..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Kirazlar ve dutların tadını çocuklar ve serçelerden sor." -Goethe
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Anılar > dilber




9 Nisan 2008
Unutulmayanlar  
dilber
Ne zamanın farkındaydık ne de mevsimlerin dönüşünden, o zamanlar pembe dizilerimiz vardı birde Susam Sokağımız, elektrikler gittiğinde elektriği olan komşulara giderdik annelerimizle pembe dizinin o heyecanlı bölümünü kaçırmamak için.


:BAFF:
Takvimler bilinmez bir zamanı gösteriyordu. Hani bilmem izinde bir şey ifade etmediği zamanlardı. Akrep ile yelkovanın hiç düşman bilmediğimiz zamanlardı. Belki olması gerektiği kadar mutlu değildik ama huzurluyduk. Yollarımız zift yerine toprak kokardı, kuş sesleriyle uyanırdık, gaz lambaları aydınlatırdı evimizi; gözlerimizi kısar defterin üstüne yapışır ertesi gün teslim edilecek ödevlerimizi yapardık. Annemin deyimiyle “sabahın köründen akşamın darına kadar “sokakta oynardık dizlerimiz yaralanır, sokak oyunlarında kavga çıkarır birbirimiz annelerimize şikâyet eder onlar kavga ederken biz barışır oyunumuza devam ederdik. Akşam olduğunda babalarımız işten eve dönerdi yorgun argın o saatlerde büyüklerimizin mahalle sohbeti başlardı. Kadınlı erkekli dışarıda oturulur çaylar demlenir, çekirdekler yenir onlar sohbet ederken biz çocuklar akşam karanlığında en sevdiğimiz oyunu “saklambaç” oynardık.

Yazın mahallece pikniğe gider, otobüsümüzü karpuz yapraklarıyla süsleyip evlerimize geri dönerdik. Yeni evleneceklere yardım edilir, mahalle kadınları toplaşıp yeni gelinin çeyizleri ütülenir yıkanırdı sabaha kadar yorulmak nedir bilmeden destek olunurdu. Hastalarımıza ziyarete gidilir her konuda destek olunurdu..

Takvimler bilinmez bir zamanı gösteriyordu. Hani bilmem izinde bir şey ifade etmediği zamanlardı. Akrep ile yelkovanın hiç düşman bilmediğimiz zamanlardı. Belki olması gerektiği kadar mutlu değildik ama huzurluyduk. Yollarımız zift yerine toprak kokardı, kuş sesleriyle uyanırdık, gaz lambaları aydınlatırdı evimizi; gözlerimizi kısar defterin üstüne yapışır ertesi gün teslim edilecek ödevlerimizi yapardık. Annemin deyimiyle “sabahın köründen akşamın darına kadar “sokakta oynardık dizlerimiz yaralanır, sokak oyunlarında kavga çıkarır birbirimiz annelerimize şikâyet eder onlar kavga ederken biz barışır oyunumuza devam ederdik. Akşam olduğunda babalarımız işten eve dönerdi yorgun argın o saatlerde büyüklerimizin mahalle sohbeti başlardı. Kadınlı erkekli dışarıda oturulur çaylar demlenir, çekirdekler yenir onlar sohbet ederken biz çocuklar akşam karanlığında en sevdiğimiz oyunu “saklambaç” oynardık.

Yazın mahallece pikniğe gider, otobüsümüzü karpuz yapraklarıyla süsleyip evlerimize geri dönerdik. Yeni evleneceklere yardım edilir, mahalle kadınları toplaşıp yeni gelinin çeyizleri ütülenir yıkanırdı sabaha kadar yorulmak nedir bilmeden destek olunurdu. Hastalarımıza ziyarete gidilir her konuda destek olunurdu..

Ne zamanın farkındaydık ne de mevsimlerin dönüşünden, o zamanlar pembe dizilerimiz vardı birde Susam Sokağımız, elektrikler gittiğinde elektriği olan komşulara giderdik annelerimizle pembe dizinin o heyecanlı bölümünü kaçırmamak için.

Sularımız iki saat akar iki hafta gelmezdi, musluk başında beklerdik bidonları sıralayıp, annemizle kuyu sırasına girer, su tankeri mahalleye geldiğinde bütün evlerin zillerini çalardık. Birde biz mahalle çocuklarının hem gülerek izlediği hem de bu arada korktuğu su tankeri sırasında kadınlarımızın kavgaları olurdu.

Sıkıntılı ama güzel günlerdi, umutlarımızın ve hayallerimizin sonu yoktu. Hani zamanın farkında değildik ya da büyüdüğümüzün farkına varamadık beklide kabullenmedik. Köklerimizi öyle bir salmıştı ki toprak kokan yollarımıza zift kokusuna alışamadık. Köklerimiz çürümeye başladı. Televizyonlarımız renklendi ama hayatlarımızı siyah beyaz tek düze olmaya başladı. TRT 1 eski popülerliğini kaybetti özel kanalların çoğalmasıyla, büyülü bir kutuydu o zamanlar televizyon bizim için, zamanla esir aldı herkesi misafirlikler unutuldu, sokaklar bomboş kaldı, yemek saatleri bile televizyon programlarına göre ayarlanmaya başlandı. Gaz lambalarımız duvardan kaldırıldı, sobalarımızın yerini hiç soba sıcaklığını yaşatamayan kaloriferler aldı.
Bizler büyüdük, bizden sonra ki çocuklar ne saklambacı bildi ne de körebeyi teknoloji girmişti bir kere hayatımıza oyuncaklar değişti, zaman önemli bir unsur oldu kola ve duvarlara saatler takıldı, artık yetişmemiz gereken programlar, randevular, toplantılar vardı. Geleneklerimizden ödün verdiğimiz kişiliklerimiz zamansız bir zamana yetişmeye çalışıyordu. Teknoloji içimize girdikçe kendimize esir oluyorduk. Ne sevdiklerimizin yanına gidiyorduk ne de yanımıza gelenlerle görüşebiliyorduk, geldiklerinde hep görüşme saati çoktan bitmiş oluyordu. Yarı kapalı ceza evindeydik sanki.
Sokaktan kilo kilo aldığımız sütlerimiz şişelere girdi, sokaktaki kedilerimiz, köpeklerimiz, kuşlarımız evlere kafeslere hapsedildi, Karpuz satan at arabaları sokaklarımızda görünmez oldu. Mahalle bakkallarımız süper-hiper marketlere açtığı savaşı kaybetti. Su ve elektrik evlerimize kesintisiz geliyordu ama bu sefer kesinti insanlıklarda başladı.
Teknoloji düşmanı olmadık hiçbir zaman ama gelenek ve göreneklerimizle harmanlamasını bilemedik. Yeniyi görünce eskiyi unuttuk o büyülü atmosfere kapıldık, hayatımız kolaylaştırdı fakat bizi birbirimizden uzaklaştırdı.
Bu büyülü atmosfer bizi yutmaya başlamadan kırıntısı kalmış umutlarımız ve hayallerimiz bitmeden sarılalım geleneklerimize. Eşimize dostumuza bayramlarda, özel günlerde mail atmak yerine veya telefon etmek yerine tebrik kartları göndermekle başlayabiliriz buna. Yâda televizyona ve internete daha az zaman ayırarak sevdiklerimize daha fazla zaman hediye edebiliriz. Başlamalıyız bence bunlara.
Zamanın bize düşman olmadığı akrep ile yelkovanı dost bildiğimiz zamanları unutmayalım, sahiplenelim.

Sularımız iki saat akar iki hafta gelmezdi, musluk başında beklerdik bidonları sıralayıp, annemizle kuyu sırasına girer, su tankeri mahalleye geldiğinde bütün evlerin zillerini çalardık. Birde biz mahalle çocuklarının hem gülerek izlediği hem de bu arada korktuğu su tankeri sırasında kadınlarımızın kavgaları olurdu.

Sıkıntılı ama güzel günlerdi, umutlarımızın ve hayallerimizin sonu yoktu. Hani zamanın farkında değildik ya da büyüdüğümüzün farkına varamadık beklide kabullenmedik. Köklerimizi öyle bir salmıştı ki toprak kokan yollarımıza zift kokusuna alışamadık. Köklerimiz çürümeye başladı. Televizyonlarımız renklendi ama hayatlarımızı siyah beyaz tek düze olmaya başladı. TRT 1 eski popülerliğini kaybetti özel kanalların çoğalmasıyla, büyülü bir kutuydu o zamanlar televizyon bizim için, zamanla esir aldı herkesi misafirlikler unutuldu, sokaklar bomboş kaldı, yemek saatleri bile televizyon programlarına göre ayarlanmaya başlandı. Gaz lambalarımız duvardan kaldırıldı, sobalarımızın yerini hiç soba sıcaklığını yaşatamayan kaloriferler aldı.
Bizler büyüdük, bizden sonra ki çocuklar ne saklambacı bildi ne de körebeyi teknoloji girmişti bir kere hayatımıza oyuncaklar değişti, zaman önemli bir unsur oldu kola ve duvarlara saatler takıldı, artık yetişmemiz gereken programlar, randevular, toplantılar vardı. Geleneklerimizden ödün verdiğimiz kişiliklerimiz zamansız bir zamana yetişmeye çalışıyordu. Teknoloji içimize girdikçe kendimize esir oluyorduk. Ne sevdiklerimizin yanına gidiyorduk ne de yanımıza gelenlerle görüşebiliyorduk, geldiklerinde hep görüşme saati çoktan bitmiş oluyordu. Yarı kapalı ceza evindeydik sanki.
Sokaktan kilo kilo aldığımız sütlerimiz şişelere girdi, sokaktaki kedilerimiz, köpeklerimiz, kuşlarımız evlere kafeslere hapsedildi, Karpuz satan at arabaları sokaklarımızda görünmez oldu. Mahalle bakkallarımız süper-hiper marketlere açtığı savaşı kaybetti. Su ve elektrik evlerimize kesintisiz geliyordu ama bu sefer kesinti insanlıklarda başladı.
Teknoloji düşmanı olmadık hiçbir zaman ama gelenek ve göreneklerimizle harmanlamasını bilemedik. Yeniyi görünce eskiyi unuttuk o büyülü atmosfere kapıldık, hayatımız kolaylaştırdı fakat bizi birbirimizden uzaklaştırdı.
Bu büyülü atmosfer bizi yutmaya başlamadan kırıntısı kalmış umutlarımız ve hayallerimiz bitmeden sarılalım geleneklerimize. Eşimize dostumuza bayramlarda, özel günlerde mail atmak yerine veya telefon etmek yerine tebrik kartları göndermekle başlayabiliriz buna. Yâda televizyona ve internete daha az zaman ayırarak sevdiklerimize daha fazla zaman hediye edebiliriz. Başlamalıyız bence bunlara.
Zamanın bize düşman olmadığı akrep ile yelkovanı dost bildiğimiz zamanları unutmayalım, sahiplenelim.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Med_cezir

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gittin [Şiir]


dilber kimdir?

bilinmezlik ve yinede bitip tükenmek bilmeyen umutlar arasında kalmış yolcu.

Etkilendiği Yazarlar:
ataol behramoğlu, cezmi ersöz,ahmet arif


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © dilber, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.