Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Uzun zamandır tatmamıştı ayrılığı. Hayatı onu olabilecek en erken zamanda öyle bir incitmişti ki ayrılık nedir kimse onun kadar iyi bilemezdi. Henüz ilkokul üçüncü sınıfa giderken annesi gelip de “Akşam geldiğinde beni göremeyeceksin oğlum.” dediğinde çok da bir şey anlayamayan o küçük çocuk daha sonra bu cümleye anlam kazandıracak çok deneyim kazanmıştı. Öyle ki görenler o küçücük bedenden bu kadar gözyaşının nasıl olup da çıktığını anlayamayarak ansızın derin bir acıma duygusuna bürünüyorlar, gözyaşlarını tutamıyorlardı. Şimdi bu yolda yürürken geçen her birkaç saniye hayatının koca bir bölümünün gözlerinin önünden akıp geçmesine sebep oluyordu. O kadar çok yanmıştı ki canı, öyle çok ağlamıştı ki daha o küçücük bedendeyken, bugün büyüdüğü için şanslı saymak istiyordu kendini. Bugün annesine vedalarında içi parçalanmıyor değildi belki ama gözyaşlarına sahip çıkabiliyor ve o çocukça beyaz bakan gözlerinden uzaklaşmış halde hayata hak ettiği derecede siyah bakabiliyordu. Her seferinde istemsizce hayata karşı bir intikam yemini ediyor ve o ayrılıkları kendinden koparıp atmak için durmadan kendisiyle konuşuyordu. Hatırlıyordu da bebekliğiyle başlayan burun tutma huyu o günlerde annesinden bir parça kalsın diye gözlük camına annesinin burnunu değdirme huyuna dönüşmüştü. Evet, ayrılırken bunu yapar ve bir de “Kaç gün sonra görüşeceğiz anne?” diyerek hıçkırıklar içinde derin bir matematiksel hesaba koyulurdu. Atmış ile doksan gün arasında bir cevabı olurdu bu sorunun en az. Bu da hıçkırıklar içinde ağlayışına daha da derin bir boyut katardı. Şimdi hafif hafif gülümsüyordu. “Gözlük camlarıma annemin burnunu değdirip gözlüğümü hiç temizlememek hı?” diye iç geçirdi. Ayrılıkların hepsi birdi. Farklı olsa da olaylar, ayrılıklar birdi. Verdikleri acının boyutu farklı olsa da miktarı hep birdi. İntikam yeminini hatırlıyor ve canının yanmasına sebep oluyordu. Büyüdüm diye kendini şanslı sayarken, mutluluğu buldum; tuttum yeminimi derken bir kez daha sarsılmıştı bugün. Canı yine acıyordu. Bu kez de bağlı olduğu birinden kopmak hak etmediği derin acıların, yaraların üzerine tuz gibi gelmişti. İki olayı birbiriyle sıkı sıkı bağdaştırıyor, her ikisinden sürekli bir diğerini çıkartıyor ve çektiği eşsiz acıyla gücünü kaybediyor, gözleri kararıyordu. Biraz da onu inciten iki gün arasında uçurumlar kadar fark olabilmesi oluyordu. Daha öncesini hatırlıyordu bugünkü her yaralayıcı olayın karşılığında. Anılarını… Bu da onun daha da bitkinleşmesine sebep olup sendelemesine yol açıyordu. Gözleri önünde ağlarken, annesi güçlü durmaya çalışıp o daha uzaklaşmaya başladığı an ciddi bir şekilde ağlardı. Bugünse çok sevdiği biri yüzünden ağlarken o çok sevdiği biri defol diye bağırmıştı. Sonra olduğu yerde durup şöyle derin bir nefes aldı, titredi ve tekrar yürümeye çalıştı. Şüphesiz ki kimse hiçbir şeyi hak etmemişti. Hangisinin sorumlusu kimdi ki sitem edilebilsin? Yaşanmıştı, yaşanmıştı ve sonucunda ortada var olan tek şey yine başka bir yolda hatırlanacak acı anılar olmuştu. İntikam yemini etmedi. Az daha yürüyüp evine girdi. Mehmet Cem UYSAL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Cem UYSAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |