Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
İstiklal’ de yürüyordum. Yağmur yağıyordu. Ben istiklal de yürürken yağmur yağıyordu. Geride bırakmıştım sevgiliyi. Nasıl kalbime saplanıyordu ayrılık. Her zamanki sahne; binip giden o olmuştu taksiye. Köhne bir büfeye girip ‘davidoff’ istedim bir paket. Yok yok iki paket olsun dedim. Mor bir çakmak aldım bir de. O günün anısına. Camları mor olan güneş gözlüğümü çıkaramıyordum gözümden. Ağladığım belli olmasın istiyordum. İşin özünde sigara aldığım büfecinin ‘sizi üzmüşler galiba hanfendi?’ cümlesini kurmasına kadar ağladığımın fark edildiğini de düşünmemiştim. Uzattığım yirmiliğin üstünü beklemeden, bekleyemeden dışarı attım kendimi. Yavaş esmeyen rüzgar damlaların yüzüme daha sert çarpmasına neden oluyordu. Sigaramı yakmaya çalışıyordum, rüzgar izin vermiyordu. Hayli uğraştıktan sonra çekebildim ilk nefesi. Tad vermedi, almadı içimdeki burukluğu. Nereye gittiğimi bilmek istemiyordum. Zaten kızmıştım da kendime. Nasıl bu kadar umut bağlamıştım bu alt tarafı kağıda sarılmış olan tütüne acılarımı dindireceğine dair. Nedense hep bunalımlı anlarımda yaptığım bir şeyi daha yapacaktım. İstiklalde yürürken hep o en güzel şarkıların çaldığı aralıkta müzik satmaya çalışan ‘erdal abi’ nin yanına uğradım. ‘beyoğlu-taksim- diye bir cd den İspanyol aksanıyla söylenmiş İngilizce şarkılar dinletti bana. Gülümsetti içimi. Ayrıldım yanından. Dönmek istemiyordum kaldığım yere. Taksimin kalabalığı sanki hafifletiyordu acımı. Gözümü meşgul eden insan ordusu kalbimi dinlememe de engel oluyor gibiydi. Yapacak bir şeyler olmalıydı. Ara sokaklardan birine saptım, yürüdüm bir hayli. İlk başta kafamda beliren sinemaya gitme fikri yok olmuştu. O’nun elini tutamadan film izleme fikrine alıştıramazdım ilk andan kendimi. Saat iyice ilerlemişti ve ben neyle oyalanacağımı kestiremiyordum. Hayal kahvesi ‘ ne doğru yürümeye başladım. Belki de o gece için en uygun yer orası olacaktı. Kapıdaki afişi görünce heyecan duydum birden. O keskin şarkının, o yalnızlıktan korkmadığını bağıran şarkının, ‘ yağmur’ şarkısının sahibini dinleyecekitm. O anda Tanrının gerçekten kimseye kaldıramayacağından daha fazla yük vermeyeceğine inandım. Hatta en kötü anımda bile mutlu olabilmem için minicik sürprizler hazırladığına. Konsere 10 dakika kalmıştı. Alelacele içeri girdim kapıdan biletimi alıp. Sahnenin en önünde bir yer buldum kendime. Sadelikle olgunluğun birleşimi bir kurşun asker çıkmıştı sahneye. İnce sesten başladı şarkılarını söylemeye…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © gizem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |