..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsan kendini bilmeli. Gerçeği keşfetmeye yaramasa da, yaşamayı öğretiyor. Ve bundan daha güzel birşey yok. -Pascal
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Pastorel > Fadime Özkaya




2 Kasım 2009
Küresel Kabus  
Fadime Özkaya
Ormanlar kralının krallığını elinden aldılar. Rengarenk kanatlı güzellerin hava alanını bozdular. Uzun ağaçların uzun kemiricilerinin boyu kısaldı giderek. Çizgi filmlerde izlediğimiz, ağzını açtığında bir adam yutan göl sakinleri görülemedi bir daha. Yeşilin tonları giderek azaldı...


:BJHE:
İrili ufaklı çakıl taşları arasında yürüyorum. ''Böyle taşların yol ortasında ne işi var?'' diye düşünürken anlıyorum ki burası kurumuş bir dere yatağı. Başımı kaldırıyorum ki, iki kara dağın ortasındayım. Dağların uçları kuru ve kapkara. Sanki yeni bir yangın çıkmış henüz söndürülmüş gibi. Hava da bulutlu ve dumanlı zaten. Rahat bir nefes alamıyorum. Duru bir hava alamadığım için öksürüyorum ve derinden gelen bir sesle irkiliyorum. Ses önümdeki çorak arazinin tepeye doğru kıvrılan tarafından geliyor. O yöne doğru ilerlerken bu dağları ve tepeleri küsmüş bir çocuğa benzetiyorum. Rüzgar kuvvetli esince, yaprağı bile olmayan dallar, toprakta yer değiştiriyor. Sanki bu küçük çocuk durmadan hıçkırıyor. Ağlamaktan gözlerinin feri sönmüş. Burası da öyle kuru, cansız ve ruhsuz. Her yer kahverengi ve tonlarıyla sesleniyor. Yeşilden eser yok, o olmayınca sanki diğer renkler de küsmüş.
Tepeyi aşıp sese kulak kabarttığımda burada bir kulübe görüyorum. Bu küçük evin etrafı çitlerle çevriliymiş önceden. Ama şimdi, karşıdan görüldüğü kadarıyla çitlerin bu toprak arazide oluşturduğu delikler görülüyor. Kurumuş ağaç kökleri feryat figan ediyorlar sanki. Gözlerim bunları görürken, kulaklarım hıçkırık sesleriyle irkiliyor. Evin arkasından gelen bu sesin kaynağını bulmak için arkaya dolaşıyorum. Duvarın desteğiyle ayakta duran emektar bir sandalyede oturan yaşlı adamı görüyorum. Başını iki eli arasına almış, çocuklar gibi içten içe ağlıyor.
Yaşlı adam henüz beni farketmiyor. Soluduğum hava ne kadar kuruysa, içimdeki hava da o kadar kuru ve acımasız. Çok susadığımı fark ediyorum. Bir damla suya hasret bedenimin derdinden, midemin açlık sesini çok sonradan duyuyorum. Halsiz ve bitkinim. Ne zamandır burdayım, bu adam kim bilmiyorum. Sonunda sesleniyorum bu yaşlı adama:''Amca! Niye ağlıyorsun? Burada tek başına ne işin var?'' Yaşlı adam yavaşça kafasını kaldırıp bakıyor bana. Gözlerinin altı kurumuş bir göl gibi. Bir anlık duraksamadan sonra başlıyor anlatmaya:'' Buralarda sadece benim kaldığımı düşünüyordum. Sen de olduğuna göre sanırım son yolcular bizleriz. Ben yetmiş beş yaşındayım evlat. Senin yaşındayken buraya tatil için gelirdim. Dedemin yaylasıydı burası. Ovalar bile ağaçlarla kaplıydı; ama insanoğlu kendi elleriyle yok etti o canları. Kereste sağlamak için kesti, yerleşim alanı kurmak için kesti... Sadece kesmekle kalmadı. Ormanlar içinde yaşayan küçüklü büyüklü milyonlarca böcek, kuş ve diğer hayvanları yok ettiler. Ormanlar kralının krallığını elinden aldılar. Rengarenk kanatlı güzellerin hava alanını bozdular. Uzun ağaçların uzun kemiricilerinin boyu kısaldı giderek. Çizgi filmlerde izlediğimiz, ağzını açtığında bir adam yutan göl sakinleri görülemedi bir daha. Yeşilin tonları giderek azaldı.
Yok olan her ağaç toprağı gevşetti. Yavaş yavaş toprak da yitti elden. Yağmurun fazlasını süzen yeşil topraklar yok olunca, baraj göllerine bakılmaz oldu. Zümrüt yeşili güneş sarısıyla birleşince insan yaşamının temel taşı olan oksijen oluşuyordu. Taşın biri eksilince bütün oyun bozuldu. Yağmuru emip zamanla toprağa yayan yapraklar da kaybolunca iklim değişti. Kar, yağmur,dolu, çamur ve asit hepsi birbirine karıştı. Bazen hiç yağmadı. Damarlarımıza kadar kuruduk. Açım susuzum... Ben sadece kendime ağlamıyorum. Bütün insanlığa ağlıyorum...'' diyor amca ve tekrar hıçkırıklara boğuluyor. Yine derinden bir ses duyuyorum. Ama bu defa nereden geldiğini bulamıyorum.
Titriyorum ve kendime geliyorum. Şırıl şırıl derenin sesi uyandırıyor beni. '' Ohh! Sadece rüyaymış,'' diyorum. Burası neftinin yuvası. Cıvıl cıvıl kuş sesleri ağaç dallarında. Şelale öyle bir çağlıyor ki sanki gök gürlüyor. Güneş ışınları suyu bronzlaştırıyor. Fonda hafif bir rüzgar var. Az sonra hafiften bir yağmur başlıyor. Ardından gökyüzünün tacı gökkuşağı beliriyor sahnede. Canlının cansızın, mavinin yeşilin, yağmurun uyumu mükemmel. Rüyamdaki küsen çocuk yeniden neşeleniyor.
Gördüğüm sadece benim rüyamdı. Ama insanlar yeşile olan düşmanlığına devam ederse bu kötü rüyayı herkes görecek. Yıllar geçtikçe küresel kabus adım adım yaklaşıyor. Pembe hayaller içinde yaşamak varken niye kötü rüyalar görelim ki? En önemlisi iyi veya kötü bu rüyalar gerçek olacak birgün. Bırakalım da hayallerimizin içine yeşil renk hakim olsun. Çocuklarımız ilerde gerçekleşecek olan hayallerimizin rengarenk bahçelerinde koşsun.
Selam olsun yeşili koruyan, çevre hakkına saygı duyan herkese!



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sarayköylünün Dondurması

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Masal Kahramanı [Şiir]
Anadolu'ya Düşen Mavi Cemre [Şiir]
Sokak [Şiir]
Benden Öte [Şiir]


Fadime Özkaya kimdir?

Havada asılı kalmış sözlerin avcısıyım kendimce. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Orhan Veli Kanık


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Fadime Özkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.