Yedi iklim dört köşeyi dolandım / Meğer dünya her tarafta bir imiş. -Dadaloğlu |
|
||||||||||
|
Ben ise kestaneden yapılmış tabutun içinde oldukça huzurlu onları seyrediyorum, son yolculuğuma çıkmadan önce, martıların çığlıklarıyla... Bu sabah deniz bir başka hüzünlü, rengi geceden kalan siyahlık hiç gitmeyecekmiş gibi, sanki sadık dostunun ölümünü kabul etmek istemiyormuş gibi hırçın... Vakit geldi her şey ölmeden önce istediğim gibi tabutu denize bırakıyorlar... Ben tabuttan çıkıyorum uzak ufuklara dalan kardeşimin yanağına bir öpücük konduruyorum... Anlam veremiyor ancak anlıyor ben olduğumu... Gözleri beni arıyor etrafta, sanki varlığımı fark etmiş gibi... Ve artık denizde naaşım... Bir süre martılarla yüzüyorum su yüzeyinde, sanki çığlıklarıyla beni uğurluyorlar... Tabut yavaş yavaş su alıyor hissediyorum... Her yanım sırılsıklam deniz. Daha huzurlu bir ortam olmadığını biliyorum... Dipteyim en derinde... Her yanım deniz çayırlarıyla dolu... Çıkıp dolaşmak istiyorum... Mercan kayalıkları süngerler... Balık sürüleri hoş geldin diyorlar ve önümden sürüler halinde tören geçişi yapıyorlar bana selam vermek düşüyor... Bir mağara... Bu karanlık ortamdaki ışık huzmesi gözümü alıyor mağaraya yöneliyorum... Mağaranın tavanındaki delikten gökyüzü gözüküyor... Yıllar önce çalıştığım deniz çiftliğindeki işçi kulübesinde işçilerin kireç badanalı duvara resmeylediği deniz kızı resmi geliyor aklıma. Burası o resmin mekanına çok benziyor. Bilinçaltı diyorum geçiştiriyorum. Yılların verdiği merakla ilerliyorum mağaranın içinde aydınlığa doğru.... Ve karşımda denizkızı... Aynı resimdeki gibi sırtını dönmüş kayada uzanmakta... Şaşırıyorum... Aklım gidiyor... Korkuyorum... Ancak zaten ölüyüm bundan daha korkunç ne olabilir ki? diye düşünüyorum. O an delikten gelen martı çığlıklarının ayırdına varıyorum... Kız dönüyor bana bakıyor gülümsüyor... Yanına çağırıyor,gidiyor ona doğru ayaklarım istemsizce... Tutuyor elimden "korkma benden sana ihtiyacım var" der gibi bakıyorum gözlerine... Cevap veriyor gözleriyle "Sen hep düşündüklerini yaşadın bu hayatta, ben ise yaşamayı düşündüm hep hayal ettim hep seni bekledim belki de düşlerim gerçek olsun diye"... Bırakmıyorum elini sımsıkı tutuyorum... Ölüyken sanki dirilecekmişim gibi... Martı çığlıkları artıyor kulaklarımda, ona o kadar dalmışım ki yukarı ışığın kaynağına doğru yükseldiğimizin ayırdına varamamışım... Ona sarılıyorum... Delikten çıkıyoruz... Gökyüzündeyiz, uçuyoruz... Aşağıda deniz alabildiğine engin, alabildiğine mavi, alabildiğine martı... Tekne uzaklaşıyor artık pat pat motor sesini duyuyorum, su üzerinde karanfil çelenkler... Kardeşim yukarı bakıyor bana el sallıyor sanki beni görüyormuş gibi gülümsüyorum ona... Denizkızıyla beraber el sallıyoruz kendisine... Biz yukarıya doğru yükseldikçe etrafımızdaki martılarda uzaklaşmaya başlıyorlar başka hikayelere... Kardeşim artık gülüyor... Bende...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Türker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |