..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > 7nci Sanat (Sinema) > Barış Saydam




17 Temmuz 2008
Yumurta  
Barış Saydam
Her insanın kendi içinde geçirmesi gereken “kendini anlama ve kavrama” sürecini Yusuf karakteriyle birlikte ekrana yansıtan yönetmen, zaman zaman kendi anılarıyla birlikte yaşadığı geri dönüşlere rağmen, filmini evrensel temasından da uzaklaştırmıyor. İnsanın özünü sade, ama bir o kadar da etkileyici kompozisyonlarla sunarak, sakin ve huzur verici bir içsel yolculuğa açık kapı bırakıyor.


:BFCG:
Semih Kaplanoğlu’nun Yumurta’sı Türk Sineması’nı hiç olmadığı kadar yukarı taşıyan, biçim ve mananın kusursuz birlikteliğini sunan saf bir sinema deneyimi. Kaplanoğlu’nun kadrajları o kadar duru, simgeselliği o kadar ölçülü ki; film bittiğinde tam anlamıyla bir tatmin olmuşluk hissi hakim oluyor. Filmde her şey tastamam. Ne bir plan gereğinden uzun ne de bir nesne gereğinden fazla öne çıkıyor… Minimalist bir film olmasına karşın, filmin merkezindeki içsel yolculuk da filme ritim kazandıran ve filmin durağanlığını ortadan kaldıran bir rol oynuyor.

Yönetmenin filmin çeşitli yerlerine serpiştirdiği ve anlamını kendi kendine bulan bir dizi bulmacanın ilki giriş sekansında seyircileri selamlıyor. Kaplanoğlu, Yusuf’un annesini kadrajın ortasında resmederek merkez noktasını imlerken, daha sonra bu kadın figürünü muğlak renkler içinde resmettiği bir sonsuzlukta kaybediyor. Hemen ardından gelen telefon sesi ise, Yusuf’un ölen annesinin habercisi oluyor. Yıllar önce memleketi Tire’den kalkarak İstanbul’a gelen şair Yusuf, ısrarlı bir şekilde geçmişiyle arasındaki bütün bağları koparmak istiyor. Ama ne kadar istese de koparamadığı bir bağ var: Annesi ile arasındaki metafizik bağ, Yusuf ne kadar istese de bir türlü kopmuyor ve Yusuf’un düşleri aracılığıyla bilinçaltındaki yerini her zaman belli ediyor. Bu biliçaltına gömülmüş bağ, Kaplanoğlu’nun kusursuz anlatımıyla yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Görülen rüyalar bize yeni kapılar aralarken, Yusuf’un peşinde dolanan ufak çocuk da onun küçüklüğüyle arasındaki bağlardan biri kuşkusuz. Yumurtayı arayan, ama bulamayan o küçük çocuk filmin sonlarına doğru geçirdiği değişimden sonra reddi bırakarak özüne dönüyor. İşte o zaman yumurta da Yusuf’un eline bırakılıveriyor. Ama Yusuf’un yumurtayı bulana kadar geçirmesi gereken çeşitli içsel aydınlanma evreleri var. Yusuf kendi manasını bulana kadar geçmişinde yaşadıklarını hatırlıyor. Rüyasında gördüğü ve içinden çıkamadığı karanlık kuyu, aslında tam olarak Yusuf’un içsel durumunu bizlere özetler cinsten. Geçmişiyle arasındaki o karanlık kuyudan Yusuf’un bir şekilde çıkması gerekiyor.

Zamanda bir geri dönüş yaşanırken, bu geçmişteki hatıraları yaşamak suretiyle de gerçekleşmiyor. Tersine, Yusuf geçmişte yarım kalmış defterleri kapatıyor. Eski arkadaşlarıyla ayak üstü yapılan sohbetler, ilgisiz tavırlar, sözde sosyalleşme emareleri onun geçmişiyle arasındaki bağları canlandırmak istememesinden kaynaklanıyor. Onu, içinde bulunduğu karanlık kuyuya itenlerden biri olan eski sevgilisi Gül de, kapanan defterlerden biri oluyor. Bu şekilde, Yusuf bir türlü tanımlayamadığı ve kendisini Tire’de tutan o bağın peşine düşüyor. Kendisini Tire’de tuttuğunu düşünebileceği her şeyden uzaklaşıyor. Bu süreç annesinin son isteği olan adağı adayana kadar devam ediyor. Kuşkusuz annesi, oğlunun uzaklaştığı ve inkar ettiği gerçekle yüzleşme sürecini uzatmak için böyle bir istekte bulunuyor. Süre uzadıkça Yusuf’un içindeki köklerde güçlenmeye başlıyor. Rüyasında gördüğü, kendisini koruyan köpek figüründen sonra Yusuf; o zamana kadar biriktirdiği gözyaşlarını artık içinde tutamıyor. Bu coşkunlaşan arınma sahnesi beraberinde de bir kabulü ve mana kavrayışını getiriyor. Kendisine yabancılaşan Yusuf, annesinin sezgisel boyuttaki koruyuculuğu ve önderliği sayesinde dönüşümünü tamamlıyor.

Doğaya dönerek kendini bulma, keşfetme ve dünyanın farkına varma izlekleri Kaplanoğlu’nun şiirsel görselliği ve fazlalıklara yer vermeyen anlatımıyla kusursuz bir sinema deneyimine dönüşürken, yönetmen aynı zamanda insanı da doğayla bütünleştirerek anlatmayı başarıyor. Film, her şeyden önce insanı anlamlandırıyor. Ama bu anlamlandırma aşamasında dilin sınırları içinde kendini kısıtlamıyor. Sinemanın gücünden yararlanarak nesnelere anlamlar yükleyerek onları işlevselleştiriyor. Ölen akrabaların isimleri verilen çiçekler, saksıda duran ve göze hitap eden birer nesneden çok öte bir muhteva barındırıyor. Hepsi ismini aldığı insanın varlığını da içinde taşıyor. Bu sayede kimi zaman konuşulup dertleşilecek kimi zaman da kabuslara neden olacak metafizik bir varlık formuna dönüşüyorlar. Filmde işlev kazanan, anlatıma yardımcı olan ve simgeselliği kusursuzlaştıran nesnelerle birlikte, yönetmen kendi kişisel yaşanmışlıklarıyla da filmindeki Yusuf karakterini çeşitli yerlerde örtüştürüyor. Yusuf karakteri aracılığıyla kendisi de zamanda bir geri dönüş yapıyor. Sinemayı bir psikanaliz aracı olarak kullanıyor. Babasının doğum yeri olan Tire’yi eski gelenekleriyle resmediyor. Yusuf’un reddi ve kabulünün arasında bir de yaşanmış gerçekliği sığdırıyor. İşte Kaplanoğlu’nun ustaca anlatımı burada öne çıkıyor. Katmanlara ayırdığı filmini tek bir katmanmış gibi kusursuz bir anlatımla sunmayı başarıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasında gittikçe daha çok öne çıkan biçem, Kaplanoğlu’nun sinemasında içeriğin önüne geçmeden, tersine bu katmanları birleştirmede önemli bir uzlaştırcı görevi üstleniyor. Alan derinliğinin etkisi pek çok sekansta göze çarparken, çevreden yalıtılan karakterler ve karakterlerin içsel durumlarıyla uyum sağlayan renk paleti de bu görselliği şiirsel olduğu kadar, işlevsel de kılıyor. Görsellik hiçbir zaman bir estetik kaygının hakimiyetine girmiyor. Sinema dilinin geliştirilmesi ve metafizik olanın görünür kılınma çabası süresince, görsellik bir aracı rolü üstleniyor.

Her insanın kendi içinde geçirmesi gereken “kendini anlama ve kavrama” sürecini Yusuf karakteriyle birlikte ekrana yansıtan yönetmen, zaman zaman kendi anılarıyla birlikte yaşadığı geri dönüşlere rağmen, filmini evrensel temasından da uzaklaştırmıyor. İnsanın özünü sade, ama bir o kadar da etkileyici kompozisyonlarla sunarak, sakin ve huzur verici bir içsel yolculuğa açık kapı bırakıyor. Bilmeceler, bilinmezlikler, düşler, kabuslar, yaşanmışlıklar tek bir paydada birleşirken, anne ile aradaki bağ olan yumurta; sevgili ile bir bağa dönüşüyor. Annenin, oğlu için oğlundan habersiz olarak kurduğu dünya, bir yumurtada hayat bulurken Kaplanoğlu’nun empresyonist kamerasıysa bu dünyayı kusursuz bir tabloya dönüştürüyor. Evet, Yumurta sadece son yılların değil, tüm zamanların en iyi Türk filmlerinden biri. Nuri Bilge Ceylan’ın açtığı yoldan giderek onu bile geçmeyi başaran, kendi sınırlarını çoktan aşmış bir başyapıt.

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Yumurta
Gönderen: İdil Demir Tunaboyu / , Türkiye
15 Kasım 2009
Tamamen katılıyorum Sayın Barış Saydam. Semih Kaplanoğlu'nun diğer filmlerinin de en az Yumurta kadar başarılı olduğunu düşünüyorum.Ticari kaygıları gözetmeksizin çekilen filmlerin sayısı oldukça az ve Yumurta da bu kaliteli filmlerden bir tanesi.Alışılagelen anlatımdan uzaklaştığı için çoğu insanın anlamadığı veya saçma bulduğu filmler yurt dışında bütün ödülleri deyim yerindeyse adeta silip süpürüyor.Ülkemizde de son yıllarda sinemaya yoğun ilgi duyulmasına karşın bu tür filmlerin hak ettiği ilgiyi göremiyor olması düşündürücü.Acaba sinemayı hala boş vakit değerlendirme aracı olarak mı görüyoruz? Bu da ayrı bir tartışma konusu.Semih Kaplanoğlunu yazar ve yönetmen olarak örnek alıyorum ve biz eli kalem tutan gençlerin de ondan öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum.Saygılarımla...

:: anlamak..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
8 Ekim 2008
yazınızı okuyunca bir kez daha film kareleri gözümde canlandı evet kendini anlama, dinleme yeniden bazı şeyleri keşfetme yolculuğu içteki. sadelik insan kaçmak istiyor bahçedeki çiçeğe.. saygılar.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın 7nci sanat (sinema) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aaah Belinda!
V For Vendetta
Jean Vigo ve Filmleri
1984 (Nineteen Eighty - Four)
Leos Carax ve Sineması
İklimler
Babel

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kader [Eleştiri]


Barış Saydam kimdir?

Sinema ve edebiyat olmadan yaşayamayan, sürekli okuyan, izleyen ve dinleyen, özümsediklerini de yazıya dökmeye çalışan insan.

Etkilendiği Yazarlar:
Nietzsche, Sartre, Dostoyevski, Kafka, Martin Esslin, Orhan Veli vb.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Barış Saydam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.