Sevdiğin kadar.. Sevdiğin kadar..deyip durdu içinden.Sevdiğin ve paylaşabildiğin kadar özgürsün Kendini güçlü hissedebilmek için, içinden geçen bütün olumsuz mazeretleri bastıracak sebepler buldu kendine. Kendini çoğu zaman hayalperest olarak tanımlardı. Zaten hayaller olmasa, düşler gerçekleşir miydi? Ama bazen çok uzağında bulunan hayallerin birden çok yakınında bulmak da insanı ürkütebiliyordu. Düşünceler kafasının içinde dolanıp duruyordu. Bir biri ardına gelen kelimeler onu derin bir kuyuya çeker gibiydi. Kendini koltuğa esir düşmüş gibi hissetti. Kendini zorlayarak kalktı yerinden. Önce aynada bir kendine baktı. Saçları uzamaya başlamıştı. Yüzü çok asıktı. Banyoya doğru yürüdü. Yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalıştı. Aynada uzun uzun kendine baktı. Hiç kendine yakıştıramadı, görünüşünü. Bu sırada telefonu çaldı. Canı hiç telefona bakmak istemedi. Balkona çıktı. Gözlerini güneş ışıkları doldurmuştu. Gözlerini kırpıştırarak bakındı etrafa. Güneş içini ısıtmıştı adeta. Halbuki, hava iyi de soğuktu..Daha sakin olmalıyım, dedi.Yenilmek yok.İçi yine daralır gibi olmuştu.Telefon bu arada ısrarla çalmaya devam ediyordu.Kendini hemen dışarı atmak istedi.Ve çabucak evden çıktı.Hızlı adımlarla evin civarından uzaklaştı.Kimseyle karşılaşmak istemedi.Güneşe rağmen havanın serinliğini hissetti.Alnına vuran buz gibi rüzgar, onu kendine getiren bir tokat etkisi yapmıştı.Hafifçe titredi. Etraf çok güzel gelmişti bir an. Çiçek açan ağaçlar, yeşillenen toprak hatta bilmiş bilmiş yerde yemek arayan kargalar gülümsetmişti bile. Kimsecikler yoktu etrafta, bu çok hoşuna gitmişti. Bu arada sahile de varmıştı. Rüzgârın şiddeti, artık yüzünü kamçılar hale gelmişti. Canının acıdığını hissetmişti. Kaldırımdan yürümektense, sahile inmeyi tercih etti. Yürümeye çalıştıkça daha da yoruldu. Rüzgâra karşı koymak yormuştu onu. Bu arada dalgaların kıyıya koşar gibi gelişlerini seyretti. Geçen gemilere daldı gözleri. Artık dayalınır, gibi değildi hava. Pes etti.. Soğuktan burnu akmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı. Canını sıkan her şeyi kafasından atmaya çalışıyordu. Ama unutmaya çalıştığı her şey üzerine yapışmış gibiydi bir türlü yakasını bırakmıyordu. Siz küçüksünüz..siz küçüksünüz diyordu içenden..Kendini büyümüş, devleşmiş hissetti.İçini sıkan her şeyi ayaklarının altına almış ve üzerlerinde büyüyordu.Öyle olmasa bile öyle hissetmek istiyordu.hiç bir şeyin ona ait zamanı çalmasını istemiyordu.Tükenmişliği kabul etmeyecekti.Ve bu yüzden sadece kendisinin duyabileceği ama yinede en yüksek sesiyle “siz küçüksünüz..siz küçüksünüz “ diye bağırdı.Ve beni yenemeyeceksiniz. . Bütün baş kaldırışına ve kuvvetli olmaya çalışmasına rağmen “yeniliyor muyum acaba” diye düşündü..İçinde en çok acı veren duyguyu keşfetmeye çalıştı.Özlemlerini ve beklentilerini.İçinde bir şeylerin ezildiğini hissetti.Canı fena halde acıyordu.Duyguları çok yoğunlaşmıştı, bütün isyanları gözlerine hücum etmişti.Ve artık gözyaşları yağmur gibi boşalıyordu. Dizlerinin üzerine çöktü. Yer ıslak ve soğuktu. Başının üzerinden uçup giden martıyı izledi uzun uzun. İçindeki çocuksu duyguların kıpırdadığını hissetti. Bulutları seyretti, her yeni gün de başka renklerde ve şekillerde gördüğü bulutlara uzansa erişecekmiş gibi geldi. Ağaçları seyretti ve denizi, her şey aynı yerinde halinden memnun gibiydi.”Bak” dedi kendi kendine sen bir insansın ve bu dünya senin için dönüyor. Güneş senin için doğuyor mevsimler senin için. Etrafımız da fark etmeden yaşadığımız ne kadar çok şey var, diye düşündü. Martıya baktı yine. Gökyüzünde süzülüşüne. Gemiler uzaktan oyuncak gibi geldi. “Kendine faydan yoksa başkasına olsun” dedi, kendi kendine. Kendisiyle kavga eder olmuştu. Seni üzen her şeyi unut dedi. Belki de içinden ilk defa nefret duyar gibi olmuştu. Ama hiç bilememişti,.nefreti. Sonra yine kendini teskin etti.”Uyma onlara, uyma onlara ”inanmalısın ve güvenmelisin, kendine, insanca duygularına. “Sen varsın ve bunu inkâr edemezsin” Sanki göğüs kafesinde kendinden daha büyük bir boşluk vardı. Bir şeylerin yıkıldığını ya da hızla kendisinden uzaklaştığını hissetti. Kum saatindeki akan kum tanelerini düşündü, sahildeki kumlara bakarak, ellerine aldı. Parmaklarından kayıp giden kum taneleriyle içinden de bir şeylerin aktığını hissetti. İçindeki acılarını bu gün burada bırakacaktı. Gülümsedi. İçini titreten soğuya rağmen gülümseyen güneşe güvendi. Bir süre kaldı sahilde. Gelen telefonu hatırladı. Yavaş yavaş kaktı yerinden. Fakat kaldığı noktadan bir türlü kopamıyordu. Etrafı seyretmeye devam etti. Karabatakların denize dalıp çıkışına baktı, bir süre. Birilerinin bağırdığını duydu, dönüp baktığında. Tanıdık birisinin ısrarlı gel işaretiyle karşılaştı. Önce hayır işareti yapsa da ısrar üzerine o tarafa doğru yürüdü. Biraz yakalaşınca “ne yapıyorsun deli misin bu soğukta” diye kızan komşusunun zoruyla arabaya bindi. Sıcacık arabaya binince ne kadar üşüdüğünü anladı.”Deli miyim” yine gülümsedi.”Belki” Radyodaki şarkıya eşlik ettiler beraber “ne çok sevmiştim seni / ne çok hatırlar mısın?” Her şey yolunda mı diye soran komşusuna.”Evet” yanıtını verdi.”Bak, dünya dönüyor. Durdurup inme imkânımız yoksa her şeyin yolunda olması için elimizden gelini yapmalıyız.” Gülümsedi yine, içinde ki kum saati zamanını doldurmuştu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Melika, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |