"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
tükürerek bu düzene konuşulur elbet konuşmaktan değildir korku birileri hala aç gidiyorsa işe coplanıyorsa hak arayıcıları cadde ortalarında koparılıyorsa üşüyen ellerinde garibin üç kuruşluk tezgâhı düşer yüzlerinde son gülümsemeleri annelerin ve yolu kaybolur akşamdan kalma sevinçlerin gönlün kırık, yüzün soğuk dilin tutuk ve hak aramaya hakkın yok korkulur elbet bırak ruhunu salınıp dursun hüzünlerin çarmıhında hani nerede özlemlerini duyduğun, diz çöküp yaslarını tuttuğun nerede memleketin, nerede memleketlim dediğin yazgım dediğin dörtnala gelip dikilmişse yanı başına ve bir balık gibi sıçramışsan korkunun akışına kurtarabilir misin kendini gittikçe ağırlaşan yükünden alabilir misin bayatlamış sevinçlerin tadını var mı sabrın anlamı kötülükle yunmuşlarsa bedenlerini bir doruk orda diye, benciller koşuyorsa çıkarları peşinde nerde acımak, nerde merhamet, insanlık nerde tükenmemek mümkün mü, sesinin bittiği yerde toprağım dediğin, o dinli bu dinsiz, o edepli bu edepsiz o zengin bu fakir, o yerli bu yersiz kimden süt emdi insanoğlu anneden gayrı kim kurdu bu düzeni, kim astı insanları özgelik askısına kırarak ayağını, kullanarak dini, dilenirken caddelerde birileri dönecek mi askeri diye kim bilir kaç anne unuttu yemeği-ekmeği-suyu, gecelerce uykuyu kaç ihtiyar parkta dökülen gazeller altında pardösüsüz ve kaçımız kömür ocaklarında göçük altında kaldık bağışlayacak olan var mı bu çirkinliğimizi kaç pula satılıyor insanlık çullarla mı kapanır, nasıl saklanır kaybolana dek bu dem soysuzların, arsızların bu dem kurnazların demidir düşün insan hakları denen sefillik ha toprak altında, ha toprak üstündesin düşün bir kere düşün, rezillik içindesin yoruldum doğruları doğurmaktan ant olsun ki, ekmeğimi tuzsuz yerim, yemeğimi yağsız yüzüm asılmadan, nefsim kalmadan çeker giderim dokunsam üşür ellerim inanmam dağların çiçeklerin ağaçların ve insan haklarının var olduğuna güzellikler kar altında birileri uyur, uyutur birileri hayatsa zan altında arksız yataklara vurmuşlar deli suları asmışlar sellerin, uçurumların kıyılarına evleri korkmadan ant olsun ki ağlamadan şu yorgun, şu ışıksız, şu yoksul dünyadan burnumun direği sızlamadan çeker giderim yoksul yüreklerden doğar mı sevgi öylesi-böylesi, kulu-kölesi, hepsi size kalsın şu yaralarımı deşen merhametsiz gün beklermiş, neyime var mı karanlığın ardını gören kundağım tahta-mekanım toprak ve ruhum çırılçıplak geçeceğim kapılarınızdan bir ilkbahar hayattan geçtiğim kadar Müsade Özdemir
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Müsade Özdemir, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |